Sabahın ilk ışıkları ile şiddetle çaldı kapısı. Korku ile araladı genç kadın gözlerini. Üstüne hızlıca bir hırka geçirip, saçını örttü ve adımlarını odasının dışına taşırdı. Alacaklı gibi çalan kapısını tedirgince araladı. Sevda karşısında yüzü gözü kan içinde ağlıyordu. Sahra birşey sormaya kalmadan genç kadın " yalvarırım" diyerek ellerine yapıştı. " Yalvarırım sakla beni. Senden başka gidecek kimsem yok. Allah rızası için yardım et bana."
Sahra teskin edici birkaç sözcükten sonra onu içeri aldı. Tanıştıkları ilk günde olduğu gibi yaralarını temizledi ve onu sakinleştirdi. " Ne oldu" diye sordu işi bittiğinde." Mahalleli mi yine?" Sevda başını olumsuz anlamda iki yana salladı ve yüzünü yere düşürdü. " Celladım" diye fısıldadı. " Beni bu kahrolası batağa düşüren celladım. Onunla gitmek istemediğim için delirdi. Üstüme saldırdı. Boğmaya kalktı beni. Elinden zor kurtuldum. " Sahra yanına oturdu ve elini dizine yaslayıp " geçti" dedi teselli dolu bir sesle." Korkma artık"
Sevda acı bir tebessümle baktı onun gözlerine. " Geçmez" dedi itiraz dolu bir baş hareketiyle." Ben ölmeden kapanmayacak bu sayfa..." Sahra onu azarladı. " Ölmeyi hak eden biri varsa o da sana bu kötülüğü yapan o adi adam. Sen değilsin" dedi öfke ile. Sevda gözlerindeki nemi kuruladı ve hırsla söylendi. " Amcam. Bana bu kötülüğü yapan öz be öz amcam" dedi.
Sahra'nın teni ürperdi. Kanı adeta damarlarında dondu. Şaşkınlıkla açılan gözleri genç kadının mahzun yüz hatlarında dolandı ve onun çaresizliği karşısında içi ezildi. Bu karşısında ezilip büzülen kadının masumiyeti onu koruyup kollamakla yükümlü bir adam tarafından mı alınmıştı yani. Gençliği, güzelliği ve hayalleri kendi kanından canından olan bir adam tarafından çamura gömülmüştü öyle mi? Böylesi merhametsiz kullarla aynı yer kürede yaşadığı için bazen isyan edesi geliyordu. Haşa, Allah'ın tertip ettiği düzene bir itirazı yoktu ama böylesi canlıların nefes alması dâhi insanlık için büyük zarardı. Bunları er meydanında ipe gerip ibreti alem için sallandırmalıydı.
Ne söyleyeceğini bilemediği için ayaklandı ve " ben bir etrafı kolaçan edeyim. Sen sakince burada bekle"diyerek dış kapıya yöneldi. Çevreyi kontrol etmek için sokak kapısını usulca araladı ve bir adım ileri çıktı. Yüzünü sağ tarafa henüz dönmüştü ki bir anda iri bir beden üzerine kapaklandı. Ve hemen ardından kulağını sağır eden bir kurşun sesi tüm sokağa dağıldı. Burnuna nüfus eden ıslak toprak kokusu ile ciğerleri bir avuç köz yutmuş gibi kavruldu. Onu korumak için siper olan beden kollarının arasından usulca kaydı ve yere devrildi. Sahra çığlık çığlığa yere çöktü. Kalbi büyük bir ağrı ile göğsünü ezdi. Ellerini nereye koyacağını bilemiyormuş gibi havada salladı. Dudakları titriyor, parmakları karıncalanıyordu. Gözlerine hücum eden birkaç damla hızlıca adamın kırlaşmış saçlarının arasına döküldü. Titreyen çenesini güçlükle araladı ve " Mirza!" Diye fısıldadı. Ardından elini korkarak adamın kırmızıya boyanan bedenine uzattı ve " Mi- Mirza" diye yakardı. Adamın sessizliği ile yüreğine çöreklenen korku dolu haykırışı tüm mahalleyi esir aldığında, başta Mümtaz beyler olmak üzere tüm sokak bir anda insan seli ile dolup taştı.
Sahra adamın yerdeki başını incitmekten korkarak usulca kucağına çekti. Titreyen parmakları adamın sakallı çehresinde gezinirken boğazından kaçan hıçkırıklara sicim gibi yağan göz yaşları eşlik etti. Mirza yüzüne değen ıslaklıkla gözlerini güçlükle araladı. Sırtında, kaburgasının tam ortasında canını ölesiye yakan bir sızı vardı ama derin bir nefes alıp bunu yok saymaya çalıştı. Zira kıyamadığı o güzel gözlerin çukurunda gördüğü şiddetli yağmur birikintisi, canını hissettiği acıdan daha fazla yakmıştı. Elini güç bela kaldırıp kadının gözünden akan damlalara dokundu. " Ağlama" dedi. Çatallaşmış ses tonu genç kadının dudaklarından daha güçlü bir hıçkırığın kaçmasına neden oldu. " Mirza" dedi bir kez daha hıçkırıklarının arasında. Mirza güçlükle aldığı nefesini dışarı saldı ve " söyle canına yandığım" dedi. " Kurak yüreğimde açan yıldız çiçeği, Allah hakkı için ölmeden evvel bir kez olsun sevdiğini söyle de canımı öyle vereyim" Etraflarındaki gürültülü kalabalık bir vakit önce susmuş , önlerinde vuku bulan manzarayı bir film karesi izler gibi sessizce seyrediyordu. Neyse ki içlerinden birileri ambulansa haber vermeyi akıl edebilmişti. Sahra birkaç asi damlayı daha serbest bıraktı ve " sus" dedi hırçın bir sesle. " Sus söyleme böyle şeyler" Mirza buruk bir şekilde dudağını yana doğru kıvırdı. Bir tebessümden ziyade veda kokan bir gülümsemeydi bu. Açık tutmakta zorlandığı gözleri kadının yüzünde özlemle dolanırken fısıldadı. " Üzülme. Ben hiç üzgün değilim. Senin kollarında ölmeyi nasip ettiği için Allah'a hamd ediyorum" Sahra başını şiddetle iki yana salladı. " Hayır" diye yakardı. " Hayır bunu bana yapamazsın. Dayan" Mirza gülümsedi. " Sen hep demez miydin toprak teninde diye. Ne fark eder. Ha o benim üstümde, ha ben onun içinde"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Çöl Çiçeği ~
RomanceTek bir gecede yüreklerine ömürlük bir karanlığı misafir eden iki masum... Karanlıkla büyüyen iki kasvetli yürek...Birisi bir avuç ateşe teslim etti yüreğini henüz sekiz yaşında , diğeri bir avuç zehir yüzünden kapattı kalbini henüz on altısında...