Ayaklarının altında cayır cayır yanan alev bulutlarına baktı ilk önce. Sonra başının üstüne amansızca yağan ateş yağmuruna. Bir ateş çemberinin içindeydi sanki. Bedeninde hissedilir bir acı yoktu. Yalnızca kalbi! Kalbi sanki kızgın bir maşa ile kıstırılmış gibi, sol kaburgasının altında dayanılmaz bir acı hissediyordu. Ateşten yağmur damlaları avuçlarından süzülüp yere dökülüyor ve yüreği avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Damlalar avucuna döküldükçe her bir hücresi acı içinde kıvranıyordu. Hissettiği acı ile ciğerleri nefessizlikten patlayacak gibi oldu. Can havliyle bir kez daha denedi nefes alabilmeyi ve o an kan ter içinde fırladı yattığı yataktan.
Son birkaç gündür yine yapışmıştı yakasına bu kahrolası kabuslar. Güneş her gece kabre girip, gökyüzü maviye siyahı bulaştırdığında amansız bir korku sarıyordu yüreğini. Ne zaman gece olsa ve gözlerini uykuya kapasa aynı kabusu görüyor ve nefessizlikten boğulacak bir vaziyette uykusundan fırlayarak uyanıyordu. Sonrasında ise bir daha kapatamıyordu siyah gür kirpiklerini. O alevler sanki kirpiklerine asılmış ve göz bebeklerinde yuva kurmuştu. Henüz bilmiyordu ama tüm bunlar, karanlığı sırtlamış, kükreyerek gelen kaderin ayak seslerinin gizli bir yansımasıydı. Mirza için araladığı her kapı bilmeden kendi yangınına attığı bir odundu.
🖤
Şafak söktüğünde ve güneş ışınları önünde dikildiği pencerenin pervazına gölgesini düşürdüğünde, usulca doğruldu oturduğu tekli koltuktan. Bedeni de tıpkı ruhu gibi günlerdir rüyalarına misafir olan o alev topunun yakıcı ağırlığı ile kıvranıyordu. Gözlerinin altında beyaz tenine tezat mor halkalar yer edinmişti. Bu sabah beyaz teni dâhi parlamıyordu. Sanki ruhunun ışığı sönmüş ve karanlık tüm bedenini esir almıştı. Öylesine bitkin ve öylesine huzursuz hissediyordu ki bugün, ne o bilgisayarın başına geçecek gücü vardı ne de klavyenin üzerinde parmaklarını gezdirecek dermanı. Kendini hasta gibi hissediyordu. Bir haftadır bu evde o karanlık bakışlı adamın karısı olarak nefes alıyordu. Salonun baş köşesine onun için son model teknolojiye sahip bilgisayarlar ve işine yarayacak birçok düzenek kurulmuştu. Sahra o günden beri deli gibi çalışıyor , bulduğu her ipucunu Mirza ile paylaşıyordu. Ancak şu ana kadar işlerine yarayacak kayda değer bir bilgiye ulaşamamıştı. Adamlar kendilerini öyle İyi gizliyordu ki , Sahra ilk defa bir güvenlik duvarını yıkmakta bu derece zorlandığını hissediyordu. Adamlar ya çok iyi birer bilgisayar dahisiydi, ya da güvenliklerini sağlayan güçlü bir ekibe sahiplerdi.
Ağır adımlarla aşağıya indiğinde, ayaklarını sürüye sürüye mutfağın yolunu tuttu. Boğazında diken varmış gibi hissediyordu. Bu hissi azaltmak için sıcak bir bitki çayı içmeye ihtiyacı vardı. Bu evde bitki çayı bulunması ihtimali ne kadar yüksekti bilmiyordu ama şansını denemeye değerdi. Köşeyi dönüp mutfak kapısından içeri ilk adımını attığında, elinde bir fincan kahve ile mutfaktan çıkmakta olan genç adam ile çarpıştı. Mirza telaşla geri çekilip, kahvenin onun üzerine dökülüp dökülmediğini kontrol ederken, Sahra' da bu ani çarpışmanın verdiği adrenalinle hızlanan kalbini sakinleştirmeye çalışıyordu. Baş parmağını üst damağına değdirip yukarı ittirdikten sonra " ödümü kopardın " dedi ters bir sesle. Mirza ise hala canının yanıp yanmadığını anlamaya çalışır gibi süzüyordu kızın bedenini.
" Evin içinde hayalet gibi sessiz sedasız dolaşan sensin. Asıl benim ödümün kopması lazım. Nereden, ne zaman çıkacağın belli olmuyor ki" dedi sitemle.
Ardından küçük bir soluk alıp
" Bir yerine gelmedi değil mi?" Diyerek elindeki fincanı işaret etti. Sahra hayır anlamında başını sallayıp mutfağın içine doğru adımladı." Bu evde bitki çayı var mı?" Diye sordu dolapları rastgele karıştırırken. Mirza ondaki sakinliği garipsemişti. İlk defa onunla laf dalaşına girmiyor, ters ters konuşup sinirlerini de bozmuyordu. Oysa en büyük hobisiydi her sabah genç adamı kuyruğuna basılmış vahşi bir hayvan gibi evin içinde bağırtmak. Teni de solgun görünüyordu bu sabah. Hasta mıydı acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Çöl Çiçeği ~
RomanceTek bir gecede yüreklerine ömürlük bir karanlığı misafir eden iki masum... Karanlıkla büyüyen iki kasvetli yürek...Birisi bir avuç ateşe teslim etti yüreğini henüz sekiz yaşında , diğeri bir avuç zehir yüzünden kapattı kalbini henüz on altısında...