10.Bölüm

2K 156 4
                                    

"Bazı anlar yüreğin katili olur.
Bir ömür harcarsın unutmak için ama nafile, tek satırını dâhi unutamadan ömrün o anın gölgesinde her gün biraz daha son bulur"

🖤

Dönüş yolunda da tıpkı gelirken olduğu gibi derin bir sessizlik hakimdi arabanın içinde. Mirza'nın ailesinin yanından ayrılalı yaklaşık yirmi dakika olmuştu. Sahra, kafasında cevapsız binlerce soru ile mücadele içindeyken, Mirza yine geçmişin karanlık sokaklarında yolunu bulmaya çalışıyordu. Yine on üç yıl önceki o küçük çocuğun ruhuna bürünmüştü ruhu. Hep böyle oluyordu. Ne zaman ailesinin yanına gitse, utancından yıllardır gözlerine bakamadığı, sesine hasret kaldığı kız kardeşini o sandalyede ne zaman görse, etinden et koparılıyordu. Onu koruyamadığı için kendinden nefret ediyordu. Onu o sandalyeye ve sessizliğe mahkûm ettiği için, annesinin sevgisine muhtaç büyüyen o küçük çocuğun kaybolan yılları için ve yıllardır makineye bağlı yaşayan -ki buna yaşamak denirse- babası için ve tâbi ömrünün son on üç yılını gözünde yaşlarla geçiren annesi için, tüm bunların yaşanmasına engel olamadığı için, kendinden nefret ediyordu. Ona göre kendinden nefret etmesi için o kadar çok sebep vardı ki... Herşeyin sorumlusu Mirza'ydı. Mirza eğer daha dikkatli olsaydı ve o aptal hatayı yapmasaydı, şimdi ne kardeşi bu halde olacaktı, ne babası o yatakta ömrünü bir bitki gibi yalnızca nefes alarak harcayacaktı, ne de annesinin dinmeyen gözyaşları böyle yüreğini dağlayacaktı. Oysa suçlu olan yalnızca kaderdi. Mirza yalnızca kardeşini o kötü adamlardan korumaya çalışan on altı yaşında genç bir çocuktu. Yapacağı ufacık bir hatanın hem kendi ailesinin hem de hiçbir bir günahı olmayan başka bir ailenin cehennemi olacağını bilseydi o adımı asla atmazdı.

🖤

Sahra, bir kaç kez seslendiği halde onu duymayan genç adamın kolunu hafif bir baskı ile dürtüp " Kıratlı, iyi misin?" Diye sordu. Ona hala ismi ile seslenmiyordu.

Genç adam bu dokunuşla bir anda geçmişin rutubetli anılarından sıyrıldı. Kalbinin üstünde tonlarca ağırlık varmış gibi yorgundu göğsü. Derin , kederli bir nefes çekti ciğerlerine. Bu kadar bitmiş hissederken,dili nasıl iyiyim diyebilirdi ki.

" Sorun yok" dedi iyiyim demek yerine. Çünkü iyi hissetmiyordu. Her seferinde biraz daha büyüyen bir azabın gölgesinde yaşarken nasıl iyi olabilirdi.

" Sen, bir şey mi diyecektin" diye sordu yüzünü karısından tarafa dönerek. Sahra sorup, sormamakta kararsız kaldı. Ancak merakına yenik düştü ve Mirza' nın en büyük yarasını sorgulamak için aralandı pembe dudakları.

" Ben..." dedi. Sustu. Boğazını temizledi. Nasıl başlaması gerektiğini bilemediği için bocalıyordu.
" Şeyy, köşkteyken seni gördüm. Bir odaya giriyordun. Ben de merak edip peşinden geldim." Tekrar sustu. Birkaç saniye Mirza'nın gözlerinin içine baktı. Ama gördüğü şey hiç hoşuna gitmedi. Adamın gözlerinde saf bir acı ve utanç hüküm sürüyordu. Peki ama neden? Ne yaşanmıştı da  böyle karanlığa kapatmıştı kendini . Bu denli yalnız oluşunun ve ailesinin karşısında boynu bükük duruşunun sebebi neydi.

" O adam! Yani baban... Ona ne oldu. Beyza... O neden o tekerlekli sandalyede ve kızı Ecrin, onun babası nerede? Ne yaşadınız siz Kıratlı? Ailen neden bu halde ve sen neden onların yanında olman gerekirken bir başka yerde yapayalnız yaşıyorsun" dilin kemiği yoktu. Düşünmezdi söylediklerinin karşısında ki insanı yakıp yakmayacağını. Mirza bir süre sessiz kaldı. Gecenin gölgesi siyah gözlerini, karısının merakla titreşen göz bebeklerinden bir an bile ayırmıyordu. Ona sorularının yanıtlarını verebilmeyi ne çok isterdi. Hiç kimseye anlatamadığı acılarını onunla paylaşıp, yüklerinden biraz olsun kurtulmayı, şöyle gönlünce rahat bir nefes alabilmeyi ne çok isterdi. Ama yapamazdı. Ona gönlünü açmak demek, onu da bu kahrolası karanlığa çekmek demekti.

~Çöl Çiçeği ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin