İstanbul-2019
Dudaklarımızın şiddetle buluşmasının üzerinden geçen ilk bir kaç saniyede anlık bir şok yaşarken, belimi ve sırtımı kavrayan elleri ayaklarımı yerden kesmişti. Anlık bir refleksle ellerimi omuzlarına koyduğumda yaşadığım şoku atlatmaya çalışıyordum. Dudaklarımdaki sabırsız dokunuşlar beynimi uyuştururken nefes alamadığımı hissettim. Omuzlarına koyduğum ellerimle kendimi geri çekmeye çalışırken tek isteğim bir an önce nefes almaktı. Kendimi geri çekmek için yaptığım bütün hamleler dudaklarımdaki dokunuşların şiddetini arttırırken beni öperek öldürmek istediğini düşündüm.
Üzerimdeki şoku atlatmayı başardığımda kendimi güçlükle geriye çektim. Aynı anda sırtım pekte yumuşak olmayan bir dokunuşla fayanslarla buluştu. Dudaklarımızın ayrılmasıyla yüzlerimiz hâlâ birbiriyle temas ederken nefes seslerimiz birbirine karışmaya başladı. Sırtıma değen buz gibi fayansın içimdeki ateşi söndürmesini dilerken hâlâ vücutlarımızın birbirine temas ettiğini farkettim. Aynı anda hâlâ kollarının arasında olduğumu...
Birden şiddetle kıpırdandığımda içimden taşan öfke bütün vücuduma yayılan utancı bastırmak ister gibi fevriydi.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" Dedim, sesimdeki pürüzlü tını içimdeki utancı daha da körüklerken iki elimle sertçe göğsünden ittim. Onu itmemle bir iki adım geriye gittiğinde öfkem giderek artıyordu. "Ne istiyorsun sen benden..? Kafayı mı yedin?" Dedim, tahammülsüz bir sesle. Tekrar göğsünden sertçe itecekken birden bileklerimden tuttu. Bakışlarımız buluştuğunda gözlerindeki deli parıltıya gizleyemediği arzu dolu bir ifade eklenmişti. "Sen benden ne istiyorsun?" Dedi. Üstelik oldukça ciddi görünüyordu. "Ben mi senden bir şey istiyorum?" Dedim, hayret içinde. Aynı anda bileklerimi ellerinin arasından şiddetle kurtarmaya çalışıyordum. "Çok mu zoruna gitti beni tanıyamamak?" Ses tonu nefesini düzenlemeye çalışır gibi sakin çıkmıştı.
"Ya ben senin neyini tanıyacağım. Manyak herifin tekisin bırak beni!" Dedim, bağırarak. "Ayrıca ben seni çok iyi tanıdım merak etme. Nasıl bir ruh hastası olduğunu buz gibi havada beni kapıya at-"
Dudaklarımız tekrar buluştuğunda bu sefer yaşadığım şoku ömür boyu atlatamayacağımı hissettim.
Sırtım tekrar fayanslarla buluşurken bileğimden tuttuğu ellerimi başımın iki yanına sabitledi. Dudaklarıma az öncekinden çok daha güçlü bir öpücük bıraktığında "Düzgün konuşacaksın benimle!" Dedi. Kıpırdayan dudakları dudaklarıma çarparken ses tonu içimi ürpertmişti. Göğüs kafesim yaşadığı anın şokuyla şiddetle inip kalkarken bütün vücuduma daha önce hiç tanışmadığım tuhaf bir his yayılmıştı.
Bakışlarımız buluştuğunda onu öpmek ve öldürmek arasında çok ince bir çizgi olduğunu farkettim. Neyseki öldürme isteğim anlık bir hamleyle öne geçmişti!
"Sen mi söylüyorsun bana bunu?" Dedim, şok içinde. Ellerimi kurtarmak için şiddetle kıpırdanmaya başladığımda tek istediğim yüzüne okkalı bir tokat geçirmekti. "Bana ağzına geleni söyleyip hala yüzüme bakmaya utanmayan sen mi? Ayrıca beni bir daha öpersen seni öldürürüm! Duydun mu?!"
"Evet ben!" Dedi, sertçe.
Arzu dolu bakışlarına istemsiz bir öfke bulaşmıştı. "Dünyayı yakıp yıksamda senin gözünde hep her haltı yiyebilecek kadar adi bir adam olan ben.""Ne yaptın ya sen bana aksini düşündürecek. Geldin hayatımın içine edip gittin. Hala etmeye devam ediyorsun. Tutturmuşsun bir bana güvenmedin diye... Neyine güvenecektim ben senin? Çabaladın mı sen benim güvenimi kazanmak için?" Sesim bütün banyoyu inletirken yüzümün kıpkırmızı olduğuna emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zehra.
Ficção GeralDoğu Anadolu'ya bağlı Kaledağ köyünde , dedesi ve kardeşiyle yaşayan Zehra'nın hayatı, bir gece ansızın onlara sığınan yaralı bir askerle değişir. 5 yıl sonra kaderin tekrar bir araya getirdiği Zehra ve Murat'ın hikayesi İstanbul'da devam eder . Ka...