Tren istasyonunda benim dışımda diğer muggle doğumlularda bekliyordu. Ailesi olmayan bir ben olduğum için diğerleri kendi başarına gelmiş gibi duruyor. Gözüm istemeden Hermonie'yi aradı. Bulmak pek zor değildi. Toplasan zaten yedi aile vardı ve kabarık kahverengi saçlar ayırt etmeyi kolaylaştırdı.
Biz geldiğimizde Profesör dokuz ve onuncu peronlar arasındaki duvara doğru her aileyi tek tek yönlendirdi. En son aileyle beraber geçitten geçtim. Duvarın kendine has sihirli dizilimleri geçerken ortaya çıktı. Tılsım ders kitabını okurken gördüğüm desenler yanında çocuk oyuncağı kalıyordu. Böylesine dizileri sanırım okuldan mezun olana kadar yapamayacakmışım gibi duruyor.
"bayan bennet trende bulunan koltuklardan birine oturabilirsin. Okula vardığınızda söylenen talimatlara göre hareket edeceksiniz."
"yardımınız için teşekkürler profesör."
Profesörün mugglle ebeveynlere yöneldiğini gördüğümde kendi başıma trene bindim. Bir çok boş kompartıman olduğu için en yakındakine geçip yerleştim. Cam kenarına oturup diğer ailelerin çocuklarıyla vedalaşmalarını tren istasyonunda daha önce görmediğim türden bir canlılığı sessizce izlemeye başladım. Yanımda getirdiğim kedim kafesinden çıkmak için miyavlamaya başladığında onu çıkarıp kucağıma aldım.
"mao korkma bu tren ve bizi maceramızı yaşayacağımız Hogwartsa götürecek."
"miaw.."
Yavru bir kediyken okul dönüşü bulduğum kedim simsiyah kürkünde sadece alnının ortasında gümüş bir lekesi var. Onu benim bulduğumu söylesem de aslında o beni buldu. Okuldan sonra beni yurda kadar izledi ve takip eden günlerde her dışarı çıktığımda peşimden gelmeye devam etti. Profesörle beraber çatlak kazana gittiğimizde kapıda tüm gün beni beklemişti. Hogwartsda evcil hayvanlara izin vermesi iç rahatlatıcı onunla geçirdiğim zamanda Mao'ya çok alışmıştım. Kucağımda kıvrılan kedinin hilal şeklindeki lekesini okşayınca sevimli hareketler yapmaya başladı ve beni bir süre eğlendirdi.
Kompartımanın kapısı açılınca biraz tombul ve sarsak bir oğlan içeri girdi.
"şey.. acaba burası boş mu? Oturabilir miyim?"
"boş oturabilirsin."
Eşyalarını tek elle yerleştirme çalışırken biraz zorlanmış olacak terlemeye başladı. İstemeden tek elinde ne olduğunu görmek için dikkat edince bir şok daha yaşadım. Bir kurbağası vardı ve her an elinden kaçıp gidecekmiş gibi duruyordu. Tek bir hayvanla kişilik belirlemek istemesem de kim olduğunu bildiğimi hissettim.
"merhaba benim adım Elizabeth Bennet."
"mer..haba bende neville longbottom."
Sohbetin bu kadar kısa süreli olması biraz hayal kırıklığı olsa da en azından şüphelerimin onaylanmasıyla biraz rahatladım ve mao'nun kürkünü okşamaya ve pencereden dışarı bakmaya devam ettim.
Sessizliğimiz kompartıman kapısı bir kez daha açılana kadar devam etti. Neredeyse trenin yola çıkmak üzere olduğu göz önüne alındığında gelen kişi biraz dağınık görünmesi anlaşılır bir şeydi. Sanırım son anda trene bindi.
"buraya oturabilir miyim çoğu yer dolu?"
"tabi benim için bir sorun yok" dedim. Neville ise hızlıca başını salladı. Sanırım kitapta geçen karakterlerin çok bir farkları yoktu. Önce profesör sonra neville ile ilgili izlenimim bana bunu söyletmek için yeterliydi. Gelen çocuk eşyalarını yerleştirip neville'in yanına oturdu. Omuzunda bir iguana vardı ve son derece tembel olduğunu söylemek gerekir. Geldiğinden beri hareket ettiğini hiç görmedim.
"benim adım john lennon."
"Elizabeth bennet."
"neville longbottom"
Ve tanışma seansı bitti. İstemeden gülmeye başladım ve rahatlamış hissettim. Ardı arkasına baş rolleri görmek beni biraz germişti ama en azından john kesinlikle bilmediğim bir insandı. Gülümsemem mi yoksa trenin hareket etmesi mi bilmiyorum ama kesinlikle kompartımandaki atmosfer daha gevşek hale geldi.
Yol boyunca evcil hayvanlarımızdan bahsettik, ailelerimizden bahsettik. Sonunda konu dönüp dolaşıp Hogwartsdaki bölümlere geldi.
"ailemde ki herkes Gryffindor bölümündendi bu yüzden nenem kesinlikle orada olmam gerektiğini söylüyor ama sanırım ben oraya giremeyeceğim."
"benimkilerde Slytherin bölümünden hatta şimdi abim orada son sınıf. Hiç gitmek istemiyorum ama seçmen şapka kesin oraya koyacak beni."
İkisine bakıp gülümsedim. İkisi de nedense depresyonun ortasında gibi davranıyordular.
"hangi bölüm olduğunuzu kendiniz seçebilirsiniz."
İkisinin de başları bana döndü ve bir süre sonrada başlarını sallayıp reddettiler.
"bu konuda profesör Mcgonagall ile görüştüm. Seçmen şapka seçimlerimiz konusunda bizi dinliyormuş."
"öyleyse söyle Lizy sen seçebilsen hangi bölüme girerdin."
"john bunu sormana çok sevindim. Ben kesinlikle Hufflepuff bölümünde olacağım. Başka diğer bölümler kesinlikle çok kasıntı geliyor."
İkisinin şaşkın bakışlarına aldırmadan devam ettim.
"düşünsene diğer tüm bölümlerde bir şeylere inanmak bazı ilkeleri takip etmek gerekiyor. Ya zeki olmalısın, ya cesur ya da asil. Bu bana çok kısıtlayıcı geliyor ama Hufflepuff öyle mi? Özgürlüğün bölümü gibi geliyor cesur, asil ya da zeki olmana gerek yok. Okulda istediğin her şey olabilirsin. Güzel değil mi?"
Şaşkın bakışlarının yavaşça sesiz bir aydınlanışa geçtiğini görmekten zevk aldım. Bir kitaba göç ettiğimi fark ettiğim andan itibaren hiçbir olay örgüsüne müdehalede bulunmamaya karar vermiştim. Dördüncü kitap dışında diğer kitapların hiçbirinde Hufflepuff ile ilgili derinlemesine bilgi verilmemişti. Yaklaşan birden fazla fırtınanın göbeğinden kaçmak gerekiyorsa ya Ravenclaw bölümüne gidecektim ya da Hufflepuff bölümüne. Bir seçim şansım varsa kesinlikle Hufflepuff bölümüne giderim.
Pencerede ki sahne değiştikçe konuşmalarımız daha az ciddi konulara geldi. Sonuçta karşımda iki tane çocuk vardı ve yaş ortalaması sohbetin konusuna yön verdi. Kapı açılıp atıştırmalık satan teyze geldiği an dışında hiç susmadan konuştuk.
Cübbelerimizi değiştirirken bir an Neville kurbağasını kaybettiğini fark etti.
"bir tane büyü okumuştum bir iki defa denedim. Sakin ol Neville. Acio trevor."
Yurtta asa kullanmadan yapabildiğim büyülerden biriydi ve asayı aldıktan sonra denediğim büyülerden biride acio büyüsüydü. Zihnimde Neville'in kurbağasını canlandırdığımda, asamın ucundan çıkan hayali bir sihir demetinin kompartımanın kapısından dışarı süzüldüğünü ve koridorda zıplayarak uzaklaşan kurbağaya yapıştığını hayal ettim. Sonrasında kurbağayı yavaşça kendime çekmeye başladım. Trevor fazla uzaklaşmaya fırsat bulamadığı için kısa sürede önümde belirdi.
"vay canına Lizy bu büyüyü bana da öğretir misin? Kesinlikle kurbağa her kaybolduğunda büyük sıkıntıya giriyorum."
"Lizy kesinlikle yeteneğin var. Bana da öğretmelisin."
"tabi öğretirim ama şu anda değil. Okula varmak üzereyiz okuldayken bir ara buluşalım size göstermekten keyif alırım."
John'un yedek kapalı fanusuna trevoru koyduktan kısa süre sonra tren yavaşlamaya başladı. Çoktan hava kararmaya başladığı için dışarıdaki manzarayı net seçemesek de yine bir tren istasyonunda olduğumuz anlaşılıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/217690691-288-k876737.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Doğduktan Sonra Sakin Bir Hayat İstiyorum
FantasyÖldüm ve tekrar doğdum. Zaman olarak geçmiş dünyamdan geride olduğu için devrim niteliğinde buluşlar yapan bir mühendis olmalı mıyım? Mühendisliğe gerek yok mu? Ben bir cadı mıyım? Üstüne üstelik Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okuluna davet mi edildi...