Adana'ya giriş tabelasının görünce rahat bir nefes aldı. Evindeydi artık. Adana'sında. Camını açtı ve serin havadan içine çekti. Havasını, taşını, toprağını her şeyi özlemişim, diye düşündü. Mutlu olduğunu hissetti. Yıllar sonra, bu kadar acıdan sonra ilk defa gerçekten mutluydu.
Başını çevirdi ve yan koltukta uyuyan kıza baktı. Sakin şekilde nefes alıp veriyordu. Yol boyunca uyumamaya çalışmıştı ama en sonunda dayanamamıştı. Onun bu halleri çok hoşuna gidiyordu. Gülümsedi ve yola döndü. Gece çökmüştü.
Ailesinin evine doğru direksiyonu kırdı. Son birkaç günde ne kadar çok şey olmuştu. Hepsini düşünmeye başladı. Önce Karaca'nın evleneceğini öğrenmişti. O an dünyasının karardığını sanmıştı. O sinirle Çukur'a gitmiş, düğünü basmıştı. Karaca'yı alıp giderken Erdenetler, Çukura saldırmış ve bir sürü kişi ölmüştü. Selim Koçovalı da aralarındaydı...
O gün Karaca'nın çığlıklarını hatırlayınca nefesi kesildi. Babasının cansız bedenine sarılmış, saatlerce ağlamıştı. Karaca'yı babasından ayırmayı kimse becerememişti. En sonunda Azer yanına gitmiş ve konuşmaya çalışmıştı.
Aniden o an tekrar gözünün önüne geldi."Karaca'm... Kara gülüm... Bırak artık hadi. Bak o gitti. Karaca baban gitti bırak onu...Bırak..."
Karaca kafasını kaldırıp bakmıştı. Eli,yüzü, gelinliği kan içindeydi. Babasının kanı her yerine bulaşmıştı. Azer ona bakınca bir anlığına dehşeti hissetti. Karaca ile göz göze gelince sadece onun korktuğunu gördü. Korkuyordu ve acı çekiyordu. Babasını kaybeden bir çocuk nasıl korkmazdı ki? Kendi de zamanında korkmamış mıydı? Acıyı her zerresinde hissetmemiş miydi?
"Bir şey yap Azer ! Bir şey yap gitmesin ! Ben dayanamam. Ben yapamam onsuz ! Azer yalvarırım... Azer... BABA !! BABA GİTME !!"
Hıçkırıklarla sarılmıştı sonra Azer'e. Azer kendi babasını hatırlamıştı. Babasının mezarına sarılıp "Baba kalksana" diye ağlayaşını... ama babası kalkmamıştı. Selim Koçovalı da öyle...
Devamında Karaca kollarında bayılınca hastaneye götürmüştü. Babası aşağıda morgda yatarken, kızı yukarıda oda da baygın şekilde yatmıştı. O gece en uzun gecelerden biri gibi gelmişti Azer'e.
Ertesi günlerde olanlar daha da beterdi. İstanbul'da savaş başlamıştı. Kan gövdeyi götürmüş, sokaklarda kelimenin tam manasıyla kan akmıştı. Azer bu savaşta Koçovalı'lara fazla olmasa da destek olmuş, Karaca'yı korumaya çalışmıştı. En son çatışmadan sonra savaştan geri çekilmişti. Yamaç gelmişti yanına. Karaca'sı ile birlikte.
"Al götür onu burdan. Çok uzaklara götür. Adana'ya dön mesela. Geri gelme sakın. Duydun mu Azer Kurtuluş? Selim'in emanetini sana emanet ediyorum. Onu koru. Tamam mı? Söz ver !" demişti Yamaç.
Söz vermişti Azer. Koruyacaktı onu. Herkesten, her şeyden koruyacaktı. Gerekirse kendinden bile koruyacaktı. Yan tarafa baktı tekrar. Karaca, sevdiği kadın, ruhunun sahibi, sakin ve düzenli şekilde nefes alıp vererek uyuyordu...
Eve varınca arabayı kapıda durdurdu. Arabayı gören adamlar hemen silahlarına davrandılar. Onu tanıyınca bıraktılar ve birisi kapısını açmaya geldi. Azer camdan dur işareti yaptı ve Karaca'yı seyretmeye başladı. Çok güzel uyuyordu. Uyandırmaya kıyamadı. Eli saçına uzandı. Bir tutam saçı aldı ve kulağının arkasına koydu. Karaca hissetmiş gibi huzursuzlandı. Hızla gözlerini açtı ve etrafına bakındı. Azer'i görünce tuttuğu nefesini verdi ve gözlerini ovdu. Uyku sersemiydi. Bir süre camdan dışarı baktı.
"Gelmişiz."
"Geldik."
"Eve... Yani senin evine."
"Bizim evimize."Göz göze geldiler. Karaca'nın gözlerinde endişe vardı. Onda ne olduğunu anlamamıştı ama ters giden bir şeyler var gibiydi.
"Ne oldu? Korkuyor musun?"
"Hayır ben... Azer... Yani ben... Ben senin ailenle yani... Fadik teyze ve Yılmaz hariç hiç kimseyle tanışmadım... Gergin hissediyorum."
"Neden geriliyorsun ki? Yemezler seni."
"Öyle değil işte ! Ya beni... Sevmezlerse?"
Azer duyduğu şey ile kahkahayı bastı. Karaca'nın bakışları ve bu kararsız halleri çok tatlıydı. Karaca onun güldüğünü görünce koluna vurdu ve kızdı. Bu onun için önemli bir meseleydi anlaşılan.
"Karaca'm... Biz birlikte o kadar şey yaşamışken sen ailemin ne düşüneceğinden mi korkuyorsun? Gerçekten mi? Sen şu an nerede olduğumuzu görmüyor musun? Adana'dayız. Sen benim yanımdasın. Beraberiz. Savaşı yendik. Çukur'u yendik. Belki de kötü bitecek kaderimizi yendik. Şimdi senin böyle ufak bir şeyden korkmana gerek yok. Ben yanındayım."
Karaca sevdiği adamın gözlerinin içine baktı. Derin nefes aldı ve verdi. Azer haklıydı. Onlar birlikte neleri yenmişti. Ona sıkıca sarıldı ve arabadan indiler.
Adamlar Azer'in yanında bir kadın görünce şaşırmışlardı. Abilerinin elini öpmek ve sarılmak için koştular ama Azer onları durdurdu ve Karaca'nın eline uzandı. Sımsıkı tuttu ve gülümsedi. Bırakmak istemiyor gibi tuttu.
Bundan sonra bırakmayacaktı.Beraber eve doğru ilerlerken ikiside huzurlu hissetti. Yeni bir hayat vardı önlerinde. Huzurlu bir hayat...
Acaba öyle miydi?
Okuduğunuz için teşekkürler ✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perestiş
Fanfiction"Seninle yeni bir hayat... Ne kadar güzel olur sanmıştım ama yanılmışım. Seninle hayat Azer, bela, yıkım, acı ve ölüm dolu..." "Ne yani güzel değil mi Karaca Kurtuluş? İnkar edemezsin biz buyuz. Kaçmaya çalışsak da buyuz. Ölüm her an yanımızda ve bi...