SİLAH & KAN

2.6K 146 41
                                    

Masanın üzerindeki silahlardan birini aldı ve şarjörünü kontrol edip yerine taktı. Birazdan kardeşini kurtarmaya gidecekti. Artık bekleyecek sabrı kalmamıştı. Silahı masaya bıraktı ve diğerini eline aldı. Aniden büyük demir kapı ağır ağır açıldı ve içeri anası ile Karaca'nın girdiğini gördü. Anası yerleri titreterek yürüyordu. Her bir adımında daha da fazla gerildi Azer. Anasına saygı duyuyordu. Hatta ondan biraz da tırsıyordu.

"Azer!"

"Buyur ana! Hoşgeldiniz..."

"Hiç hoş bulmadık! Nerede benim gızım? Hani nerede benim Ceylanım? Getirecem dediydin! Kaç gün oldu?!"

"Getirecem onu sana ana. Yeminle getirecem."

"Eğer ki getirmedin, bir daha eve gelme! Duydun mu beni Azer efendi?!"

"Duydum ana."

"Haa gidipte kendini veya çocuklardan birini öldürtme sakın! Gızımı al ve gel! Anladın mı?!"

"Emrin olur ana."

Anası hızla arkasına döndü ve çekti gitti. Rüzgar gibi esmişti. Azer nefessiz kaldığını hissetti. Anası onu azarlarken cevap vermezdi çünkü anasının tersi pisti. Azer'in yaşına bakmadan döverdi. Bilirdi ki o ne kadar çok vursa da Azer sesini çıkartmazdı.

Başını çevirdi ve anası ile birlikte gelen Karacasına baktı. Yorgun gözüküyordu ve bitkin. Anasına ve evdekilere haberi Karaca vermişti. Azer onlarla yüzleşmeye cesaret edemiyordu. Günlerdir eve uğramamıştı. Karacayı özlediğini fark etti. Yanına yaklaştı ve sarıldılar. Ayrılınca Azer alnını alnına dayadı. Bir süre sessizce durduktan sonra Karaca konuştu.

"Azer bana söz ver geri geleceksin. Ne olursa olsun bana döneceksin... Söz ver sevgilim."

"Söz veriyorum Karagülüm. İki elim kanda da olsa dönücem sana söz."

Karaca'ya bir daha sarıldı ve vanilya gibi kokan saçlarını kokladı. Ondan ayrı kalmak canını yakıyordu. Eğer bugün planı kusursuz işler ve Ceylan'ı alıp gelirse, onunla uzun bir tatile gidecekti. İkisi de çok yorulmuştu. Bunu hak ediyorlardı.

"Dikkatli ol." diye fısıldadı Karaca. Azer başını salladı. Ayrılmadan önce Karaca "Seni seviyorum." dedi. Azer elleriyle yüzünü okşadı ve alnından öptü. Bugün ne olursa olsun ona dönecekti. Bir günü daha onsuz geçirmeye dayanamazdı.

"Sende dikkatli ol kurban olduğum." dedi ve onun gidişini izledi. Karaca çıktıktan sonra derin bir nefes aldı ve son durumu öğrenmek için Yılmaz'ı yanına çağırdı. Yılmaz nefes nefese kalmış halde yanına geldi. Burnu bandajlıydı. O gün biraz fazla yüklenmişti kardeşine. Bunu sonra konuşuruz diyerek, deponun içinde ilerlemeye başladı.

"Malları kamyonlara yerleştirdiniz mi?"

"Dediğin gibi yaptık abim. Rusların ve İngilizlerin malı güvende."

"Aferin Yılmaz. Onların malı giderse birimde canımız gider. Özellikle o İngiliz manyağın. Adı neydi herifin?"

"James Ryder gibi bir şeydi abi. Dediğin gibi onun malları indirdik."

"Sadece 2 kamyon dolu deme lan."

"Evet abim onlarında çoğu kötü mal. Ön taraflara anlaşılmasın diye iyi mallardan koyduk. Kontrol ederlerse anlamazlar."

"Güzel. Konum gelince etrafı saracak adamlar geldi mi?"

"Geldi abim. Emir beklüyürlar."

"İyi. Peki nişancılar?"

"Onlarda hazır abim. Her ihtimale karşı bizi koruyacaklar. Onlarında başına da adam koyucam ki indirmesinler."

"Aferin lan Yılmaz." kardeşinin omzuna vurdu ve yüklenen kamyonlara baktı. 10 tane kamyon yanyana dizilmişti ama sadece 2 tanesi has malla doluydu. Azer kumar oynadığının farkındaydı. Kardeşini kurtarmak için oyun oynuyordu. Kaybederse her şey biterdi. Hiçbir hata olmazsa, adamlar zokayı yutar ve kardeşini verirdi. Sonra Azer kaçmalarına izin vermeden, hepsini indirirdi. Aksilik çıkmayacak, dedi kendi kendine. Buna müsaade etmezdi.

PerestişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin