Sabah yüzüne vuran güneş ışığı ile uyandı ve zorla kalkmaya çalıştı. Kendini yorgun hissediyordu. Elleriyle saçlarını geriye attı ve banyoya ilerledi. Azer hala uyuyordu. Elini yüzünü yıkadıktan sonra odadaki perdeleri açtı. İşin zor kısmına gelmişti. Azeri uyandırmak. Oflayarak yanına ilerledi ve yatağa tırmanarak, ona yaklaştı. Hala uyuyordu. Kaşları çatılmıştı. Eliyle onun yüzünü okşayınca yüzü normal haline döndü.
Yanağına uzun bir öpücük kondurduktan sonra başını onunkine yasladı. Azer huysuz huysuz mırıldanmıştı ama hala gözlerini açmıyordu. Dışarıdan gelen kuş cıvıltılarının duydu. Annesi birazdan kahvaltıya çağıracaktı. Azeri tekrar öptü ve kalkması için zorladı. Tam yataktan ineceği sırada Azer onu belinden tuttu ve yatağa doğru çekti. Elinde olmadan çığlık attı. Gözünü açtığında Azer üstündeydi.
"Nereye hemen biraz vakit geçirseydik..."
"Annem gelir birazdan kahvaltıya çağırır. Hazırlanmam gerek. Hadi kalk."
"Hmm çağırır diyosun yani. Bi daha annem der misin?"
Karaca onun yüzüne baktı. Bakışları dudaklarındaydı. Gülümsemeden edemedi.
"Sen sapıksın Azer. Kalk hadi üstümden."
"Evet öyleyim ve şimdi de seni öpücem."
"Öpme!"
"Öpücem!"
"Azer!!"
İkisininde gülüşleri arasında Azer onu dudaklarından öptü. Karaca hemen karşılık verdi. Huzurlu hissediyordu. Uzun zaman sonra sıradan bir sabaha uyanıyorlardı. Ayrılınca Azerin yüzünü okşadı. Mutlu gözüküyordu.
"Hala uykum var gülüm. Biraz daha uyuyalım..."
Başını Karaca'nın göğsüne koydu ve gözlerini kapattı. Karaca bir şey demeden saçlarıyla oynamaya başladı. Uzamaya başlamışlardı. Azer uzun saç sevmezdi. Saçlarını hep aynı modelde kestirirdi. Yanları aldırır ve ortada kalan saçını da kısa bırakırdı. Saç modeli ona yakışıyordu. Yabancı dizilerdeki başroller gibiydi. Birkaç dakika sonra artık kalkmaları gerektiğini düşünerek Azer'i uyandırdı. Mızmızlanmıştı ama uyanmıştı.
Üzerini değiştirip, mutfağa gittikten sonra annesi ve Ceylan'a yardım etti. Kahvaltıyı çardağa kurmuşlardı. Bu sıcak havada evde durulmuyordu. Dışarısı da sıcaktı ama çardakta oturmak keyifli oluyordu. Bütün herkes masaya gelince kahvaltıya başladılar. Azer ve Yılmaz sürekli didişiyorlardı ve Ceylan onlara yorum yapıyordu. Fadik Anne ilk başta kızsa da bir süre sonra gülerek izlemeye başlamıştı. Karaca ilk defa onları bu kadar mutlu görüyordu. Aylar sonra hepsi aynı masadalardı ve gülüşüyorlardı. Barış bile gülüyordu. Başımıza taş yağacak, dedi iç sesi.
"Kimse kıpırdamasın!"
"Niye bacım?"
"Selfie çekicem abi! Hadi kameraya bakın hepiniz."
Hep birlikte gülümsediler ve kameraya baktılar. Azer, Karacayı kendine yaklaştırmıştı. Mutlu hissediyordu. İçindeki mutlulukla kameraya gülümsedi. Fotoğraf çekinme işi bittikten sonra sohbet ederken, Azer'in adamı Ferhat masaya geldi. Herkes ona bakıyordu. Mahcubiyetle kafasını eğmişti.
"Noldu Ferhat?"
"Kusura bakma abi rahatsız ediyorum ama ben bir şey diyecektim..."
"Ne rahatsızlığı oğlum. Garnın aç mı? Geç otur hele."
"Yok ana Allah razı olsun. Afiyet olsun size."
"Ne diyeceksin Ferhat hadi desene!"
"Abim ben bizim düğün davetiyesini getirmiştim de size. Belki misafirimiz olursunuz diye getireyim dedim. Malum üstümüzde emeğin çok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perestiş
Fanfiction"Seninle yeni bir hayat... Ne kadar güzel olur sanmıştım ama yanılmışım. Seninle hayat Azer, bela, yıkım, acı ve ölüm dolu..." "Ne yani güzel değil mi Karaca Kurtuluş? İnkar edemezsin biz buyuz. Kaçmaya çalışsak da buyuz. Ölüm her an yanımızda ve bi...