Arabada oturmuş camdan geçip giden ağaçları ve insanları seyrediyordu. Yeni teslimattan sonra eve gitmek için yola çıkmışlardı. Ona verilen görev çok basitti. Verilen torbayı alıyor ve belirli noktada bekleyen kişilere teslim ediyordu. Çocuk olduğu için fazla dikkat çekmiyordu. Bu Azer için iyi bir şeydi. Çalıştığı tamirciden ayrılmıştı. Artık tamamen bu işi yapıyordu. Hem daha fazla kazanıyordu ve hem de her zaman istediği gibi özgürdü. İşini sevmeye başlamıştı. Sadece torbalarda taşıdığı uyuşturucu canını sıkıyordu.
Anasına başka bir işe girdiğini söyleyince anası delirmişti. Onu dövmüş ve bütün hafta boyunca yüzüne bakmamıştı. Getirdiği paraya elini sürmüyordu. Anasıyla olan bu durum onu çok üzüyordu. Sonuçta ne yapıyorsa ailesi için yapıyordu. Yoksa katlanmazdı bunca zorluğa. Eğer babam böyle erkenden hapise girmeseydi, biz sürünmek zorunda kalmazdık, diye düşündü.
Aklına Yusuf geldi. Ailesine karşı çok soğuktu. Özellikle dedesinden uzak duruyor, Azer'i de uzak durması için sürekli darlıyordu. Dedesiyle derdi neydi bilmiyordu ama onun bu ısrarını Azer garipsiyordu. Aptal, diyordu ona bazen. "Aptal, ona bu kadar güzel hayat yaşatan dedesini sevmiyor. Biz sefalet içinde sürünürken o hayatını yaşamıyor. Aptal Yusuf..."
Yusuf'u ailesi ile tanıştırmıştı. Anası onu ilk andan itibaren çok sevmişti. Azer, Yusuf'un anası olmadığı için ona acıyordu. Belki de bu yüzden ailesi ile ilişkileri gelişmemişti. Ana sevgisinden uzak büyümüş zavallı, diye düşündü. Onun anasına ne olduğunu bilmiyordu. Yusuf'a sorduğunda sessiz kalmış, kısaca öldü diyip geçiştirmişti. Azer bu durumdan işkillenmiş ama belli etmemişti.
Araba durunca Azer irkildi ve etrafına baktı. Evinin önüne gelmişlerdi. Kapıyı açtı ve indi. Evin önünde ablası Dicle oturuyor, küçük kardeşleri Kadir ile Seyhan oynuyordu. Anası yine temizliğe gitmişti anlaşılan. Azer'i görünce Dicle oturduğu yerden kalktı ve yanına geldi. Aniden arabanın camı açıldı. Yusuf'un babası ve amcası getirmişti onu eve.
"Azer bu kim lan hiç tanıştırmadın bizi?" diyerek pis pis gülümsedi Yusuf'un amcası Kenan. Azer ondan hiç haz etmiyordu hatta nefret ediyordu. Birkaç defa Yusuf'u döverken görmüştü. İşe giderken de içiyordu. İğrenç bir insan, diyordu Azer onun hakkında.
Ablasını arkasına aldı. Bu pis herifin bakışlarından onu saklamak istedi. Midesini bulandırıyordu.
"Hadi Azer eve gidelim." dedi ablası ve elini tuttu. Eve doğru giderken Azer arabaya doğru baktı. Kenan ve abisi Gökhan pis pis sırıtarak bakıyordu. Kalbinin kasıldığını hissetti. İçini korku kaplamıştı. En iyisi bu adamlardan uzak durmak. Zaten benim işim Yıldırım Bey ile, dedi kendi kendine ve ablasının elini daha sıkı tuttu.
~~~~~~~~~~~~
Arabasını otoparkta bıraktı ve asansöre doğru ilerledi. Bugün toplantı vardı. Adana'ya bir kez daha kralın kim olduğunu hatırlatması gerekiyordu. Bütün büyükleri toplantıya çağırmıştı. Gücünü hepsine göstermek istiyordu.
Siz büyüksünüz ama ben en büyüğüm diyecekti.Asansör kata gelince durdu ve kapısı yavaşça açıldı. Salonun içine göz gezdirdi. Çağırdığı herkes buradaydı. Uzun masanın etrafında dizilmişler ve onu bekliyorlardı. İçeri adım atınca oturan herkes kalktı ve selam verdiler. Güzel, dedi içinden. En azından hala saygı duyuyorlar...
Ağır adımlarla ilerledi ve masanın başındaki koltuğuna oturdu. Kendini gerçekten kral gibi hissetti. Güçlü olmayı seviyordu. Bu konuma gelmek için çok kişiyi harcamıştı. El işareti yapınca herkes oturdu ve beklemeye başladı. Ortamda sessizlik oluştu. Alkol ve sigara kokusu geniş salonu doldurmuştu. Adamlara işaret etti ve viski getirmelerini emretti. Bugünlük içebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perestiş
Fanfiction"Seninle yeni bir hayat... Ne kadar güzel olur sanmıştım ama yanılmışım. Seninle hayat Azer, bela, yıkım, acı ve ölüm dolu..." "Ne yani güzel değil mi Karaca Kurtuluş? İnkar edemezsin biz buyuz. Kaçmaya çalışsak da buyuz. Ölüm her an yanımızda ve bi...