YARALAR

4K 147 31
                                    

Elinde tuttuğu iğneyi damarına enjekte etti ve etkisini göstermesini bekledi. Birazdan kafası uçar ve hissizleşirdi. Düşüncelerini toplamaya çalıştı ama yapamadı. 4 senedir de yapamıyordu zaten. İçini yakan vicdan azabını durduramıyordu. O gün yaşananlar gözlerinin önüne gelince tekrar ağlamaya başladı.

4 YIL ÖNCE

Küçük çocuk yavaşça evin kapısını çaldı ve açılmasını beklemeye başladı. Azer ile kanala yüzmeye gideceklerdi. Onu almaya gelmişti. Kapıyı tekrar çaldı ama kimse açmıyordu. Çok garipti. Onların evinde hep birileri olurdu. Fadik Teyze temizlik yapmaya gitse bile Dicle abla evde olur, kardeşlerine bakardı. Tekrar kapıyı çaldı ve açan olmayınca eve dönmeye karar verdi. Bugün gidemeyeceklerdi anlaşılan.

"Zaten Azer hep beni ekiyor. İyice kaptırdı kendini yeni işine..."diye söylenerek yürümeye başladı. Evi fazla uzakta değildi. Bu yüzden sık sık Azer'in evine gelebiliyordu. Dedesi son zamanlarda evde olmadığı için daha rahattı. Geceleri dışarıda kalmak için izin istemesi gerekmiyordu.

Dedesi olmayınca evde babası ve amcası ile kalmaktan nefret ediyordu. İkisi de birbirinden kötüydü. Babası doğduğundan beri onu hiç sevmiyordu ve kurtulmak için elinden geleni yapmıştı. İçinin sızladığını hissetti. Beni annemden bile kopardı, dedi kendi kendine.

Amcası ise babasından beterdi. Her türlü pisliği yapardı. Geceleri sarhoş olup, eve gelir, kavga çıkarırdı. Kadınlara ve çocuklara laf atar, onları taciz ederdi. Yusuf birkaç defa onu engellemeye çalışınca vücudunda sigara söndürmüştü. Zaten bulduğu her fırsatta onu döverdi. O anları tekrar hatırlayınca yüreği sıkıştı. Ailesi gerçekten iğrençti. Fırsat bulduğu ilk anda kaçacak ve hiçbiri ile görüşmeyecekti. Kendisine ve annesine yeminiydi bu...

Oysa Azer'in ailesi çok güzeldi. Fadik Teyze gibi bir annesi vardı bir kere. Ne olursa olsun korurdu onları. Canını verirdi ama onların zarar görmelerini engellerdi. Yusuf ona bu yüzden çok saygı duyuyordu. Kendi annesinden hiç böyle şefkat ve ilgi görmemişti. Annesi onu bırakıp, kaçtığında çok küçüktü. Sonra dedesi onu yakalamıştı ve o günden beri ondan hiç haber alamamıştı. Bazen yüzünü hatırlayınca mutlu oluyordu.

Azer ailesinin kıymetini bilmiyordu. Kardeşleri için çırpınıyordu ama onlarla yeteri kadar ilgilenmiyordu. Kardeşleri onun yolunu gözlerken, eve geç gelir bazen hiç gelmezdi. Aptal diye düşündü Yusuf. Benim kardeşlerim olacaktı ki onları her gün yanımda dolaştırırdım. Korurdum onları...

Düşünceler içinde boş evin önünden geçerken ani bir çığlık sesi duydu. Olduğu yerde kalakaldı. Sonra tekrar geldi çığlık sesi. Çok tanıdık bir sesti. Defalarca duyduğu bir ses... Yusuf hızlı adımlarla içeri girdi ve etrafa bakındı. Alt kattaki odalar boştu. Evin içi rutubet kokuyordu. Merdivenlere ilerledi ve çığlık sesinin geldiği kata çıkmaya başladı. Kalbi deli gibi atıyordu. Sesin kimden geldiğini biliyordu. Allahım nolur bir şey olmasın, diye dua ederek merdivenlerin sonuna ulaştı. Odanın birinden sesler geliyordu. Dicle abla "Yapmayın!" diye bağırıyordu.

Bacaklarının titrediğini hissetti. Nefesi kesiliyordu. Odanın geldiği yöne yavaş adımlarla ilerlerken, bir tokat sesi duydu. Ardından gelen ses ise yerinde çakılıp kalmasına yetmişti.

"Kes dedim! Bağırıp durma sürtük!"

Amcasının sesiydi bu. Gözünden akan yaşa engel olamadı. İçeride ne yaptığını biliyordu. Daha önce de yapmıştı. Eve getirdiği kadınlara yaptıklarını görmüştü. Acımazdı kimseye. Hele kadınlara asla...

Öfkelendi. Dicle ablasına bunu yapmasına izin vermeyecekti. Gerekirse canını verirdi. Yerde gördüğü demir sopayı aldı. Bu sefer geberticem o orospu çocuğunu, diye söylenerek odaya ilerlemeye başladı. Aniden babasının sesini duydu.

PerestişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin