İNGİLİZ

1.8K 130 24
                                    

Yeğeninin yaralı yüzüne baktı. İkisinin de yüzünde aynı şey vardı. Korku. Korkuyorlardı çünkü bu sefer başları gerçekten beladaydı. En beteri buydu hatta. Böylesi bir belayla daha önce hiç uğraşmamışlardı. İçinde büyüyen korkuyu bastırmaya çalıştı. Her şey üst üste gelmişti. Ailesi kaçırılmıştı, annesi hastanedeydi, Çukur' da bombalar patlamıştı ve Yamaç en sonunda yapayalnız kalmıştı. Yanında kalan tek kişi Akın'dı. Onun durumu ise herkesten beterdi.

"Amca bu heriflerden nasıl kurtulacağız?"

"Bilmiyorum Akın!"

"Peki ya Azer? Karaca'yı öğrenirse..."

"Belki öğrenmemiştir. Şimdi en son istediğim şey Azer Kurtuluş ile uğraşmak."

"Amca kesin duymuştur. Hatta İstanbul'a gelmiştir bile. Duymayan kalmadı ki..."

"Allah kahretsin Akın! Susacak mısın artık?!!"

Nefes alamadığını hissetti. Abilerini bile kaçırmışlardı. Onlar olsaydı bir yolunu bulurlardı. Hep beraber bu meseleden kurtulurlardı ama kimse yoktu. Selim ölmüştü, Salih ve Cumali ise adamların elindeydi. Akın zorla adamlardan kaçmıştı ama daha fazla dayanacak gibi durmuyordu. Yaralı ve güçsüzdü. Bu sefer arkasına Çukur'u da alamazdı çünkü Çukur çok büyük darbe almıştı. Kahvenin kapısının açıldığını duydu. Giren Mekeydi.

"Abi gelenler var. 01 plakalı."

Hassiktir, dedi içinden. Ne ara duymuştu ki? Nasıl bu kadar hızlı gelmişti? Lanet ederek dışarı çıktı ve konvoy halinde gelen arabalara baktı. Azer yine katliam yapacaktı.

Gri araba önünde durdu ve adamlar içinden indi. En son inen ise Azer Kurtuluş'tu. Hiç değişmemişti. Hala eskisi gibi görünüyordu. Sinirliydi ve sinirlenmekte haklıydı. Yamaç ona karısını koruyacağına dair söz vermişti ve sözünü tutamamıştı.

"Nerde lan karım?!"

"Azer hoş geldin gönlümün efendisi!"

Azer yaklaştı ve hızla yumruk attı. Sol tarafından geldiği için fark edememişti. Saniyelik nefesi kesildi ve sendeledi. Şerefsiz Adana da epey kendini geliştirmişti.

"Acıdı be!"

"Karım nerde lan Yamaç!! Ben sana emanet etmedim mi onu?!"

"Ettin..."

"Peki sen ne yaptın?!! Bırak karımı korumayı daha Çukuru bile koruyamadın!!"

"Azer!!"

"Murat nerde lan?!"

"Koruma çocuk mu?"

"Evet!"

"Hastanede. Ölmedi korkma ama durumu ağır. Şansı var ki adamlar hastanede saldırmışlar."

Azer elini kaldırdı ve yanına adamlardan biri yaklaştı. Herkes çok ciddiydi. Ortam gergindi. Bunalmaya başlamıştı. Kulağı tekrar uğulduyordu.

"Ferhat hastaneye git ve Murat'ı daha iyi bir yere geçir."

"Emrin olur abi!"

Azer yüzüne bile bakmadan kahveye girdi. Konuşacakları vardı. Ondan hiç hoşlanmıyordu ama başka çaresi yoktu. Belki yardımı dokunabilirdi. Erdenetler ile savaşmak onları yormuştu. Fazladan destek hiç fena olmazdı.

"Anlat! Kim bu adamlar?!"

"Ne içersin?"

"Yamaç!"

"İngilizler. Erdenetlerin arkasındaki adamlar."

"Ne istiyorlar?"

"Erdenetlerin depolarındaki malları."

PerestişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin