GERÇEKLER

1.9K 116 51
                                    

Azerin yanındaki koltuğa oturdu ve kocasının sinirli yüzünü izledi. Kaşlarını çatmıştı. Bu halini biliyordu. Fırtınadan önceki sessizlikti bu. Birazdan işler karışacaktı. Azeri nasıl tutacağını hiç bilmiyordu. Bugün Barışın hesabı kesilecekti. Karacanın öğrendiğine göre bahçedeki olaylardan beri Azer onu depoda tutuyordu.

Derin nefes aldı etrafındakilere baktı. Yılmaz ve Ceylan gergin vaziyette oturuyordu. Annesi olanları öğrenince hiçbir şey diyememişti. Barışı eline geçirirse döveceğine yemin etmişti ve Azerin keseceği cezaya ses çıkarmayacağını söylemişti. Karaca ailesinin bu haline üzülüyordu. Aile olmak demek birbirini ne olursa olsun korumak ve desteklemek demekti. En azından Çukurda böyleydi. Kendi ailesi de onu böyle yetiştirmişti ama Kurtuluşlarda işler çok farklıydı.

Azer hepsini korumaya çalışıyordu ama bunu yaparken Azeri koruyacak hiç kimse yoktu. Bütün tehlikelere o atılıyordu. Sen varsın, diye fısıldadı iç sesi. Bundan sonra onu korumak Karacanın göreviydi. Kocasının zarar görmesine izin vermeyecekti. Koltukta kıpırdanmaya başladı. Zaman geçmiyor gibiydi. Daralmaya başlamıştı.

En sonunda iki adam kapıdan girdi. Ortalarında Barışı sürüklüyorlardı. Kendinde değil gibiydi. Yılmazla göz göze geldiler. İkiside aynı şeyi düşünüyordu. Azer onu dövdürmüştü. Haline bakılırsa baya sağlam adamlar dövmüştü hemde. Barışı yere bıraktıklarında nefes almaya çalıştı. Yüzünde morluklar vardı. Karaca daha fazla bakamadı ve başını çevirdi.

"Abi..."

"Kes sesini Barış."

"Beni öldürecek misin abi?"

"Seni öldürmek istesem çoktan ölmüştün!"

Barış öksürük krizine girince sustular ve beklemeye başladılar. Ceylan sonunda dayanamadı ve yanındaki su bardağını ona uzattı. Barış çekinerek bardağa uzandı ve "saol..." diye fısıldadı. Bunu duyan tek kişi Karacaydı. O kadar şey yapmıştı ama hala Barışa acıyordu. Barış suyu içtikten sonra tekrar sessizlik oluştu.

"Anlat! Bütün yaptıklarını... En baştan!"

"Abim yemin ederim ben bir şey..."

"Kes Barış! Abim sana anlat diyür duymuyon mu?!" dedi Yılmaz.

"Ben bir şey yapmadım diyoruz Yılmaz! Anlamıyon mu?!"

"O zaman Sedef o kadar şeyi nasıl öğrendi lan?! Nasıl gidip anlattı her şeyi?! Senin aptallığın yüzünden kaç çocuk babasız, kaç kadın kocasız kaldı bilüyün mü?!"

"Yılmaz yeter!" diye bağırdı Azer. Yılmaz sinirle ona baktı ve sustu. Ortam çok gerilmişti. Nefes alamıyordu.

"Sedef'in hain olduğunu bilmiyordum ben abi. Yeminle... Allah belamı versin ki bilmiyordum... Beni seviyor sandım. Ne bileyim ben... onu sevdim."

"Senin aptal sevgin yüzünden başımıza ne işler geldi bak! Kadir öldü amına koyim! Çocuk daha 17 yaşındaydı lan 17!! Ne hayalleri vardı!"

Kadir'in ismini duyunca canı acıdı. Buradaki ilk ve tek destekçisi, adamıydı Kadir. Kardeşi gibi sevmişti onu. Elinden koparıp almışlardı. Ağlamamak için kendini tuttu. Azer ile göz göze geldiler. Şefkatle ve pişmanlıkla bakıyordu. Dudaklarını oynatarak "Özür dilerim" diye fısıldadı. Başını salladı ve toparlanmaya çalıştı. Kadir için güçlü durmak zorundaydı. Katillerinin çoğu ölmüştü. Geriye sadece Yıldırım ve birkaç kişi kalmıştı. Barışta onlardan biriydi.

"Özür dilerim... Anlamadım ben abi. Yapmaz sandım." Barışın ağladığını duyunca dayanamadı ve ayağa kalktı. Onu boğabilirdi. Elleriyle yüzünü kapattı. Sinirden çığlık atarak ağlamak istiyordu. Sakinleş, dedi iç sesi. Derin bir nefes aldı ve tekrar oturdu. Odadaki herkes onu izliyordu.

PerestişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin