Şu mısır tarlaları ne sevdalara şahit oldu bazen üşüdüğü yaz günleri bazen uyku tutmayan kara kışlar. Salıncak kurmuşlar üstünde hiç kimse olmayan. İpleri acılarla bağlanmış tahtası ise şarap kalıntıları. Kıpkırmızı çevresi ve çakılmış bir tablo. Mutluluğa siyah beyaz bakan soluksuz resimler. Her fırça darbesiyle daha da ağırlaşan omuzlar. Onları taşırken getirilen silüet. Ayakları yerden kesilmiş ölmüş bir kadının ardından yakılan bir ağıttır belkide adamın yaptığı. Bu ağıt çok ağır, bu kahır çok sağır öyle ki kimseyi duymaz üstelik bir işaret diline bile sahip değil. Sessiz, hareketsiz öylece...
Sallanan sandalyeler, sallanan adamlar ama bu başka türlü. Ölen kadınlar ve kahırdan adamlar. Ağır ağıtlar sallanan silüet. Kararan gözler, titrek nefesler ve son bir derin nefes verememek. Ağıtlar bu kadar ağır, acılar bu kadar düğüm olmamalı.
O mısır tarlaları ne salıncaklara şahit oldu kıpkırmızı düşen dünyaya. Bembeyaz düşen gökten tabloya kadar kar. Bu kış biraz buruk, kardan adamlara sahip değil. Beyaza şarap sıçramış, ellerinde kahırdan adamlar...
Güzel geceler satır aralarım ")