"Ara sıra uğra kalbime."
Medya: Yiğit Demirkan
Şarkı: Ferman Akgül - İstemem Söz Sevmeni•
Günler üst üste geçiyordu ve bu süre zarfında Yiğit'i her görüşüm, içimde büyüyen küçük kıpırtıları dev dalgalara dönüştürüyordu.
Bazen yanımdan geçtiğinde, nefesim tutuyordum kalp atışlarımı duymasın diye. Bazen öyle bir bakıyordu ki, aklımdan geçenleri mi okuyor, korkuya kapılıyordum. Sonra bir gülümsemeyle nasılsın diyordu bütün yük kalkıyordu.
Bunun yanı sıra Gülcan, annesinden yeni doğmuş bir ceylan gibi davranıyordu. Yiğit olmadan bir yere gitmiyor, bir işi beceremiyordu. Hâlâ böylesine aptal bir kızı nasıl sevebildiğini anlamış değildim.
Bazen kantin veya okul bahçesinde, benden kaçınan öğrencileri rencide ediyordum. O sıra da, Yiğit'in ve etrafın bakışlarına maruz kalıyordum. Sanki vicdansız mısın der gibilerdi.
Vicdansızım ben, evet. Hayatın bana acıması olmuş mu ki, ben de insanlara acıyayım?
Kim ne diyor pek takmıyordum açıkcası. Her şeye kör ve sağır davranıyordum. Bir Yiğit'e çözülüyordu tutumum.
Arada bir kantinde arkadaşlarının yanında görüyordum onu. Bazen okul bahçesinde, bazen şenlik hazırlıklarında. Kalbim onu, haftalar birbirini kovaladı.
Sömestr tatili geçti gitti. Ablam ve Fatih abi o arada evlendi. Beni geri almak istiyorlardı ama henüz yeni evli oldukları için öyle kolay değildi bu.
Sömestr da bitmişti. Okula geri dönmek, tüm insanları yeniden çekmek büsbütün bir külfetti. Onu görmek tek teselliydi.
Kitaplarımı hazırladım ve yıkayıp ütülediğim formamı astım dolabıma. Yanımdaki yatakta uyuyan Aslı iyi geceler diledi. Kafa salladım ve pencereye döndüm yatakta. Gözlerim, yansıyan ayın gölgesine bakarken, artık yavaş yavaş kapanıyordu.
Hâlâ kimseyle iletişim kurmamıştım yurtta. Gerek görmüyordum zaten. Sırf yalnız geçmesin, sıkılmasın kimse diye arkadaşlık edinmek... Kullanmaktı bu resmen.
Ertesi gün okula geldiğimde, elim omuzumdaki çantayı sıkıyordu. İnsanların bitmez bilmeyen bir mutluluğu vardı. İmrenmiştim doğrusu.
Gizem koşarak bana atıldı ve sarıldı. Bir gülümseme kaplarken yüzümü okul bahçesinde birbiriyle tokalaşıp sarılanlara bakıyordum.
Gözlerim, kolunun altına Gülcan'ı sarmış ve gülerek Tarıkla konuşan, Yiğit'e takıldı. Gülüşüm kendini bir kuru tebessüme bıraktı. Beni fark etmemişti henüz.
"Yahu yeter!" diye araya girdi Tuğçe. Gizem'den ayırdı ve kendisi sarıldı. Geri bu ana dönmüş gibi kendime geldim.
Gülümseyerek içeri geçtik sonra. Sınıfta Emre'yi görmek bile anlık bir mutluluktu ilk kez. Demir hoca sınıfa girdi ve bitmeyen enerjisiyle derse başladı.
Teneffüsde kantine çıktık. Gözlerim onların her zaman oturduğu masayı istemsizce buldu. Kurulmuşlardı bile. Tarık beni görünce eliyle gelmemi işaret etti. Kararsızlıkla nefes aldım.
"Bu Tarık ne gıcık bir şey ya! Nasıl anlaşıyorsun sen bununla?" diye söylendi Gizem. Yüzünde memnuniyetsiz bir ifadeyle baktığım masaya bakıyordu.
"Tarık neyse de o Melis'e kök söktüreceğimiz günü iple çekiyorum, yemin ederim." Tuğçe'ye sırıtarak baktım. O günü bende sabırsızlıkla bekliyordum. Ve garanti ediyorum, Gülcan o zaman kim vurduya gidecekti.
Masadan kalktım ve Tarıklara doğru ilerledim. Tarık gülümsedi.
"N'aber Atarlı? Bugün, sanki her zamanın aksine neşelisin. Bunu neye borçluyuz?" derken sanki bu konuyla gerçekten ilgiliymiş gibi elini çenesinin altına koydu.
Derin nefesle kafamı dikleştirdim. Gözlerim masadaki suratsız Melis ve beceriksiz Gülcan'ı pas geçerek Yiğit'e takıldı. Göz göze gelince yüzüne her zamanki gibi kibar bir gülümseme kondurdu. Karşılık verdim ve bakışlarımı Tarık'a çevirdim.
"Kötü şeyler yakın, Tarık. Hazırlıklı ol," dedim ve göz kırptım. Anlamayarak baktı. Gözlerim yeniden Yiğit'i bulurken, kaşları hafiften çatılmış bakıyordu bana.
"Neyse gideyim ben. Bu," Kızları işaret ettim, "Sıkıcı insanlarla eğlenme gayretine devam edin. Görüşürüz!" Kızlar sinirle söylenmeye başlarken, saçımı savurdum ve geri yerime geçtim.
Sırtımı delip geçen Yiğit'in bakışlarına inatla dönüp baktım. Onun yüzünü ve hareketlerini ezbere bilmesem, milim oynattığı başını buradan asla fark edemezdim. Tek kaşımı meydan okuyarak kaldırdım ve kafamı salladım. Bakışlarını kaçırdı.
Nelere sebep olduğunu bir bilseydi...
Son ders yine şenlik hazırlıkları için boş sınıfta buluştuk. Ben her zamanki yerime oturdum. Yanımdaki sandalye çekildi ve Yiğit oturdu.
"N'aber?" dedi sandalyeye yayılarak. Yandan göz ucuyla baktım. Gözlerinde beni sorgulayan ifadeler varken, o da üstten bir bakış attı. Oturuşumu dikleştirdim ve dudak kenarımı kıvırdım.
"Gayet iyiyim Yiğit. Nasıl olmalıydım ya?" Tek kaşını kaldırdı ve kafasını salladı.
"İyi sevindim." Etrafta birkaç göz bize dönerken, Melis'le göz göze geldik. Sinirden çatlayacaktı kankasının sevgilisiyle konuşuyorum diye. Kibir yansıtan bir bakışla kafamı dikleştirdim.
"Bugün masada söylediklerin neydi? Sen içindekileri kötülük diye mi akıtıyorsun içinden," dedi biraz yaklaşıp sesini kısarken.
Kaşlarım büzüştü ve dişlerimi bastırdım. Ben de ona biraz yaklaştım. Ve fısıldadım:
"Ziyadesiyle şerdeyim sözünü biliyor musun Yiğit? İki gülümsedim, seninle dertleştim diye mutluluk abidesi olmadım. Bu kadar şerrin içinde benden hayır bekleme."
•
Bölüm emojisi:
03.06.2020
düzelendi.
12/12/21
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adı bende ya'saklı
Teen FictionAdım Ezgi... Ezgi Akbulut. Uzunca Yalnızlığın Ezgisi. Kısaca Ezgi işte. Ben o herkesin nefret ettiği kızım. Kötü kalpli, sevenleri ayıran, duygusuz sanılan... Hani sizin şu çakma sarışın olan. Ben kendi hikayemin esas kızıyım. Sevdiğim beni sevmese...