"Gözlerinden artık gider gibiyim."
Medya: Ezgi Akbulut
Şarkı: Onur Can Özcan - Yaramızda Kalsın•
11 Mayıs,
16:32Sevgili günlük,
Filizlenen ümitlerden söz etmiştim en son, değil mi? Erken sevinmemelisin çünkü bu kesinlikle bir yanılgıdan ibaretti. Onun için kıvırdığım dudak uçlarım, o yılın ilk ve son gülüşüydü.
Araya yaz tatili girmişti. Onu görmek bir sonraki eğitim yılına kadar mümkün olmadı. Bu süre zarfından yurttan izin almıştım ve ablamın evinde kalmaya başlamıştım. Üçüncü bir kişinin varlığı esasen garipti başta, hiç alışık değildim ablam dışında biriyle, aynı çatının altında kalmaya. Yurt zaten ablamsız bir çatı değildi.
O yaz, Gizem ve Tuğçe birlikte gitmişlerdi tatile. Ben çoğu gün sahile gitmiştim yeniden. Bazen de kravatımı kaybettiğim kayalığa. Ama o hiç gelmemişti.
Tatil bittiğinde, okula dönüşümü bir önceki senenin aksine daha büyük bir nefretle karşılamıştı insanlar. Buna tepkisiz görünmeye veya hatta gülmeye çalışıyordum çünkü hiçbirinin gözümde bir anlamı yoktu ve böylece söylenenleri önemsemiyordum.
Ancak kör olamadığım tek bir insan vardı; o da takılmadığım diğer herkesin acısını tek bir bakış, bir gülüşle fazlasıyla çıkartıyordu.
Gördüklerimi kaldıramayacağımı bilseydim o gün, asla o okul kapısından girmezdim. O yıldan bahsetmek bile istemiyorum. Anlatmaya değer bile değil...
Pek sevgili Yiğit Demirkan artık on ikinci sınıftı. O derslerine çok önem verirdi. Bir de hâlâ birlikte olduğu kıza. Tepkisini anlamladıramamak elde değildi. Ben çözememiştim, ancak sanıyorum ki duygularımı geçici bir heves zannetmişti. Öyle ki, iki yabancıymış gibi; nezaketen sokakta gülümsediğin insan misali, beni pas geçen gözleriyle birlikte, beni bir gülücükle es geçmişti.
Daha ilk dakikadan kalbimde bir çatırtı hissetmiştim yeniden. Ama bu sefer güzelliğine değil, yabancılaştığına.
Yaz tatilinde ne olmuştu hiçbir fikrim yoktu ancak o yıl boyunca, ne gözleri gözlerime değmişti, ne bir kelam etmişti. Tarık arada gelip benimle konuşmasına rağmen asla tarafıma bakmamıştı. Her geçen gün kalbimin ezildiğini, parçalara ayrıldığını bire bir hissetmiştim sanki. Bir de tüm bunlar yetmezmiş gibi koridor köşelerinde, asla yakıştıramayacağım bir şekilde onu ve Gülcan'ı görmek, kalbime son darbesiyle hançeri saplamıştı. Ondan sonrasına benim gururum da el vermemişti, kendi ayaklarımla gideyim.
Sene ortalarında Gizem ve Tarık, hiç beklemediğim bir şekilde duygusal bir ilişkiye başlamışlardı. Bu sebeple Tarık hep yanımıza uğrar olmuştu. Onlar adına mutlu olmuştum açıkcası. Ancak Tarık ne zaman bizim yanımıza gelse, diğerlerinin yüzünde memnuniyetsiz bir ifade oluşuyordu. Yiğit zaten hiç dönüp bakmıyordu bile.
On ikinci sınıfa geçtiğimizde haliyle onlar olmadan bir yıla başladık. Onların son okul gününde gerçekten her şeyi; gurur ve inadı bir kenara bırakıp yanına gitmiştim. İlk başta buna cesaret ettiğime şaşırdı ardından ifadesini toparlayarak arkamdan bir arkadaşına seslenerek, sanki çok önemli bir şey söz konusuymuş gibi geçip gitti. Bense bir kez daha yıkılmıştım.
Tarık arada gelip Gizem'i okuldan alıyordu. Ben de ayak üstü iki kelam ediyordum onunla. Hâlâ bana usanmadan 'Atarlı' diye sesleniyordu. Bu ısrarı beni oldukça güldürüyordu. Sonra tayfanın diğerlerinden; Yiğit'ten bahsettiğinde o gülüşüm de soluyor.
Üç hafta önce yine okulun önüne gelmişti Tarık. Birlikte yürümeye başladığımızda yine üniversiteden ve Yiğit'ten bahsetti. Sanki özellikle yapıyordu, oysa dünyadan bir haberdi herkes. Eylül'e doğru nişanlanacaklarmış. Bu haberi emanet bir tebessümle karşılamış ve sadece hayırlı olsun demekle yetinmiştim.
Yine nisan yağmurları başladı, sevgili günlük. Şifa diyorlar onun için. Geçip altında çırılçıplak ve savunmasız ruhumla dursam şifa bulur mu eksik yanlarım. Ya da dolar mı onun yeri? Hiç sanmıyorum.
Öylesine sessiz bir gün ki bugün de. Kalp atışlarım ve hiçlik. Pencereme çarpan yağmur damlaların oluşturduğu buharın üzerine, sevgilinin adı yazılır ya hani. Ben kimi yazmalıydım ki?
Kalemi yorgunlukla bıraktım elimden. Pencereme çarpan küçük damlaların akıp, başka bir damlayla bir oluşunu seyrettim uzunca. Ne çok isterdim böyle yolumda giderken güven ve sarmalanma duygusunu hissetmeyi. Biriyle bir ve tek olmayı.
Üzerime yağmurluğumu geçirdim ve kulaklığımı takarak evden sessizce çıktım. Yavan adımlarla sahile yürüdüm. Onunla birlikte oturduğum, tanıştığım ve ağladığım her zamanki banka oturdum ıslaklığına aldırmadan. Büyük bir sakinlikle yağmurdan kaçan insanlara baktım. Sorsanız herkes severdi onu oysa. Shakespeare'in bir mısrası düştü aklıma.
"Yağmuru seviyorum söylüyorsun, ama yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun.
Güneşi seviyorum söylüyorsun, ama güneş açınca gölgeye kaçıyorsun.
Rüzgarı seviyorum söylüyorsun, ama rüzgar çıkınca pencereyi kapatıyorsun.
İşte bunun için korkuyorum.
Beni de sevdiğini söylüyorsun..."Mümkün olsa bir satır eklemek isterdim arasına:
"Bana bir gülümsemenin ne de çok yakıştığını söylüyorsun, sonra tüm gülüşlerimi çalıp gidiyorsun."
•
Yorum ve görüşlerinizi bekliyorum. Kendinize iyi bakın.. 🥀♥️
07062020
düzelendi.
13/12/21
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adı bende ya'saklı
Teen FictionAdım Ezgi... Ezgi Akbulut. Uzunca Yalnızlığın Ezgisi. Kısaca Ezgi işte. Ben o herkesin nefret ettiği kızım. Kötü kalpli, sevenleri ayıran, duygusuz sanılan... Hani sizin şu çakma sarışın olan. Ben kendi hikayemin esas kızıyım. Sevdiğim beni sevmese...