"Yalanmış, yalanmış verdiğin sözler.
İnanmış, bu saf gönlüm."Medya: Yiğit Demirkan
- düşüyorum bu adama 😩Şarkı: Anıl Durmuş - Yalanmış
•
Bitmiş bir haldeydik. Gözlerim duvarın dibine çöken ve bir noktaya gözlerini dikerek öylece duran enişteme kaydı. Yutkundum.
İçimi saran sıkıntıyla ayağa kalktım ve biraz nefes almak için hastanenin bahçesine çıktım. Gün aydınlanıyordu artık. Bahçedeki banklardan birine yerleştim. Güneşin doğarken yaydığı kızıl rengi seyrettim bir süre.
Eğer... Eğer ablama bir şey olursa ne yapardım bilmiyorum. Benden daha önemlisi, doğacak çocuğa ne olacaktı? Biz mahrum kalmıştık fakat onun daha ilk günden annesinden mahrum kalabilme düşüncesi beni yıkıyordu.
Soğuk ayaza rağmen yanaklarımı ısıtan göz yaşlarımı sildim. En çetin zamanlarda bile ağlamamışken, şu son dönemde sulu göz bir kıza dönüşmüş, her halta ağlar olmuştum. Bunun sebepleri tartışılabilinirdi belki ama çıkan sonuç kimseyi memnun etmezdi.
Neredeyse bir yarım saat oturduğum banktan kalktım. Belki yeni bir gelişme vardı ve ben burada oturarak onu kaçırıyordum.
Uzaktan açılan ameliyathane yazılı kapıya diktim gözlerimi ve koşarak yaklaştım. Eniştem etrafta yoktu.
"Doktor hanım?" Soruma karşılık zorlukla yanakları kıvrıldı. Elini telkin etmek istercesine omuzuma koydu.
"Sen Ezgi olmalısın. Ablan içeride çok güçlü bir mücadele verirken, bir sen bir bebeğinin adını zikredip duruyordu," diye açıkladığında sorgularcasına baktım.
Bunlar canımı yakmaktan öteye giden şeyler değildi. Sadede gelmeliydi!
"Merak etme bebek doğdu. Güzeller güzeli bir yeğenin oldu. Şimdi babasının yanında. Ablana gelirsek," dediğinde sıkıntılı bir nefes aldı.
Kaşlarımı çattım. "Konuşsanıza neyi var ablamın!" Stres ve korkudan elimi nereye koyacağımı şaşırmış, dengemi sağlamakta güçlük çekmiştim.
"Çok kan kaybetti ve doğum çok önceden başladığı için rahminde birkaç komplikasyon oluştu. Şimdilik durumu stabil fakat neler olur bilemeyiz ne yazık ki."
Doktor yanımdan geçip giderken kalbim sıkıştı sanki. Başımın dönmesiyle yere yığılacaktım. Bir hemşirenin sedye diye bağırdığını işitmiştim, sonrası karanlıktı. Yeri boylamayı beklerken birisinin beni yakaladığını anımsadım.
•
"Neredesin sen yavrum kaç gündür?!" Önümde sert ve büyük adımlarla duran ela gözlere baktım. Hiç laubalilik kaldıracak durumda değildi en az benim kadar ciddiydi ve bu az rastladığım haliydi.
"Bu ne hal?" Emir'in ses tonu tamamen sinirden arınarak endişeye dönüşürken bakışlarımı kaçırdım. "Ne oldu sana Ezgi?!"
"Sakin ol, iyiyim," dedim sakince. İnandırıcı olmak adına gülümsemeye çalıştım. Yememişti.
"Nerede iyisin? Kızım ölü gibisin resmen." O böyle stresli konuştukça benim başım dönüyordu. Ayakta durmak için koluna tutundum. Bu onu daha çok panikletti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adı bende ya'saklı
Teen FictionAdım Ezgi... Ezgi Akbulut. Uzunca Yalnızlığın Ezgisi. Kısaca Ezgi işte. Ben o herkesin nefret ettiği kızım. Kötü kalpli, sevenleri ayıran, duygusuz sanılan... Hani sizin şu çakma sarışın olan. Ben kendi hikayemin esas kızıyım. Sevdiğim beni sevmese...