"Yine bitecek bitmez gibi gelen geceler,
belki üzecek ama geçecek."Medya: Ezgi Akbulut
Şarkı: Derya Bedavacı - Ama Geçecek•
Okulun düzenlediği ve hep birlikte otobüsle tanıtım için gideceğimiz üniversiteyi görmek için sabırsızlık ölüyordum gerçekten de.
Sürüye sürüye yürüyen bacaklarımla kızların peşinden ilerledim. Onlar ikili bir koltuğa geçerken ben de onların arkasına, yalnız başıma cam kenarına oturdum. Yorgunlukla kendimi koltuğa yasladığımda derin bir nefes eşliğinde gözlerimi kapadım.
"Yalnız tatlım orada ben oturuyordum." Tepemde duyduğum sesle anlık huzurumu bölen şahısa döndüm. İsmi hiç de önemli olmayan bir kız, elleri belinde bana tip tip bakıyordu. Umarsızca dudak kenarlarımı kıvırdım.
"Öyle mi?" dedim sakince. Başını hemen salladığında yüzümdeki bayat gülümsemeyi de sildim. "Ama bu benim hiç umrumda değil," diye üzüntüyle eklediğim sıra da Gizemle Tuğçe kıkırdamaya başladı.
"Bu ne saygısızlık ya? Kalk orası benim yerim." Ayağını çocuk gibi yere vurdu bir kez.
"Şimdi de benim yerim, tatlım." Kıza baygın bir bakış attım sonra kulaklığımı taktım ve cama döndüm. Çok geçmeden kız mızmızlanarak eşyasını topladı ve arkaya geçti. Otobüs hareket etmeye başladı.
Gitmeyi hakikaten istemiyordum. Üniversite olsa da, orada binlerce öğrenci olsa da, bendeki şans ile Yiğitle karşı karşıya gelme olasılığım yüzde ikiyüzdü.
Üniversitenin büyük kampüsünden giriş yaptığımızda, içimi saran kasvetle bir nefes koyverdim. Öylesine ruhsuz hissediyordum ki, içimde günden güne yayılan bu hiçlik duygusu beni tüketiyordu artık.
"Hazır mıyız şekerim?" Tüm hevesi kendine saklamış gibi enerjik bir şekilde sırıtan Tuğçe'ye baktım. Benim düz yüz ifademi görünce ofladı ve benden umudu keserek önden yürümeye başladı. Gizemle anlık göz göze gelince ufak bir güldük.
Zannımca fakülte dekanı bizi karşılamaya geldiğinde, iki saatlik bir hoş geldiniz konuşması yaparak, ilk dakikadan beni baymaya başlamıştı. Topluluğu kampüsün içinde gezdirmeye başladığında tüm öğrencilerin dikkatini çekmek ve koyun sürüsü gibi okulun içinde dolanmak son damlaydı. Gizem'i kolundan dürttüm ve gideceğim yolu işaret verdim.
"Deli misin kızım, ya hoca fark ederse?" Omuzlarımı çektim ve en arkadan yürüyen son kişi olarak başka yola saptım. Bırakın üniversite gezmek, okumasına dair bir umudum, geleceğe yönelik bir planım, hayalim bile yoktu.
Kaybolmasam iyidi yalnız. Dersliklerin önünde yürürken anlık bir alışveriş merkezine girmiş gibi hissettim. Kafe ve lokantanın önünden geçerken dışarı çıkmak istedim. Allah aşkına kaç kattı burası?
Çimenliklere ulaştığımda, üzerine oturmak için ceketimi çıkartmaya başladım. Bir yandan gölgelik bir yer arıyor, diğer yandan karıncalar gibi her yerden kahkahayla çıkan öğrenci gruplarına çarpmaktan kaçınıyordum. Onların kıyafetlerinin yanında bizim bugün forma giymemiz şart mıydı yani?
"Ezgi?" Sesinde bariz bir şaşkınlık taşıyan Tarık'ın sesiyle çıkarttığım ceketimi koluma sıkıştırdım ve lanet ettim. Şart mıydı gerçekten beni farketmesi? Bıkkın bir nefes verdim ve sesin geldiği yöne döndüm. Tarık ve biraz uzağında banklara yayılmış Yiğit'i görmek kalbimin üzerine anlatılmaz bir yük bindirdi.
Gözlerim saniyelik onda gezindi. Kumral saçları dağınık ve öylesine, özensizce eliyle geriye taranmış gibi duruyordu. Çıkan hafif sakalını görmek içimi cız ettirmişti. İlk defa onu bu halde buluyordum. Biraz yüzünde oyalanan gözlerim, durumu yeniden zorlaştırırken bana yaklaşan Tarık'ı farketmek bile zordu. Beyaz yaka bir polo shirt ve siyah pantolonuyla bir bacağını uzatmış diğerini kendine çekmiş oturuyordu geniş bankta.
"Ne zaman geldiniz siz ya? Gizem nerede?" diye sonunda kendisine bakmamı sallayan Tarık'a baktım. Lâl olmuş gibi hissettim. "Ye-yeni," diyebildim çatallaşmış bir sesle. O etrafta göz atmaya başlayıp, sevgilisini bulmaya çalıştı. Bense kalbimin her bir sözünü çiğneyip tekrar ona baktım.
Kaç gün olmuştu görmeyeli onu?
Nefesimin iki göğsümün arasına sıkıştığını hissettim. Tahammülsüzce dolanan gözleri beni bulunca es geçti her zamanki gibi. Gülmek istedim, içim el vermedi. Yeniden bana, gözlerine yayılan bir hayretle bakakaldı. Dizinin üzerindeki eli düştü ve günler süren saniyeler boyunca baktı sadece.
Sebepsizce gözlerimin dolduğunu hissettim. Kaldıramıyordum sanki artık. İkimiz yalnızken sarf ettiği sözlerle, toplum içindeki davranışlarının arasındaki farklar beni içten içe mahvediyordu.
Buruklukla kıvırdım yanağımı. Baştan sona, son bir bakış attım ona. Son olsun istedim. Bitsin, silinsin içimden istedim. Esaretinden kurtulmak, onu da serbest bırakmak istedim. Tuttuğum ceketimi sıktı parmaklarım ve yüzümü eğerek önüme döndüm.
"Gizem sınıfla birlikte. Ben ayrıldım yanlarından," dedim açıklama bekleyen Tarık'a. Sırıttı her şeyden habersiz. "Atarlı seni," diye gülmeye başlarken Tarık, zoraki gülümsedim.
"Ben gitsem iyi olacak Tarık." Ellerini cebine koydu ve kaşları çizgiyi bozdu. "Oğlum baksana bizimkiler gelmiş," diye döndü Yiğit'e doğru. Tepkisine bakmadım. Onun tarafına bir daha asla bakmayacaktım.
Zaten bu durumda kalkıp gelmez, şaşırmış gibi yapıp ne kadar da hoş geldiğimden bahsetmezdi. O artık beni umursamaz, bana olsa olsa, kör olurdu anca. Her zaman olduğu gibi; şimdiye kadar ki gibi.
"Gel ben seni götüreyim. Kaybolursun şimdi." Kafamı hafifçe sallayarak onu onayladım ve içimi yakan ona, huzurun resmettiği varlığa veda ettim sessizce.
•
Yıldızları doldurmayı, fikirlerinizi paylaşmayı ve kendinize iyi bakın! 💫❤️
16.06.2020
düzelendi.
13/12/21
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adı bende ya'saklı
Teen FictionAdım Ezgi... Ezgi Akbulut. Uzunca Yalnızlığın Ezgisi. Kısaca Ezgi işte. Ben o herkesin nefret ettiği kızım. Kötü kalpli, sevenleri ayıran, duygusuz sanılan... Hani sizin şu çakma sarışın olan. Ben kendi hikayemin esas kızıyım. Sevdiğim beni sevmese...