"kalbinde birileri var"
Medya: Ezgi Akbulut
Şarkı: Perdenin Ardındakiler - Kalbinde Birileri Var•
"Ezgi! Hadi gel yemek hazır," Gizem'in sesiyle yerimden kalktım. Sıcaktan iyice yanmıştım. Saçımdaki bandanayı söktüm ve masaya doğru adımladım. Kızlar masaya kurulmuştu, Tarık ve Yiğit'te de bahçenin ön tarafında mangalda et pişiriyorlardı.
"Ben bir duş alıp geleyim öyleyse," dedim ve teras kapısından içeri girdim. Hızlı adımlarla üst kata çıktım. Kıyafetlerimi kaptım ve banyoya girdim.
Hızlıca bir su döktüm üzerime ve işim bitince çıktım. Saçıma küçük bir havlu doladım ve kıyafetleri giyindikten sonra çıktım banyodan. Üzerimdeki pastel rengi şort tuluma bakarken, diğer yandan da saçlarımın nemini alıyordum havluyla.
"Bak bunu buldum. Bu olur herhalde sana?" Tuğçe'nin sesini işittim açık odadan. "Sen giyin o halde ben iniyorum." Ardından görüş açıma girdi ve merdivenleri indi. Merakla çıktığı odaya baktım ve oraya yürüdüm.
Söylenerek üzerindeki tişörtü çekip çıkartan Yiğit'e bakakaldım. Çıplak omuzları ve sırtı, tam olarak önümdeydi. Elindekini attı ve Tuğçe'nin büyük ihtimalle ona verdiği keten gömleği dönüp aldı. O sıra da, kapı girişinde beni gören gözleri duraksadı.
Ayaklarımdan yukarı doğru tırmanan hareleri gözlerimde durdu. Çıplak tenine baktım ve yanına yaklaştım. Ağır çekimde üzerine geçirdiği gömleğin, sakladığı göğsüne baktım. İnce, bir yara izi vardı. Fazla orada oyalanmadan çenemi dikleştirdim ve yüzüne baktım. Öyle bir bakıyordu ki, nefesimin kesileceğini hissettim. Nasıl sıvışırım bu andan derken ellerim gömleğin yanlarını buldu ve birbirine iliklemeye başladım.
Öylesine öfkeliydim ki ona aslında. Hepsini gözlerine bakarak kusmak istedim. O da sessizce izlerdi beni her zaman yaptığı gibi. Şimdi de izlemekle yetindiği gibi. Parmaklarım son düğmesini iliklerken, ellerimin üzerine kapandı elleri. Karnıma yumruk yemiş gibi, dünyam döndü sanki. Çoktan düzenini yitiren nefeslerimi, sakin tutmaya çabaladım.
"Yalan söyledin," dedi ne dediğinden emin, sert bir sesle. Bense ne demek istediğinden bir o kadar emin değildim. Kaşlarımı çatarak baktım anlamadan. Saç diplerimde oyalanan kahveleri, sitemle yeniden baktı gözlerime. "İnanmıyorum dediklerine. Yalan söylüyorsun."
Burnumdan sesli bir nefes verdim. Ellerimi indirdim ve yenilmez bir ifadeyle baktım yüzüne. "Gerçekten çok komik oluyorsun," dedim sırıtarak. Oysa içim kan ağlıyor desem...
Gerçekten bu gücü nereden buluyordum ben?
"Benim karnım tok senin bu tutarsız davranışlarına. Sen egonu tatmin edeceksin diye ben şaklabanlık mi edeceğim? Sınırlarını ve haddini bil. Kendini fazla kaptırmışsın." dedim.
Kalbimde yıkılan inşaatlar vardı sanki. Onları birer birer onun gözlerinden izledim. Bir şeyler devrildi, enkaza dönüştü sanki onda. Etrafa saçılan zarardan özür dilemeye takatim bile yoktu.
Dik başımı eğmedim ve girdiğim kapıdan çıktım. O orada kal gelmiş gibi, put gibi dikiliyordu hala. Derdini anlamak, amaçını anlamak imkansızdı.
Sofraya hiçbir şey olmamış gibi, geniş ve bir o kadar sahte bir gülümsemeyle oturdum. Tarık mangalın başındayken, Kerem servis ediyordu. Çaprazımda oturan Gülcan'a, iki saniye boyunca sahtekar bir gülümsemeyle sırıtıp surat astım ve Gizem'e döndüm. Tarık'la birlikte bin beşyüzüncü selfiesini çekiyordu herhalde.
"Ay bak ne güzel yakışmış!" Tuğçe'nin cart sesiyle kapıya baktım. Yiğit, üzerinde iki beden büyük keten gömlekle, yüzünde zoraki bir gülümsemeyle bahçeye çıktı. Gülcan, "Canın yanıyor mu birtanem?" diye ona ilgiyle bakarken göz devirdim.
"İyiyim, iyi," diye geçiştirdi ve yerine geçti. Tuğçe, "Ay Ezgi! Tarık barbeküyü harlarken Yiğit'in üzerine bütün sıcak külü boca etti. Allah korudu gerçekten," diye olayı aktarırken sandalyeye yaslandım.
"Kötüye bir şey olmaz Tuğçe, boşuna telaş etmişsiniz," dedim gıcık bir gülmeyle. Öfke dolu kahve gözleri beni buldu ve kirpiklerinin arasından baktı. Omuz çektim ve önümdeki tabaktan yemeye başladım.
"Sen hep böyle negatif olmak zorunda mısın?" Gülcan'ın sesiyle tabağımdan kaldırdım kafamı. Cesareti takdire şayandı doğrusu. "Evet tatlım. Senin gibi; polyannacılık oynayıp, hayata pembe gözlüklerle mı bakayım? Evcilik oynamaya benzemez, yadırgama çok... Ne zaman büyüyeceksin acaba?" dedim bir saniye bile gözlerimi ondan ayırmadan. Yüz hatları kasıldı ve çenesi titremeye başladı.
"Sahi siz Yiğit'le nasıl sevgilisiniz? Evcilik filan mı oynuyorsunuz?" diye gülmeye başladım. "Yeter," diyen Yiğit'in sesine döndüm bu sefer.
"Sen Gülcan'ın avukatı mısın? Bırak da kendisi konuşsun," dedim düz bir şekilde. "E tabii konuşabilirse ağlayıp zırlamadan." Gülcan'ın gözleri doldu, ağladım ağlayacak bir vaziyetteydi. "Bıkmadın mı bu çocuğu korumaktan." Yiğit sinirle elindeki çatal bıçağı tabağın üzerine bırakırken, çıkan ses kulaklarımı çınlattı.
"Keşke gelmeseydik," diye mırıldandı küçüğümüz. "Gelmeseydin tatlım. Seni davet eden olmadı zaten. Ama gel gör ki yüzsüzlük işte, geldin. Bir de sofraya oturdun. Pes!" diye atladım cümlesine.
"Ezgi tamam." Gizem'in ortamı sakinleştirme cabasını işittim. "Değil tamam," dedim. Niye bu kadar yükselmiştim bilmiyorum ama bu kıza tahammülüm sıfırdı.
"Yiğit gidelim lütfen," dedi yüzünü dönüp masadan kalkarak. Yiğit sirke satan, öfke kusan bir suratla bana baktı. Sevimli bir gülümseme bahşettim.
"Götür tabii abisi. Elinden de tut, şimdi küçük kızımız kaybolur filan," dedim arkalarından gülerek. Gizem gözlerini belerterek bakıyordu bana. Kerem kal gelmiş gibi gidenlere, Tarık mangal başında ağzı açık bir şekilde bana bakıyordu. Omuz çektim.
Şımarıklık mıydı? Yoo. Nefret ettiğimin yüzüne nefret kusuyordum işte. Arkasından yapsam daha hoş muydu sanki? En azından iki yüzlü değildim.
Masadan kalktım ve odama çıktım. Arabaya binen Yiğit ve Gülcan'ı gördüm perdenin kenarından. Tam arabaya binmek üzere olan Yiğit, kafasını kaldırıp baktı. Beni görmesiyle hayal kırıklığına uğramış gibi kafasını iki yana salladı, sonra da bindi ve basıp gittiler.
Onun hayal kırıklığı, benim kırıklarımın yanında toz parçası gibi dururdu. Süpürsem, dağ olsa bile karar vermiştim. Kendimi onun önünde daha fazla küçük düşürmeyecektim. O ilk önce ne istediğine karar verecekti. Mesafeyse mesafe, değilse değil. Aşk dilenen ben olmayacaktım.
•
Seviyorum bu hikayeyi yahu!🌷
Ama okunmuyor pek hsjdjsjd
Orasını napcaz bilmiyorumİşte öyle hadi sağlıkla kalın! 💫
26062020
düzenlendi
14/12/21
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adı bende ya'saklı
Novela JuvenilAdım Ezgi... Ezgi Akbulut. Uzunca Yalnızlığın Ezgisi. Kısaca Ezgi işte. Ben o herkesin nefret ettiği kızım. Kötü kalpli, sevenleri ayıran, duygusuz sanılan... Hani sizin şu çakma sarışın olan. Ben kendi hikayemin esas kızıyım. Sevdiğim beni sevmese...