"ayırt edemiyorum;
geceyi, gündüzü, yüzünü"Medya: Temsili
Şarkı: Perdenin Ardındakiler- Sanrılar
•
Sakinleşmesi ve cümlelerimi toparlamak için mutfağa gittim. Kalbini kırmadan nasıl izah edecektim ki olanları ona? Mahvolacaktı...
Sessizlikle geçen dakikalar boyunca bir bardak su doldurdum ve Ezgi'nin içmesi için salona yürüdüm yeniden. Parmakları, ipeksi, kızıl saçlarının arasına dolanmış, yerde bir noktaya odaklanmış bakıyordu.
Elimden aldığı bardağı sadece tutarak devam izledi yeri. Sonra çatlak bir sesle güçsüz fısıltısını işittim.
"Kim bu?"Bakışlarımı kaçırdım. Zaman kazanmak istercesine dudaklarımı ıslattığımda, karşımda allak bullak ifadesi, kaygı dolu yüz hatları, ıslak ve kızarık yanakları, buğulu gözleriyle oturuyordu.
"Gülcan'ın babası," diyebildim uzun bir süre sustuktan sonra. Bütün dikkati üzerimde toplanırken kaşları çatıldı. Parmakları az önce bardağın camında ritim tutarken, şimdi sıkıca sıkıyordu. Onun adını duyarken bile nefretle kasılıyordu.
Ve bunun tek sorumlusu bendim.
"Yani?" diye çıkıştığında bakışlarımı gözlerinden kaçırdım. O böyle yaralı bakarken yapamıyordum işte. Sinirle yüzümü sıvazladım. Avuçlarımı çizen sakallarım dert bile değildi.
"Aynı zamanda senin de baban." dedim boğuklukla eş değer.
Gözleri emin olmak istercesine yerden dönüp yüzüme sabitlenirken yerimde rahatsızca kıpırdandım. Ezgi'nin rengi atmış hareketi donmuştu.
Sessizlik.
Ölüm gibi, salt bir acıyı ev sahipliği yapan sessizlik. Bize mezar olacağı kesindi.İfadesi sarsıldı. Gözleri tedirginlikle büyüdü ve elindeki bardak parmaklarının arasından kaydı. Etrafa saçılan tiz gürültüyle irkilirken onun bu haline dayanacak gücü bulamadım.
"Be-benim babam yok?" diye kekeledi. Kekelemiş olması, kendinden emin ifade ettiği sözlere hiçbir etki etmiyordu. Dediğinden son derece emin ve netti.
"Biliyorum," dedim temkinle. "Yani az çok biliyorum. O, sizi terk etmiş zannediyordunuz fakat aslında hep ensemizdeymiş."
Gözlerine uğramıyordum. Siyah ekranı, az önce benim 11. sınıftaki halimi yansıtan görüntüyü işaret ettim. "Uzun süredir nefes aldırmıyor bana."
Çatlak sesi ortama dağıldı. Kara gözlerine çekimserlikle, saniyelik bir bakış attığımda boğazım yanmıştı. Yere baktım yeniden.
"Sen henüz iki veya üç yaşındayken baban, annene çok fazla eziyet etmiş. Öyle ki, annen dayanmayıp birçok kez kendi canına kıymak istemiş ancak sen ve Ecem varsınız diye yapamamış. Üstelik babanı da, dövse de, günlerce ağlatmış olsa da sonunda affedermiş çünkü gençken annenin ailesi bu evliliğe rıza göstermemiş ve en nihayetinde anneni reddetmişler. Böylece tek ailesi babanmış ve ona her şeye rağmen boyun eğmiş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adı bende ya'saklı
Teen FictionAdım Ezgi... Ezgi Akbulut. Uzunca Yalnızlığın Ezgisi. Kısaca Ezgi işte. Ben o herkesin nefret ettiği kızım. Kötü kalpli, sevenleri ayıran, duygusuz sanılan... Hani sizin şu çakma sarışın olan. Ben kendi hikayemin esas kızıyım. Sevdiğim beni sevmese...