"Gün olur seni unutursаm bаşkаlаrındа,
sen de bundаn benim gibi korkuyor musun?"Medya: Yiğit Demirkan
Şarkı: Sancak - Gün Olur Beni Unutursan•
Sevgili günlük,
Kısaca izah etmem gerekirse; o gün benim ruhen kaybolduğum gündü. Derinlerde bir yerlerde, umut kırıntılarımı toplamaya çalışıyordum ancak zamanla birlikte, hepsi sert bir boranın esintisiyle kül olup, uçup gitti.
Şenlik adeta bir şenlikti desem, bunca karamsarlıktan sonra dile gelsen, eminim ki gülerdin sevgili günlük.
Okul bahçesi adeta bir insan cümbüşüydü. Her bir öğrenci, tıpkı ilkokul talebesi gibi sağında annesi, solunda babasıyla okulu turluyordu.
Girişte pek sevgiyle hazırladığımız şeker magnetler ve kolonya ikram edilirken, konferans salonunda saat başı, yeniden oynayan tiyatro kulübünün gösterisi vardı. Veliler öyle bir büyülenmişlerdi ki, oturduğum banktan, hepsinde gözlerimi gezdirdim.
Tuğçe'yi ve babasını, birlikte yemek masalarında otururken gördüm. Gizem elinde pasta dilimiyle yanıma geldi. "Al bakalım," diye uzattı bana. Tebessüm ederek elinden plastik tabağı aldım.
Pastadan bir çatal yerken; önümüzden, elinde bir demet, çimlerden koparılmış papatyayla geçen küçük bir kıza takıldı gözüm. Bu kafede çalışırken dondurma isteyen kızdı. Gülcan'ın kardeşi.
Nereye gittiğini izledim. Önüne, dizlerini kırıp göz teması kuran Yiğit, girdi görüş açıma. Kocaman bir gülümsemeyle kızın elindeki papatyaları aldı ve göz kırptı. Ardından ayağa kalktı ve Melis'le konuşan Gülcan'a seslendi. Yine çıtı pıtı elbisesinin içinde, yüzüne yapışan masumane bir gülücükle Yiğit'e döndüğünde, Yiğit elindeki papatyaları gösterdi.
Karnıma yumruk yemiş gibi hissettim. Gözlerimi kaçırdım o noktadan. Kalbim boğazıma bir düğüm misali yerleşti, nefesimi zorladı. Aldırmamaya çalıştım ve başım dik bir şekilde, sanki hiç görmemişçesine yanımda telefonuyla ilgilenen Gizem'e döndüm.
O sıra da, dokuzlardan bir kız annesiyle tepeme dikildi. "İşte anne bak! Bu kız hep şu arkadaşıyla beni rencide ediyor, bana bağırıyor. Nerede sizin üçüncünüz?" diye tüm sözde cesaretini konuşturan kıza baktım.
Gerçekten yeterdi ama.
Gizem ayağa fırlayıp, "Pardon?" diye diklenmeye başlarken, elimdeki pasta tabağını banka bıraktım ve kalktım. Bir kıza baktım hatırlamaya çalışarak, bir annesine. Bu cesaret sandığı aptallıktan öte olamazdı. Annesi, küt fönlenmiş saçlarıyla öyle ciddi bakıyordu ki, şimdiden bir ton çene çekeceğimizi biliyordum.
"Siz kim oluyorsunuz da benim kızıma laf atıyorsunuz? Nerede sizin velileriniz? İki çift lafım var onlara," dedi cart sesiyle. Ben lafa girmeden Gizem müdahale etti.
"Madem şikayetçisin, annene söyleyeceğine gidip hocaya söyleseydin ya ödlek." Şu an büyük bir mücadeleyle kendimi konuşmamak için tutuyordum ama ben sustukça kadın üste çıkıyordu. Oysa susunca kabullenmiş olmuyordum bir şeyi. Sadece daha ne kadar çingenelik çıkartabileceğini izliyordum. Aklı olan bunu anlayıp susardı.
"Bir sıkıntı mı var hanımefendi?" Tuğçe ve babası Yüksel amca yanımıza geldiler. Kadın hışımla Yüksel amcaya döndü ve iki saattir söylediklerini yeniden tekrar etmeye başladı.
"Siz de benim çocuklarımı azarladığınıza göre, ödeşmiş olduğunuzu farz ediyorum. Buna rağmen hanımefendi dediğime aldırmayın. Efendilik namına bir hareket göremedim zira." Yüksel amca tüm efendiliğiyle yine kibar türkçesini konuşturmuştu. Kadın hahlayıp dik başıyla yürüdü gitti.
"Siz benim başıma bela mı olacaksınız kızlar," diye kızgınca bakan Yüksel amcaya, anlaşmış gibi birden gülmeye başladık. Belki aylar sonra sahici bir kahkahayla gülüyordum. Gülerek banka geri otururken, elime keyifle aldığım yarım pastaya çatalımı batırdım ki gözlerim kahve gözlerle kesişti.
Şaşkınlık ve yabancı parıltılarla bakan gözlerine eş, kaşları şaşkınlıkla hafif çatıldı. Ellerini çekiştiren, Gülcan'ın küçük kız kardeşini bile fark etmiyordu sanki. Bu noktaya dalmış gibiydi.
İşte o an, buzullaşan kalbim de bir çatırtı duydum. Oluşan derin çatlaktan, sıcaklığın akışını ve kalbimi sarışını hissetmiştim. İlk defa, onun o güzel yüzüne bir gülüşü ben ekmiştim o gün. Bunu imkansız ve bir o kadar kendimden uzak bir ihtimal saymıştım ki, bir gün sebep olabileceğimi hiç düşünmemiştim.
Gülüşüm yavaştan durağanlaştı. Dudaklarımı birbirine bastırırken, geriye sadece sahici bir tebessüm kalmıştı. Onun yüzünde derinleşen gülümseme neyeydi peki?
"Masaya geçelim. Kendinize stantlardan yiyecek bir şey yada eşlik edecek bir bardak çay alın. Gözümün önünden ayrılmayacaksınız," diyen Yüksel amca masaya geri dönerken, Tuğçe sırıtarak bize işaret verdi ve babasının arkasından masaya döndü.
Gizem'le birlikte stantlara gittik. Daha yeni pasta yediğim için sadece bir çay almakla yetindim ve Gizem'in neler aldığına bakmak için kafamı kaldırdım. Karşımda, elinde iki paket toz şekerle gülümseyen Yiğit'i görmek; şaşkınlık ve sevinç arası dudaklarımın aralanıp, yeni bir tebessümü misafir etmeye sebep vermişti. Elinden şekeri aldım.
İki paket kullandığımı mı hatırlıyordu hâlâ yoksa gelişi güzel eline gelen adet sayısınca mı almıştı, çok merak etmiştim. Ve sanıyorum bunu öğrenmek mümkün olmayacaktı hiç.
"Teşekkür ederim," dedim çekingen bir edayla. Doğrusunu söylemek gerekirse sınıftaki çıkışımdan sonra sadece uzaktan bakmakla yetinmiş, konuşmak istediğinde hep kaçınmıştım. Şimdi, uzun bir aradan sonra yakınımda olması başlı başına içimde bir telaşa sebep oldu.
"Ne demek," dedi ellerini cebine koyarken. Biraz sessizliğin ardından konuştu yeniden. "Sana bir sır vereceğim," deyip yanıma iki adım attı.
Kirpiklerimin arasından ona baktım. Sanki beni pas geçip gidecekmiş gibi solumda durdu. "Gülmek yakışıyormuş," diye fısıldadı ve arkamdan geçip gitti. Nefesim olağanüstü bir hızla kalbime doğru indi sanki.
Bu kadar yakınıma gelmesiyle; irislerinin koyuluğunu, kokusunun mayhoşluğunu, nefesinin tenime çarpışını tecrübe edinmek, düzensiz soluklara esir olmamı sağladı. Arkasından dönüp baktım.
Sanki hiç gelmemiş, hiç kalbimde çiçekler açtırmamış gibi yüryordu bakmadan. Dönüp bir kez bakmasını ümit ettim. Dik duruşuyla ve sert adımlarla Tarık'ın yanına ilerledi. Tarık'ın, neredeydin demiş olabilmesi sadece bir varsayımdan ibaretken, hâlâ umutla bekliyordum.
Kafasını hafif kaldırdı ve aydınlık dolu bir bakışla, yerdeki gözlerini bana çevirdi. Ardından bugün aşık olduğum gülüşünü tekrar sundu bana.
Ve o andan itibaren sevgili günlük, ektiğim tüm ümitler filizlenmeye başladı.
•
Bölüm sonu mesajı:
Kendinize iyi bakın..♥️
06062020
düzelendi.
13/12/21
ŞİMDİ OKUDUĞUN
adı bende ya'saklı
Teen FictionAdım Ezgi... Ezgi Akbulut. Uzunca Yalnızlığın Ezgisi. Kısaca Ezgi işte. Ben o herkesin nefret ettiği kızım. Kötü kalpli, sevenleri ayıran, duygusuz sanılan... Hani sizin şu çakma sarışın olan. Ben kendi hikayemin esas kızıyım. Sevdiğim beni sevmese...