22. | e n k a z

913 83 54
                                    

"Ne zaman burdaydın ki
şimdi kaybolasın?"

Medya: Ezgi Akbulut
Şarkı: Yüzyüzeyken Konuşuruz - Ölsem Yeridir


Yoğunluk aklımı uçurdu. Tepemden kova dolusu sıcak su boşaldı sanki. Dudakları alt dudağımı esir alırken bir eli belimi sıkıca kavrıyor, diğer eli nemli saçlarımın arasından beni sabit tutuyordu. İçimde bir volkanın patladığını hissettim. Azar azar içimden kopan üzüntüye, kedere veda etmek istedim. Derinleştirdiği öpüşüne karşılık verdim. Belimdeki tutuşu sıkılaştı ve beni oturduğum dizlerinin üzerinden iyice kendine çekti. Ellerimi kaldırdım ve yana yana okşamak istediğim kumral tutamlarının arasından geçirdim. Parmakları bu anı ne çok beklemişti.

Nefes nefese ondan ayrıldım. Ama sanki o bunu istemiyormuş gibi dudaklarıma son bir defa, derin ve bir o kadar da içten bir şekilde bir öpücük bıraktı. Nefesi nefesime karıştı. Kalbim dört nala koşuyordu sanki ve onu aynı şekilde görmek, benim yüzümden böyle görmek hayal gibiydi.

Baş parmağı yanağımı hafifçe okşarken açıkcası allak bullak hissettim. Gözlerimi kırpıştırarak seçmeye çalıştım bu anın gerçekliğini. Ellerimi indirdim omuzlarından ve nükseden sıcaklık, utanç miydi bilmiyorum ama beni bayıltacak gibiydi.

Kahve gözlerine baktım sonra. Dağıttığım saçlarıyla öylesine tatlı ve bir o kadar da şımarık bir çocuk gibi duruyordu karşımda. Dudaklarını ıslattı, az önce esiri olduğum dudaklarına baktı. Sonra çıra gibi kirpiklerinin arasından gözlerime tutundu. O an da; sıkışıp kalmayı, uyuyup uyanmayı diledim. Dudaklarında belli belirsiz bir gülümseyi görmek beni bozguna uğrattı.

"Neden salmıyorsun beni içinden? Bu aşkın sana da, bana da zarar Ezgi," dedi sonunda bir şey söyleyerek. Parmak ucu yanağımı okşadı tüy gibi bir dokunuşla. "Canımı yakıyorsun. Aşkın beni kül ediyor," diye fısıldadı bu sefer ve alnını alnıma dayadı.

Anlamıyordum hiçbir şey.
Ben yana yana onun aşkından bitmişken kül olan nasıl o olabiliyordu?

"Nasıl?" Çatallaşan sesimi zor bulurken adeta fısıldamıştım istemeden. Söylemek istediğim çok şey vardı fakat yeni bir muharebeye gücüm yoktu. Derin bir soluk aldı. Kokum soluğuna karıştı. Asıl şimdi bittiğimi hissettim.

"Sen çok değerlisin Ezgi. Seni kırmak, incitmek istemediğim her saniye, sanki tam tersine seni enkaza çeviriyorum. Gözümün önünde yıkılan bir inşaat gibisin. Bunun sebebi benken, sen çıkan gürültü için bir de özür diler gibi bakıyorsun bana. Öyle derin, öylesine içten... Bakışların kalan ömrümden tüketiyor sanki. Ayakta durmak bile zor geliyor."

Yüzünün her bir zerresini dikkatle seyrettim konuşurken. Sanki yarasını deşiyordum da, o da can çekişerek sarf ediyordu sözlerini. Anlam veremiyordum.

"Ben seni anlayamıyorum Yiğit," dedim. Hâlâ oturduğum dizlerinden yavaşça kalktım. Elimden tuttu ve önündeki masaya oturttu beni. Sorarcasına gözlerine baktım.

"Gelemem ben sana. İmkansız." Yüz ifadesinde sıkışıp kalan acıya baktım. "Bakma öyle... Sevemem ben."

Dalga mı geçiyordu?!

"Ne?" dedim anlamayarak. Gözlerini kaçırdı. Çenesinden tuttum bakması için ve beklentiyle baktım. "Sen dünya üzerinde tanıdığım en güçlü kızsın Ezgi. Mükemmelsin. Dik ve —"

"Tek soru Yiğit." Donuk bir halde gözlerine baktım. Yarım kalan lafıyla aralık kalan dudaklarını birbirine bastırdı. "Bundan sonrasında var mısın yok musun?"

Nefesini koy verdi ve oturduğu koltuktan kalktı. Camın önünde dikildi bir süre. "Yapamam Ezgi... Gül—"

"Neden öptün lan o zaman?!" diye bağırdım sözünü keserek. Yerimden fırladım. Tahammülüm sıfırdı. Hızla bana döndü ve üzerime gelerek beni sakinleştirmeye çalıştı. Ama dinlemedim.

"Ben neyim ya?" dedim çığrından çıkmış bir halde. Boğazım bağırışıma isyan etti. "Değerlisin diyorsun. Sonra olmaz diyorsun. Dayanamam dedim Yiğit! Hayır dedin, eskisi gibi olmayacak dedin. Dalga mı geçiyorsun?! Ben senin sürtüğü..." dememe kalmadan beni hızla kendine çekti ve dudaklarıyla dudaklarıma kapandı. Yoğun, bir o kadar da hoyratça alev alev yaktı dudaklarımı. Kalbim bin parçaya bölündü sanki. Karşılık vermedim ve kurtulmaya çalıştım. Tutuşu sıkılaştı. Belimden tutarak beni kendisine yapıştırdı. Arzuyla talan ettiği ve ıslak dudaklarıyla tadını kazıdığı dudaklarımı, sonunda bıraktığında kaşlarımı çattım ve öfkeyle ittim onu. Belimdeki eli izin vermedi.

"İstemiyorum bırak!" dedim bağırarak. Ensemden tuttu ve zarifçe saçlarımı okşadı. Başımı göğsüne yasladı ve sakinleşmemi bekledi. Hızla inip kalkan göğüs kafesi, ve deli gibi atan kalbini hissettim. Gözlerim doldu ve hıçkırdım. "Özür dilerim." diye fısıldamıştı yine. Yumruğumu gövdesine vurdum.

"Dileme!" diye çığırdım adeta. Özür falan dileme! Başka ne yapabiliyorsun ki sen?" Eli saçlarımı usulca okşadı, ben de aradan geçen dakikaların sonunda sakinleştim. "Hiç bu kadar ucuz hissetmemiştim." diye fısıldadım göğsünde. Donuk bir halde boş duvara bakıyordum.

"Şştt! Yok öyle bir şey Ezgi." dedi biraz geri çekilip yüzüme bakarak. Gözlerine bakmadım. "Bilmediğin şeyler var Ezgi ve inan anlatmam, anlaman mümkün değil. Ama bil ki sen o dediğinden değilsin," dediğinde baş parmakları ıslak yanaklarımı okşuyordu.

Tutuşundan kurtuldum ve kahve gözlerine baktım. Yılmış bir o kadar da yıkılmış gibiydik. Arkamı döndüm ve uyandığım odaya geri döndüm. Dudağım titredi, ağlamak istedim bir daha. Her zamanki gibi yalnızca ve yalnız ağlamayı... Kalbim alışık değildi ağlarken sarmalanmaya belki de.

Yorganın altına girdim ve kıvırdım sıkıca ellerimin arasında. Cama döndüm ve küçücük bir nokta olmayı, üzerime suyun dökülmesini ve mürekkep gibi dağınık halimle kağıttan silinmeyi diledim.

O güne bir mısra armağan ettim. Özdemir Asaf'tan sana...

İnansaydım, bir ömür beklerdim gelmeni.. Ve inan saydım, bir ömür geçti beni sevmeyeli...

Nasılsınız benim bir elin parmağını geçmeyen minnoş kitlem? 🥺♥️

Yiğit, Hikaye veya başka bir şey hakkında söylemek istediğiniz ne varsa lütfen benimle paylaşın...

03.08.2020


düzelendi.
13/12/21

adı bende ya'saklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin