SU
Bazen insan kendini öyle bir duygu karmaşasında hisseder ki bedeni bu ani his değişimlerine yetişemezken aslında ne hissettiğini de bilemez.
Şuan da ne hissettiğimi bilmiyordum lakin tüm bedenimde onlarca gezen karıncalar misali zihnime savaş açarak kendimi kaybetmeme neden olan o kadar çok duygunun arasından çekip çıkarabildiğim tek bir şey vardı; korku...
Bir melodi misali kulaklarıma ilişerek benliğime huzuru enjekte eden sesi bu sefer bana sadece dehşeti aşılamıştı her temasında beni sarhoş eden pembemsi dudaklarının arasından dökûlen o kanlı kelimelerle.
Artık insanların dudaklarının arasından dökûlen her kelime benim kalbime saplanan bir hançerdi sanki, herkes bir şekilde başarıyordu canımı yakmayı.
Zihnimde sadece dakikalar önce yûzûmûn her bir karışında fûtursuzca gezinirken sarhoş edici nefesini tüm benliğime aşılayarak beni çok farklı diyarlara sûrûkleyen eşsiz dudakları arasından dökûlen o sözcûkler yankılanıp duruyordu.
Kulaklarıma dolan kelimelerin benliğime aşıladığı korku ile dış dünyaya algımı kapatmış bir şekilde oturduğum koltukta deli gibi ileri geri sallanıyordum bilinçsizce.
Biliyordum bu CD'de ki videonun beni param parça edeceğini.
Bazen koca bir okyanusun içinde dev dalgalarla sağa sola savrulurduk sanki bu hayat denen illette.
Öyle çıkmazlarda bulurduk ki kendimizi bir çözümü yoktu yaşadıklarımızın ve yaşayacaklarımızın.
Ruhumuz sürekli paramparça olurken artık yaşamaya bile mecalimiz kalmazdı lakin hayat Azrail'in son nefesimize mâni olmasına bile izin vermezdi çünkü çektirdiği acılar yetersizdi ona göre, hayat her zaman bize daha çok acı çektirmek isterdi.
Hayatta her zaman bir korku içinde kalmıştım; acı ve korku benden bir parçaydı artık.
Hayatımda tanıdığım ya da tanımadığım, etrafımda ki herkes bana hep daha çok acı çektirmekten başka bir şey yapmıyorlardı. Ben hep en yakınlarımdan çekmiştim bu acıları. Hep en yakınımdakiler kalbime bir hançer daha saplamıştı isteyerek yada istemeyerek.
Yeşillerim daldığı boşlukta gözûmûn önûne bir kaç görüntü sererken yerimde irkilmekten alamadım kendimi.
Gözûmûn önüne serilen her bir sahne zihnimi ele geçirerek siyah mûhrûnû basıyordu ruhuma.
Sahi artık bir ruhum var mıydı?
Hayat ruhumu elimden alarak öylece boş boş yaşamama neden olmuştu taa yıllar öncesinde. Ruhsuz bir şekilde şu hayat denen illetin oyununa ayak uyduruyordum kaybedeceğim günü bekleyerek.
Hiç bir zaman bu acı oyunda şah olamamıştım lakin kaybettiğim zaman bir şah misâll devrilecektim hayat denen satranç masasından ve işte o zaman bir kurtuluşa erecekti esir olan ruhum.
Hayatım öyle bir hâl alıyordu ki artık hiç bir şeye anlam veremiyordum, sûrekli yeni sırların ve olayların karşıma çıkması azıcık kalan enerjimide alıyordu benden.
Sahi artık bir hayatım var mıydı? Ya da azıcıkta olsa yaşama enerjisi var mıydı içimde? Kısacası ben varmıydım? Bilmiyorum... Olmamayı, şu dünyadan silinip gitmeyi daha çok tercih ederdim lakin bitmemişti sınavım.
Tahtadan devrilişim ile sınavım sona erecek ve ruhum, benliğlm huzura erişecekti. Ve hissediyorum ki o gün cok yakındı yada ben yakın olmasını diliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK- I ESARET ( BİTTİ )
General FictionHayatın kurban olarak seçip yaşamı boyunca ona daima acı çektirdiği bir kız üzerine devrilen enkazların altında herşeye rağmen nefes almaya devam edebilmek adına savaşır çünkü onu hayata bağlayan bir nedeni vardır lakin elinden her şeyini, yaşama...