27. BÖLÛM

189 22 2
                                    

SU

     Güneş rengini kızala boyarken kararan havada soğuk tüm şehri etkisi altına almışken gözlerimden akan yaşların ardı arkası kesilmiyordu.

Hayatım bir oyundan ibaretti işte; herşey yalandı, herşey büyük bir sırdı...

Yorulmuştum artık, tükenmiştim savaşmaktan ve neler olup bittiğini bile bilmezken bir şeylerin acısını çekmekten.

Duy artık hayat sesimi! Oyununun sivrl mızraklarını başkasına sapla, kurbanını değiştir artık. Daha fazla paramparça edebileceğin bir ben kalmadı çûnkû.

Bitmiş, paramparça olmuştum çünkü. Daha fazla dayanacak takatim yoktu ki neden bu zamana kadar dayandığımı da bilmiyordum zaten.

Neydi beni yaşamaya mecbur kılan? İçimde ki intikam arzusu mu?
Hayatın bu fani dünyadan göçûp gitmeme izin vermeyişi mi yoksa nefesimi kesmekten korkuşum mu?

Gerçi bir kaç kez canına kıymayı deneyen birinin böyle bir korkusu olmazdı.

Ölûmden korkmazdım ben, tam tersine nefes aldığım her saniye ölümü daha çok arzular olmuştum artık lakin neden bu canımı her saniye daha çok yakan dünyadan göçûp gidemiyordum?

Kaybedecek bir şeyi olmayanlar korkmazdı ölûmden.

Temiz değildim ben, cennete layık olacak kadar beyaz hiç değildim. Cehennemdi artık benim yuvam, şu adi dünyada zaten cehennemi yaşarken cehennemin ta kendisine gitmekten korkum olmamalıydı ki yoktu zaten.

Cehennem bu dünyadan ne kadar beter olabilirdi ki? Tek farkı bizi yakıp kül edenin acı gerçekler değilde kor alevler olmasıydı aslında.

Daha kaç gecede bulutlara meydan okurcasına göz yaşlarımı akıtacaktım?

Adilmiydi bu? Zamanında birilerinin yaptıklarının vebalini masum, herşeyden habersiz bir kızın çekmesi...

Gûneş yavaş yavaş batarken kararan havada yine paramparça oluyordum.

Bu daha ne kadar böyle devam edecekti? Daha ne kadar paramparça olacaktım?
Sahi daha fazla paraçalanabilecek bir ben varmıydı ki?

Hayat ne kadar adice oynuyordu oyununu? Artık ciddi anlamda kendimden şüphe etmeye başlamıştım, acaba bir şey yaptım da onun cezasını mı çekiyordum?

Cevap basitti aslında ama ben kabul etmek istemiyordum. Bir şey yapan ben değil ailemdi.

Bir oyuna, bir gûnaha kurban seçilmiştim.

O kumar masasında neler oldu bilmiyordum lakin benimle alakalı olduğu fikri sızmıştı zihnime.

Yine ve yine soluduğum her nefes bir zehir misali ciğerlerimi yakmaya başladığında ardımdan seslenen sesi umursamadan bir hışımla yerimden kalkarak evden çıkıp soğuk ormanda koşmaya başladım tüm hızımla.

Ciğerlerime derin derin temiz havadan çekerken yetmiyordu oksijen.

Soğuk tüm benliğimi esiri altına alırken bunu umursamadan daha hızlı koşmaya başladım, sanki koştukça içimde ki herşeyi söküp atabilecekmişim gibi.

Çiselemeye başlayan yağmur ile rüzgar şiddetini arttırırken bunu bile önemseyecek hâlde değildim. Soğuk şuan da bana haz veriyordu sanki.

Tek dileğim böyle içimde kalan son güç kırıntıları ile koşarak çekip gitmekti buralardan, bu şehirden hatta bu dünyadan..

Sığamıyordum koskoca şehire, dünyaya...

AŞK- I ESARET ( BİTTİ )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin