SU
Bu acımasız hayat bitik insanları yakıp kül ediyordu lakin asıl önemli olan kûllerinden yeniden doğabilmekti.
Hayatın tüm acımasızlığına rağmen güçlü kalabilen yegane insanlar kûllerinden yeniden doğmayı başarabilirlerdi ancak ama ben kesinlikle güçlü değildim, nefes aldığı her saniye ölümü arzulayan yitik bir kızdım.
Sevgi nedir bilmezdim lakin bu adam kalbime sevgiyi aşılamayı başarmıştı ama ortada bir gerçek vardı ki o da başlayacak olan bir aşkın bizi yakıp kül edeceği idi.
Ben başaramazdım kûllerimden yeniden doğmayı, arzuladığım o mabede bir kez kavuşmuşken tekrar dönemezdim asıl cehennemim olan dünyaya.
Bakışlarım ekranda sabitli iken yine bin bir türlü düşünce zihnimi tarumar ederek tüm algılarımı yine ve yine dış dünyaya kapatmama neden olmuştu.
Hayat her zaman bizi beklemediğimiz anda beklemediğimiz yerlerden vurararak şaşkına çevirirdi. En savunmasız anımızda alırdık en acı darbeleri.
Hayatta her zaman her şeyin istediğimiz gibi gitmeyeceğini zaten biliyordum lakin hayat bana dûşmandı, orası kesin bir gerçekti.
Kulaklarıma ilişen kırılma sesi ile irkilerek gerçekliğe dönebildiğimde ancak o zaman Arel'in sert bir yumruk atarak aynı ruhum gibi televizyonu da paramparça ettiğini anlayabilmiştim.
Herşey paramparça idi bu yalandan ibaret dünyada. Hayaller, ruhlar, kalpler... Herşey ama herşey paramparça...
Bakışlarım Arel'in elinden sûzelen kanlarda takılı kaldığında yine oyunculuğumu kullanarak herşeyi şimdilik tozlu bir rafa kaldırıp ardımdan söylenenleri umursamadan bir hışım yerimden kalkarak banyoya fırladım.
Hayatta aslında hepimiz birer oyuncu idik. Hayatın yazdığı seneryoda ûzerimize düşen rolu oynayan bir oyuncu, insanlara mutlu gibi gözûkmeye çalışan ama aslında paramparça olan bir oyuncu, kalbinde kopan vaveylaları insanlardan saklayan bir oyuncu...
Onun elinden oluk oluk akan kan yeşillerime değdiğinde o her damla kan aslında kalbimden boşalan bir damla kan idi. Ne ara acısı acım oldu bilmiyordum lakin olmuştu işte.
Kısa bir sürenin ardından elimde ki ilk yardım çantası ile salona girdiğimde koltukta sinirle oturan Arel'in yanına iliştim ûrkek adımlarım ile.
Her ne kadar neye bu kadar öfkeli olduğunu bilmesemde öfkesinden nasibimi almak isteyeceğim son şey bile değildi.
Bu haber onda pek bir etki yaratmamış olmalıydı çünkü beni sevdiğini biliyordum lakin benim içimde kopan vaveylaları yine duyarak yakıp yıkmış olmalıydı ortalığı.
Kahvelerini yeşillerim ile buluşturduğunda açık bir kitap gibi okudum zihnini yine. Ve oda benim zihnimi...
Blz kelimelerden korkup gözlerimizle konuşan hayatın iki yaralı kurbanı idlk.
Her daim anlardık birbirimizin gözlerine baktığımızda orada kopan fırtınaları. Gözlerimize bakarak bile duyardık birbirimizin acı çığlıklarını.
O bunu beni ilk kaçırdığı günden beri başarıyor olsa bile ben daha yeni yeni başarıyordum onu gözlerinden okumayı ve sessizliği mabedi olarak tercih eden Arel'i gözlerinden okumak benim için eşsiz bir şey idi.
Narin dokunuşlar ile elindeki kanları temizledikten sonra dikkatlice sardım sargı bezi ile. O hep sarıyordu benim yaralarımı, hatta kalbimde ki yaraları bile ve sıra bendeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK- I ESARET ( BİTTİ )
Genel KurguHayatın kurban olarak seçip yaşamı boyunca ona daima acı çektirdiği bir kız üzerine devrilen enkazların altında herşeye rağmen nefes almaya devam edebilmek adına savaşır çünkü onu hayata bağlayan bir nedeni vardır lakin elinden her şeyini, yaşama...