Tren istasyonuna gittik.
-O kadar uzak bir yer mi?
-Lütfen James, soru sorma artık yalvarırım.
-Tamam.
Yolu biliyormuşcasına biletleri verdi.
-Büyüdüğüm yere gidiyoruz.
Vardığımızda yürümeye devam ettik. Önden gidiyordu. Koyu gri iki katlı bir eve vardık.
-Bu ev benim hayatımdımdı James.
Kapıyı çalarken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Ağlıyordu. Hiç konuşmadım. Kapıyı kumral bir erkek açtı. 27-28 yaşlarındaydı. Hemen tanıdı Asenad'ı.
-Asenad.
-Brian.
Sarıldılar. Abisi zannettim. Brian de ağlıyordu.
-İçeri girin.
Salona oturduk.
-Arkadaşın mı? Merhaba ben Brian Watson.
-Ben de James Beta. Abisisin.
-Değilim. Arkadaşıyım.
-Öyle mi?
-Kahve alır mısınız?
-Otur otur. Seninle konuşmaya geldim. Öbürleri nerede?Brian yüzünü ekşitti. Sanki söylemek istemiyordu.
-Brian, öbürleri nerede?
-Bazıları senin gibi kurtuldu. Ama çoğu öldü Asenad.
-Ne? Askerler mi yaptı?
-Evet. Çoğunun başını kestiler.
Şimdi ikisi de ağlıyordu. Öbürleri kimdi? Nasıl tanışmışlardı? Brian Soylu muydu? Askerlerle ne alakası vardı? Kafamda sorularla oradan ayrıldım.
-Brian, en yakın dostum, sen burada mı kalacaksın?
-Ölmezsem evet. Sonra bir daha gel. Lütfen.
-Umarım.
Öğlene yaklaşıyordu saat. Trenle eve gittik. Aynı Sarah ve Alfa'ya yaptığım gibi hiç sorgulamadım, sormadım Asenad'a.