Edward Grey'den

18 5 5
                                    

Biliyordum Alfa bizi dinlemişti. İnsan hissediyor işte. Kapıda ağladığını tahmin edebiliyordum. Kağıt çıkardım bir tane. Alfa'ya yazacaktım bu mektubu. Buna hakkı vardı. Teşekkür amaçlı. Kendime engel olamıyor ağlıyordum. Zor da olsa kalemi kağıda bastırdım.
"  Üzgünüm Alfa. Senden ve şuan bunu okuyan hepinizden. Muhtemelen siz bunu okurken ben gitmiş olacağım. Alfa, özür dilerim. Gidiyorum ben. En yakın arkadaşımsın. Biraz uzaklara gideceğim. Ölüme değil yolum, endişelenme. Üzülme sakın. Ben kendime yeni bir hayat kuracağım. Hem zaten sen amacına ulaştın zaten. Belki sonra tekrar karşılaşırız. Ben hepinizi çok sevdim. Yüreğimde bir izsiniz siz. Asla silinmeyecek bir mühür. Her şey için teşekkür ederim. Beni bulduğun ilk günden beri. Her şey için. Kendinize iyi bakın."

Kağıdı usulca masama bıraktım. Sırt çantamı aldım ve içine kıyafetlerimi koydum. Cüzdanımı da koydum.
"Bir deniz. Alevden deniz. İçinde beyaz saçlı, uçuk yeşil gözlü bir kız çocuğu."
Sessizce evden çıktım. Son kez o kocaman taşlı eski eve baktığımda yanağıma yaşlar süzülüyordu.
Hemen tren istasyonuna gittim. İlk trenle Grugai'ye gidecektim.
Yol boyu gözümün önünde uçuk yeşil gözler vardı. Uyumaya çalıştım. Ama biraz daha zorlasam koşarak geri dönecektim sanki. Bunu neden yapıyorum bilmiyorum ama doğru bir seçim olduğuna inanıyordum. Grugai'ye bir kere daha gelmiştik. Babam iş için gelirken beni de getirmişti. Ama hiç hatırlamıyordum. Tek anımsadığım Dalia'dan farklı olmasıydı. Anons yapılınca Grugai'ye vardığımızı anladım. Pencereden heyecanla baktığımda biran camı yeşile boyadıklarını sandım. Her yer ağaç doluydu. Yemyeşildi. Tren durunca istasyondan çıktım. Meydana kadar yürüdüm. Çantam sanki gitgide ağırlaşıyordu. Aslında amacım vardı. Evet. Ben aslında Alfa gibi Soylular'ı eğitmek istiyordum. O yüzden de farklı şehirlere gitmeliydim. Soylular çoğunlukta olduğu yere. Grugai ise öyle miydi bilmiyordum.

Grugai gerçekten çok güzel görünüyordu. Yeşillik içindeydi. Boy boy ağaçlar, çayırlar, nehirler o kadar güzeldi ki büyülendim. Bugün hava yağmurluydu. Ağır sırt çantamı sırtıma taktım ve Grugai'ye ilk adımımı attım. Temiz havayla ciğerlerimi doldururken, yağmur damlaları sanki Alfa'nın gözyaşlarıymış hissine kapıldım. Bu beni ürpertti. Grugai QWA'nın kuzey tarafındaydı. En gelişmiş şehirlerindendi. Dalia başkentiydi ve batıda yer alıyordu. İnsanlar araba değil bisikletle işe, okula gidiyordu. Ve metro çok kullanılıyordu. Bir bisiklet satın aldım cebimdeki parayla. Öncelikle ev bulmalıydım. Bisikletime bindim ve büyük City Grugai köprüsünden geçtim. Hava o kadar temiz ve güzeldi ki çocukluğumdaki gibi ellerimi iki yana açıp bağırdım. İnsanlar hiç şaşırmıyor onlar da aynısını yapıyordu. Grugai'ye ikinci gelişimdi bu. Babam işi için geldiğinde beni de getirmişti. O yüzden biraz biliyordum. Ama pek hatırlamıyordum, unutmuşum. Yolda birine nereden ev kiralayabileceğimi sordum.
-Frankie Saray'ını biliyor musun? Onun sağ tarafındaki kavşaktan in güzel fiyatlara kiralık ev bulabilirsin.
-Frankie Sarayı mı? Bilmiyorum.
-Pekala. Ufak bir gezinti fena olmaz. Ben Patricka. Beni takip et.
-Teşekkür ederim.Ben de Edward.

Bisikletine bindi ve pedallara asıldı. Bense onun kadar hızlı bisiklet süremiyordum. Patricka hızlı hızlı sürerken kızın saçları havada uçuşuyordu. Uzun lacivert saçlar.
Yağmur iyice hızlanmıştı. Biz de öyle. Ama biran sel olacağını düşündük. Biraz dinlenmeye karar verdik. Bir fırında durduk. Burnuma harika ekmek kokuları geliyordu. Sanırım burayı sevmiştim.
-Yeni misin? Burada Frankie Sarayı' nı bilmeyen yoktur.
-Evet. Bugün geldim.
-Soylu musun?
-Evet. Sen?
-Ben Sadık'ım. Ailemin hepsi Sadık. Bizden Soylu çıkmadı. Ama ben Soylu'larla iyi anlaşıyorum. Tekrar tanışmaya ne dersin? Adım Patricka. Patricka Wilson.

Uzattığı elini sıktım.
-Edward Grey. Soyluyum. Ailemden bahsetmeyi pek sevmem. En azından yeni tanıştıklarıma. Lütfen hoş gör.
-Sıkıntı değil. Anlıyorum. Ee kahve ister misin? Yağmur buralarda uzun sürer.
-İyi olur.
-Benden olsun o zaman.
Patricka çok tatlı bir kızdı. Sanırım iyi arkadaş olmuştuk. Sanki yıllardır arkadaşmışız gibiydi. Ama Soylu olduğunu düşünmüştüm. Belki de benden saklıyordu.
-Al bakalım. Nereden geliyorsun?
-Dalia.
-Başkentten demek. O zaman sen büyük Soylu-Sadık savaşını biliyorsundur. Kral Frank Rogers'ın ölümü yani.
-Evet. Ama çok ayrıntılı bilmiyorum bakarsan. O sırada evde uyuyordum. Yorgundum.
Tabii ki Patricka'ya söylememeliydim. Daha tanımıyordum bile.
-Oğlunun tahta geçmesi daha iyi oldu. Oğlu Rogers savaşları sona erdirdi.
-Yağmur dindi sanırım.

Suratı asıldı birden. Yaptığım çok kabaydı ama daha önemli işlerim vardı.
-Sanırım beni hiç sevmedin.
-Kahve borcum olsun. Hadi yola çıkalım.
Çantamı sırtıma geçirirken biranlık ağır olduğunu unutmuştum. Yüzümü ekşittim. Bisikletlere bindik. Gökkuşağı çıkmasını ummuştum ama hava hâlâ bulutluydu. Her an bir sağanak yağmura daha yakalanabilirdik. İnsanlar saklandıkları yerlerden çıkmıştı sanki. Yağmurun ıslattığı toprak kokusu burnuma geliyordu. Derin bir nefes daha çektim. Grugai. Adı bile hoştu.
Asfalt yoldan toprak yola geçtik. Bayağı ilerledikten sonra bir patikaya saptık. Mavi saçlı kızın ardından da ben gidiyordum. Sonra tekrar asfalt yol. Kocaman altın-beyaz renklerle bezeli devasa büyük ve güzel bir binayı geride bıraktığımızda onu Frankie Sarayı sandım.
-Orası değil. Orası sadece Konsolosluk.
Her yeni gelen Saray sanıyor. Saray oraya bin basar.
Hayretle ağzım açılmıştı. Oradan daha güzel bir yer düşünemiyordum. Konsolosluk du demek. Devam ettik. Konsolosluk'tan sola döndük. Bu cadde bordo evlerden oluşuyordu. Sanki herkes anlaşmış gibi. Bordo minik evler. Site olabilir diye düşündüm.
-Edward, bu benim evim.
Bordo evlerden üçüncüsünü gösteriyordu. Orada kalmak isterdim. Çok şirin evlerdi bunlar.
-Ailenle mi kalıyorsun.
-Annem ve babamla. Bir abim var ama evli. Yani bizimle kalmıyor.

Hızla orayı da geçtik. Birkaç dakika sonra da gri minik evler geldi. Hepsi müstakildi ama minik miniklerdi.
-İşte geldik.
Bisikletlerden indik. Bana yardımcı oldu. En öndeki gri evin kapısını çaldı.
Kapıyı şişko bir kadın açtı.
-Bak bu ev sahibi. Kendisi Halburd'lu aslında. Grugai'ye küçükken gelmiş.
-Merhaba Patrick. Nasılsın?
Patrick'e sarılmıştı.
-Adım Helenie. Ben ev sahibiyim. Ev kiralayacaksın sanırım. Değil mi? Sana uygun evim var. Gel buraya.

Arkadaki gri evlerden birine girdi. Toplam yedi taneydi. 1 numara yazan evde ev sahibi Helenie oturuyordu.
-5 numara senindir. Al bakalım.
Anahtarı uzattı bana.
-Kirası ne kadar?
-Aylık 2000$.
-En son kaç olur?
-Patricka'yı severim. Onun için sana
1800$ net.
-Teşekkür ederim.
-Senin için uygun mu?
-Evet sanırım.
-Harika. O zaman bu ayın sonunda 900$ alırım. Hem alışmış olursun. Ama sonraki aylar tam zamanında eksiksiz isterim. Çünkü miktarı belirlerken ben pek sıkmam. Olur mu?
-Tabii ki.
-İyi günler. Hayırlı olsun.
-Teşekkür ederim. İyi günler.

Patrick yerleşmeme yardımcı oldu. Zaten her şey vardı evde. Buzdolabı bile doluydu. Helenie her şeyi düşünmüştü. Patricka'ya bir kahve yaptım.
-Borcumdu.
-Teşekkür ederim. Çok çabuk oldu.
-Rica ederim. Bu arada Patricka sağ ol. Sayende evim oldu.
-Helenie'nin kıymetini bil çünkü her hafta yiyeceğini karşılar.
-Ciddi misin? Bu harika.
-Evet. Tam bir melek. Kendisi Sadık. Grugai'de çoğu Sadık. Soylu olmanı istersen sır olarak saklarım. Ama burada insanlar barışçıl. Be çok sakinler.
-Ve de yardımsever.
-Evet. Öyleyiz. O zaman ben gidiyorum. Yarın bizim eve kahvaltıya gelmeye ne dersin?
-Sonra geleyim. Biraz alışmam lazım. Ve bir iş için geldim.
-Öyle mi? Ne işi? Ben köşedeki mağazada çalışıyorum.
-Şey,bu öyle bir iş değil.
-Neyse seni pek zorlamıyorum. Görüşürüz.
-Görüşürüz Patricka.

Evi inceleme fırsatı bile bulamamıştım. Odama çıkıp yatağıma uzandım. Grubu özleyecektim. Yapmam gereken bir vazife vardı. Soyluları bulup onları eğitmek istiyordum. Ama önce buraya alışmam gerekiyordu.Eğer Patricka haklıysa Grugai zor bir seçimdi. Çünkü Soylu bulmak çok zor olacaktı.
Umarım Grup çok üzülmüyordur.

AlfaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin