"Gökyüzüm, peki yıldızlarımı kaybetmişken bana kim yolumu gösterecek?"
* * *
Burton, QWA'nın gelişmiş şehirlerinden bir tanesiydi. Soylular çoğunluktaydı. Dalia gibi. Ama nedense içimde bir ses Edward'ın burada olmadığını söylüyordu. Ne kadar kalacağımızı bilmediğimiz için 1+1 daire satın aldık. En alt kat. Üçümüzün parası anca ona yetti. Zaten içinde yatak koltuk vardı. Sırayla yatakta yatacak, diğerleri koltukta yatacaktı. İlk önce Philip yatakta yatacaktı. Zaten yol yorgunuydu. Burtona varır varmaz ev aradığımızdan saat geç olmuştu. Hemen yattık bu yüzden. Beni bir türlü uyku tutmuyordu. Yavaşça yerimden doğruldum. Balkona çıktım. Burton, aynı eski Japonya'nın Tokyo şehri gibiydi. Devasa büyük binalar, binalarda reklamlar, ışıl ışıldı her yer. Bu manzara çok hoşuma gitti. Balkonda yere bağdaş kurdum. Hırkamı yere koyup onun üzerine oturdum. Balkon demirlerinin arasından koca teknolojik şehri seyrettim. İnanılmazdı! Gecenin karanlığıyla tezat oluşturacak şekilde yanan renk renk ışıklar çok güzeldi. Tek sıkındı, en alt kattan bakmamızdı manzaraya. En üst kattan bakmak isterdim. Hava biraz esiyordu ama çok hafif bir havaydı. Acaba Edward bugün burada, Burton'da mıydı?
* * *
Sabah uyandığımda kendimi balkonda bulunca dudaklarım hafifçe kıvrıldı. Burton şehri güne uyanmıştı. Hırkamı alıp içeri girdim. Aldora hâlâ uyuyordu. Philip salona doğru geldi.
-Günaydın Gece.
-Günaydın İyilik tanrısı.
Beraber çantalarımızdaki birkaç kıyafeti yatak odasındaki dolaba koyduk. Markete gitmemiz lazımdı çünkü buzdolabı tabii ki boştu. Aldora'yı zorla uyandırıp Şehri keşfe çıktık.
Aldora'nın kumral buğday sarı uzun saçları omuzlarından dökülüyordu. Kestane rengi gözleri vardı. Üzerine beyaz bir tişört giymişti. Altına da siyah kot pantolon. Bense ayak bileklerime gelen gri eşofman ve beyaz ince askılı dallama giydim. Üzerin de yine eşofmanın takımı gri bir hırka. Burton, ne çok sıcak ne çok soğuktu. Philip de siyah bir kot ve somon rengi bir tişört giymişti.
-Alfa, önce kahvaltı etsek?
-Tamam atlayın arabaya. Daha benzin alacağız. Neredeyse bitti.
Önce benzin doldurduk. Sonra bir restorana girdik. "Art Caffee" diye.
İçerisi buz gibiydi. Tüm klimaları çalışıyordu. Cam kenarına oturduk. Garson genç bir erkekti. Kollarında dövmeler vardı. Üst tarafı uzun diğer tarafları kısaydı saçlarının. Siyah saçları vardı. Yine siyah gözleri ve beyaz teni vardı. Sarah'nın erkek versiyonu gibiydi aynı.
-Buyrun.
-Biz üç kişilik serpme kahvaltı alalım. Üç tane de çay.Restoranın soğuğu tenime işlemişti.
-Sence Edward'ı bulabilecekler mi , yani diğerleri?
Başımı olumsuz anlamında sağa sola salladım.
-Onu sadece ben bulabilirim. Ve içimden bir ses burada olmadığını söylüyor. Ama her yerde olabilir. Zaman gösterecek.Yine aynı siyah saçlı, dövmeli garson kahvaltımızı getirdi. Kahvaltı sonrası caddede yürümeye karar verdik. Araba hâlâ Art Caffee'nin önündeydi. Biz de caddeye indik. Bir sürü araba vardı. Binalar akşama göre sönüktü. Anladığım üzere, Burton'da gün akşam başlıyordu. Binalardaki ışıklar ,reklamlar, tıka basa kalabalık meydanlar...
Şuan sadece işe giden insanlar vardı.
Yeşil bir ağaçtan bile eser yoktu. Burada Soylular'ın çoğunlukta olduğu belliydi. Bir banka oturduk. Arabaları ve binaları izliyorduk. Sanki, sanki burası Eski Japonya'nın Tokyo şehriydi.
(Kral III. Jack'in ölümünden sonra tüm dünya genelinde iç savaşlar patlak verdi. Savaşlar QWA'nın sınırlarının dışına yayıldı. Eski hükümetler yıkıldı. Bunlardan biri Japonya. Halk arasında Eski Japonya olarak anılıyor. QWA'nın Burton şehri de Eski Japonya'nın Tokyo şehrine benziyordu. QWA'nın açılımı: Queen of the Wars Angels. QWA'nın açılımı ülkeyi Kraliçe yönettiğinde konulmuş. Eski adı Waleria'ydı.)"Kankam Gökyüzü, yıldızlarda uyusam?"