Grugai'de. Tekrar evimde. Doğum günümün ertesi sabahı. Duygularım sanki beni terk etmişlerdi. İşe tam bir saat gecikmiştim ve hâlâ evden çıkmıyordum. Ayağa kalktım. Aklımın beni yönetmesine izin veriyordum. Bisikletime bindim. Hava yağmurluydu. Ve ben ince bir tişörtle çıkmıştım. Yağmurun tenimi ıslatmasına izin verdim. Yine ilk günkü gibi hissediyordum. Sanki yağmur damlaları Alfa'nın gözyaşlarıydı. Mağazaya vardım. Kimse fark etmemişti yokluğumu Patricka hariç. Endişeyle bana bakıyordu. Sus işareti yaptım. Halsizdim, hissizdim, yorgundum.
Dün akşam ne olmuştu öyle? Hatırlamıyordum. Sadece o yeşil, uçuk yeşil gözler dışında. Mağaza bugün çok doluydu. Bir müşteriyle ilgilenmeye başladım. Daha sonra başkasıyla. Ama sonra şunu fark ettim: Ben ömrüm boyunca sadece Alfa ile ilgilenmek istiyordum. Gücümü hâlâ kendimde kullanıyordum. Anılar kalbimi sıkıştırıyordu. Alfa Beta. İçim daraldı. Müşterilerle ilgileniyordum tam. Delikanlıyı orada bırakarak koşarak mağzadan çıktım. Artık hiçbir şey umurumda değildi. Çok geç fark etmiştim hatamı. Onları yarıyolda bıraktığımı. Sahildeki beyaz saçlı minik kız gözümün önünden gitmiyordu. Patricka beni görmüş koşarak yanıma gelmişti.
-Edward, iyi misin? Ne oldu?
-Patricka ben hatalıyım bu kez. Hem de geri dönülemez bir hata. Beni yalnız bırak lütfen!
Bana boş gözlerle bakarken karşıma uçuk yeşil gözler geldi. Ağlıyordum. Hemen onu bulmalıydım. Kendime engel olamıyordum. Çoğunun anılarını kullanıyordum fark etmeden. Ve de kendi anılarım. Hiç aklıma gelmezdi kendi anılarımın beni sırtımdan bıçaklayacağı. Önce babamın eve gelmemesi, sonra annemin gelmemesi. Maya'nın bana bakması. Küfürbaz öfkeli bir çocuk olmam. Hiçbiri uzak değildi ki bana. Hiçbiri.Ama 21 yaşındaki bir gence ağır geliyordu işte. Yüreğime sığmıyordu anılar. Taşıyorlardı. Hıçkırıyordum. Alfa'yı bulmalıydım. Alfa'm. Bir şeyleri anlıyor gibiydi yüreğim.Bunu yapmamalıydım. Grugai'ye hiç gelmemeliydim. Dalia'ya gitmeliydim. Orada evimizde olduklarını umdum. Bir Umut. Adı bile karnımda kelebeklerin uçuşmasına sebep oluyordu. İlk trenle Dalia'ya gittim. Patricka'ya hiçbir sey söylemeden kaçtım. Yol bana asırlar gibi gelmişti. Vardığımızda koşarak eve gittim. Umutluydum. Minik bir kıvılcım kadar. Alfa'nın, Philip'in, Lavinya'nın, Sarah'nın, Aldora'nın sesini duymak istedim. Kapıyı yumrukladım. İçeriden ses bile gelmiyordu. Bağırdım. Açan yoktu. Sesime cevap veren yoktu. Neredeydiler? Hiçbiri yok muydu?
-Alfaaaaaaaa!
Geç kalmıştım pişman olmak için.