Lee Taeyong
Aldığım güzel kokularla uyanmış, baş ağrımın geçmesini bekledikten sonra ayağa kalkıp uyuyan meslektaşlarıma bakmıştım ve ardından mutfağa yürütmüştüm.
"Günaydın hyung."
"Günaydın Woo."
"Bay Lee, akşamdan kalma çorbası yapıyoruz, içersiniz değil mi?"
"İçerim."
Ardından mutfağa esneyerek giren Yoonoh'a döndüm.
"Günaydın Yoon."
"Günaydın hyung."
Jungwoo "Hyung" lafını duyunca Chohee'ye bakmış ve önündeki domatesler yerine kendisini doğramıştı.
"Elim..."
"Ne yaptığını sanıyorsun tanrı aşkına? Önüne baksana Jungwoo!"
Chohee, Jungwoo'nun elini tutup lavaboda elini yıkamış ve peçeteyle temizlemişti.
"İyi misin?"
"İyiyim. O kadar büyük bir şey değildi zaten. Neden bu kadar endişelendin ki?"
"Uzuvları yerinde bir sev-arkadaş istiyorum çünkü."
Yoonoh, sinirli sinirli onları seyrederken elimi omzuna koydum.
"Sakinsin?"
"Hıhı. Çok."
Önümdeki flörtleşen ikiliyi izlerken çok şirin oldukları ve henüz ölmek için çok şirin oldukları kanaatine varıp, etrafta sinirli sinirli dolaşan Yoonoh'u almış ve salona gitmiştik.
"Gece çok eğlendim hyung, teşekkür ederim. Geldiğiniz için yani."
"Ben de çok eğlendim, umarım sana ejderhalardan bahsedip saçmalamamışımdır."
Güldüğümde Yoonoh da gülmüştü ama gülüşünde bunu yaptın, evet ifadesini sezince susmuştum.
"Gerçekten yaptım değil mi..?"
"Yani sayılır... Yoonoh? Ejderyaları sever misin? Ben çok severim çok güzeller çünkü. Falan dedin ama benim için hava hoştu tabi..."
"Peki sen? Nasıl hatırlıyorsun? Benden daha çok içtin..."
"Ben sünger gibi içiyorum aslında, yani Jungwoo 1 şişe soju, 2 kadeh şarap ve bir kaç şişe de bira içtiğimi söyledi."
"Ülkeye de biraz bıraksaymışsın keşke."
Güldükten sonra Chohee ve Jungwoo aldıkları tabaklarla mutfaktan çıkmış ve kurdukları masaya yerleştirmişlerdi.
"Şu uykucuları uyandıralım bakalım."
Yerde yatan Yuta'nın önünde oturmuş kulağına yaklaşmıştım.
"Bebeğim uyan hadi."
"Anne 5 dakika daha lütfen~"
"Yuta~ uyan hadi."
"Iımmmh"
İlginç bir ses çıkarmış ve arkasını dönmüştü. Ben de bağırarak uyandırma kararı almıştım.
"Kalk Kalk Kalk! Polis!"
"Ben kimseyi öldürmedim!"
Sıçrayarak uyanan Yuta'ya Chohee, Jungwoo, Yoonoh ve ban kahkahalarla gülmüştük.
"Ne oluyor lan ne bu tantana?"
Chittaphon'un ve Youngho'nun da uyanmasıyla kahvaltıya oturmuştuk -ya da öğle yemeği çünkü saat 15.57ydi.-
"İnsafsızlar, böyle insan mı uyandırılır?"
"Evet Yuta, böyle insan uyandırılmaz. Ama Japon ayıları uyandırılır."
Yine gülüşmüş ve yemeklerimizi yemiştik. Kahvaltımız bitince masayı toplayıp bulaşıkları yıkamış etrafı toparlamış biraz sohbet etmiştik. Yoonoh annesiyle görüşmüş ve Chohee'yle birlikte, bizimle geleceklerini söylemişti. Annesi de önce biraz düşünmüş sonra benim konuşmamla izin vermişti.
"Abi, ben eşyalarımı toplayacağım. Seninkileri de toplayayım mı?"
"Olur."
Chohee yukarı çıkmış eşyalarını toplamış, şirin bir sırt çantasıyla aşağıya inmişti. Saat 18.03 olduğunda çıkmış ve tren garına gitmiştik. Yaklaşık 3 saatlik yolculuğun ardından Seul'e varmıştık.
___
Bu bölüm bir geçiş bölümüdür. Oy verip ve yorum yaparak bana destek olmayı unutmayın! İyi günler!12.07.20
Hera🍷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑻𝒉𝒆 𝟕𝒕𝒉 𝑺𝒆𝒏𝒔𝒆🍷𝑱𝒂𝒆𝒚𝒐𝒏𝒈
Fanfiction"Bay Lee yıl sonu balosuna benimle gelir misiniz?" "Ne?" Start:07.07.20 Finish:08.08.20 ©jungwiox