First Mission

6.1K 439 96
                                    

İyi okumalar😘

Natasha'nın yumruğunu savuşturup karnına kendi yumruğumu geçirdim. Bacağıma bir tekme atıp geri çekilmemi sağladı. Ayağıma çelme takıp beni yere düşürdüğünde bileklerimi tutup hareketimi kesti. Nefes nefese soluklanırken dizimi karnına geçirip ben üste çıktım ve bana yaptığını ona yaptım. Kendimi diz darbelerinden korumayı da ihmal etmedim.

Natasha kaybettiğini kabullenirken arkamızdan bir ıslık duyduk. Tony, yine saçma şeyler ima edecekti muhtemelen. Ben onu umursamdan ayağa kalktım ve Nat'a elimi uzatıp kalkmasına yardım ettim.

"Her sabah böyle idman yapacaksanız ben de katılayım." Sırıtarak söylediği şeye ben göz devirirken Nat, salonun çıkışına yönelmişti. Ben soluklanmak için yere oturup kenardaki havluma uzadım. Nat kadar alışkın değildim bu tempoya. Üzerimde sporcu sütyeni ve tayt vardı. Bu durumda Tony'nin bakışları normaldi. Flörtleşmeyi seviyordu.

"Belki yarın benimle idman yaparsın? Ama ben üstte olmayı severim." Göz kırpıp konuşunca onu umursamadım. Tony'nin böyle dövüşmediğini biliyordum. Onu işi teknolojiyleydi. Yanına gidip elinde tuttuğu kahve bardağını aldım ve kahvesinden bir yudum içip bardağı geri verdim. Sonra da hiçbir şey demeden Tony'nin şaşkın bakışları eşliğinde duş almak için odama çıktım.

Kahvaltıda herkes gün içinde yapacağı şeyleri konuşuyordu. Thor, Asgard'da; Clint, ailesinin yanında olduğu için geriye kalanlar kendi içinde plan yapıyordu. Bruce ve Tony kendilerini çalışma alanlarına kapatacak, Wanda ve Vision birlikte takılacak, Steve, Sam ve Bucky de kendi hallerinde olacaklardı. Natasha'nın ne yapacağını bilmesem de ben de kendi işlerimi yapacaktım sanırım.

"Bayan Mills, Happy arabanızı garaja bıraktı efendim." Jarvis'in sesi üzerine sırıttım. Bebeğimi çok özlemiştim.
"Teşekkürler Jarvis."
"Araban mı var?" Başımı sallamakla yetindim. Spor arabalara hastaydım ve kendime bir tane alabilmek için çok uğraşmıştım.

Kahvaltıdan sonra herkes bir yere dağılınca salon boş kalmıştı ve ben de bilgisayarımı kapıp keyifle yerleşmiştim. Kendi alanlarımda son zamanlarda yayımlanan makaleleri inceliyor, kendime notlar alıyordum. Bazılarının da dergi için çevirisini yapıyordum.

Koltukta yanım çökene kadar birinin gelip oturduğunu anlamamıştım. Kafamı kaldırdığımda Tony'nin bana kahve uzattığını gördüm. Gülümsedim.
"Teşekkür ederim." Benim teşekkürümü es geçip konuştu.
"Ne yapıyorsun bu kadar odaklanmış?"
"Makalelere göz atıyorum." Yaklaşıp omzumun üzerinden ekrana baktı.

"Çok mu önemli bunlar?"
"Benim için evet. Ne oldu?"
"Gelip bana yardım edebileceğini düşünmüştüm. Tek başıma sıkıldım." Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Tony Stark zırhlarından sıkıldı? Garajının kapısına kimse girmesin diye şifre koyan Tony Stark? Tam ona cevap vereceğim esnada kulede kırmızı alarm verildi. Tony ayağa kalkınca ben de kalktım.

"Bu ne demek?"
"Görev demek. Hemen hazırlan ve jette ol." Hemen odama çıktım. Ama sorun şu ki ben bir görevde ne giyilir onu bilmiyordum. Natasha'nın verdiği görev elbisesini giydim. Kıyafetler dar olsa da rahat hareket edebildiğim için mutluydum. Hemen jete indim. Nat ve Wanda'nın da benim gibi giyindiğini görünce gülümsedim.

"Ne yapmaya gidiyoruz tam olarak?"
"Ele geçirmemiz gereken kimyasal bir silah var." Nat'ın sakince söylediği şeyle gözlerim ardına kadar açıldı. Kimyasal silah mı?! Bildiğimiz kimyasal silah?! Ya da benim sadece adını duyduğum şey.

Herkesin onaylayan sözleri bu kadar şaşırmamam gerektiğini gösteriyor. Ama nasıl şaşırmayayım?! Ben psikoloğum. İnsanların yenmesine yardımcı olduğum fobileri var evet. Ama o fobilerden hiçbiri bir kimyasal silah değil! Sakin olmalıydım. Mantıklı düşünmeliydim. Ve sorulabilecek en mantıklı soruyu sordum.

"Plan ne?" Tony bana dönüp sırıttı.
"İniyoruz ve saldırıyoruz." Kesinlikle çok sakinim.

Şüphelendiğimiz adamlar bizim dikkatimizi dağıtmak ve şanslarını arttırmak için farklı yönlere doğru koşmaya başladılar. Nat, Sam, Steve ve ben adamların peşine düşerken; diğerleri sivilleri korumaya, tehlikeli alandan çıkarmaya çalışıyorlardı.

Peşinde olduğum adamı birkaç sokak kovaladım. Kimyasal silahın adamda olma olasılığı saldırmamı engelliyor. Brezilya sokaklarında olacak bir felaket çokça insanı etkileyebilir. Bu kovalamaca sinirimi bozmaya başladığında elimle önüne alevden bir duvar koydum.

Bana döndüğünde şimdi dövüşeceğimizi anlamıştım. Ama burası dövüşmek için  pek uygun bir yer değildi. Falezlerin kenarında oldukça riskli bir hal alıyordu.
"Benimki temiz." Kulaklığımda Sam'in sesini duyduğumda paniğim biraz daha arttı. Umarım kimyasal silah önümdeki adamda da değildir de gönül rahatlığıyla ağzına ağzına vurabilirim beni bu kadar koşturduğu için.

Adamın yumruğunu savuşturup karnına sert bir tekme geçirdim. Aslında kasıklarına vurmayı hedefliyordum ama adam çok hızlı hareket ediyordu. Toparlanmasına fırsat vermeden aynı yere tekrar tekme attım. Ama bu onu kızdırmış olmalı ki ayağımı tutup yere düşmemi sağladı. Falezle aramda yarım metre vardı. Ucuz kurtulmuştum.

"Benimki temiz." Bu kez Nat'ın sesini duydum. Gerginliğim git gide artıyordu. Yerden kalkamıyormuş gibi yapıp sahte bir acıyla inledim. Adam üzerime eğilip bana yumruk atmaya kalktığında dizimi kasıklarına geçirip yerlerimizi değiştirdim.

"Benimki temiz." Steve de bunu ilan ettiğine göre kimyasal silah bu adamda. Adamın doğrulmasına izin vermeden bir elimi boğazına koyup öteki elimi yüzü hizasına getirip elimden alev çıkmasını sağladım.

"Seni cayır cayır yakmamı istemiyorsan o çantayı bana ver." Adam sakince çantayı bana uzattığında bu kadar kolay olmasına şaşırsamda çantayı aldım. Adam anında bana tekme attığında boşluğa düşmeye başladım. Ufak bir çığlık ağzımdan kaçtı.

Elimdeki çantayı, sanki beni düşmekten kurtarabilecekmiş gibi, sıkı sıkı tutuyordum. Ben, öleceğimi düşünürken demir bir kol belimi kavradı ve düşüşüm yerini uçuşa bıraktı.
"Tony!" O an verebildiğim tek sevinç tepkisi buydu.

"Bebeğim, daha yarım saat önce jette beraberdik. Beni bu kadar özledin mi gerçekten? Tabi ya! Beni kim özlemez?! Ben Tony Stark'ım. Dahi, milyarder, playboy ve hayırsever olan." Her durumda saçmalayabilmesine göz devirdim. Dirseğimi zırhın karnına geçirdiğimde acıyan benim dirseğim olsa da umursamadım. Falezlerin üzerinde düşmememi sağlayan tek şey Tony'nin belimdeki eli iken, onun saçmalamalarına göz yumabilirdim sanırım.

Tony, bizi jetin önüne indirdiğinde bir süre titreyen bacaklarımın normale dönmesini bekledim. Etrafıma baktığımda Wanda dışında herkesin burada olduğunu gördüm. Tony zırhından çıkıp yanıma geldi. Elimdeki çantayı açıp içini kontrol ettim. Gri kutu gibi bir çanta vardı. Çantayı açtığımda ortasına sıkıştırılmış, ağzı sıkıca mühürlenmiş minik bir şişede sarı bir sıvı vardı. Bruce çantayı elimden alıp kapattı ve konuştu.

"Minik bir şişede olmasına bakma. Bu kadarı bir kıtayı haritadan silmeye yeter." Ve ben, o şeyle falezlerden düşüyordum. Yutkunup kafa salladım. İçinde başka bir şey olmayan çantayı bir kenara atıp Tony'ye döndüm.
"Teşekkür ederim, Tony." Yüzünü buruşturup söylenmeye başladı.
"Kuru kuru edilen teşekkürleri hiç sevmem. Bir öpücük falan yok mu?!" Gülüp kafamı iki yana salladım ve konuyu değiştirdim. 

"Adam kaçtı mı?"
"Hayır, cadı büyüyle yakaladı." Ben tam cadının kim olduğunu soracaktım ki Wanda bağırdı.
"Bana cadı demeyi kes!"

Oy verip yorum yapmayı unutmayın 😘
Bu arada yeni bir hikaye yazıyorum. Avengersla ilgili ama daha kurgusal onu da yayımlayacağım. Beklemede kalın 🙋🏻‍♀️

The Protector -StarkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin