KOKD•20| YÜREKTEKİ İLK KIVILCIM

3.9K 180 59
                                    


Kül Olmuş Kalpler Diyarı | 20. Bölüm

Sanki boşluktayım. Koca dünyada tek ve yalnız. Şu bastığım toprak evim gökyüzü de çatım. Ve ben öylece süzülüyorum. Mardin'den çıkalı yaklaşık iki saat olmuştu. Elimde küçük bir valiz, avucumda bir miktar para. Nereye gideceğini bilemeyen bir kuş misali.

Simsiyah bir kıyafet giyinerek başımı da simsiyah bir örtüyle örttüm. Çünkü tanınmak istemiyorum, bulunmak istemiyorum. Ben sadece ama sadece uzak, bambaşka şehirlerle de yaşamımı sürdürmek istiyorum. Orada tanınmamak, bir yakınımı kaybettiğim için acıyan gözlerle bakınılmamak hatta Amer Dağdelen'in aşık olduğu kız olarak parmaklarla gösterilmek istemiyorum. Düz bir hayat istiyorum. Sadece düz...

"Hanımefendi su?" ... sesiyle düşüncelerimden silkelenerek kendime geldim. Usulca sağa dönüp isteğini geri çevirdim.
"İyi misiniz?" .. yeniden konuştuğunda başımı olumlu anlamda salladım. Konuşmayacağımı anlamış olmalı ki sessizce uzaklaştı ve ben yine kendimle baş başa kaldım.

Gözümden bir yaş aktığında zorlukla yutkundum. İçimdeki huzursuzluk geçmek bilmiyordu. Derin bir nefes alıp başımı arkaya doğru attığım an kulağıma telefonun melodi sesi doldurdu. Pantolonumun cebinden zorlukla çıkardığımda gördüğüm yabancı numarayla kaşlarım çatıldı. Hemen sonra ise Karan olabilme düşüncesi sardı zihnimi ve telefonu açarak kulağıma götürdüm. "Alo?" Karan dememek için kendimi zor tutarken karşıdaki sesin başka birine ait olmasıyla bedenimin buz kestiğini hissettim çünkü bu ses tonu Amer'den başkası değildi.

"Sozdar..."duraksadı, derin bir nefes aldığını işittim yüreği sıkışmış gibi. "S- sen..Neredesin?" korkmuş ve telaşlıydı.

Karşımdaymış gibi başımı dik tutup cevapladım. "Gidiyorum." diyerek otobüsün camından dışarıya baktım. Hava kapalı ve buhranlıydı. Sanki gitmemi istemiyormuş gibi. "Senden ve törelerinizden uzağa gidiyorum." diye devam ettim acımasız sözlerime. "Ne?!" ses tonu yüksek çıkarken karşımdaymış gibi oturduğum yerde irkilerek göz kapaklarımı sıkıca örttüm. Kaşlarının çatık ve yüzünün gergin olduğunu tahmin edebiliyordum.

Gözlerimi geri açtığımda zorlukla yutkunup konuştum. "Senden tek ricam var. Lütfen peşimden gelip de beni aramaya kalkma. Çünkü bunu benim için değil kendin için yapacaksın, aksi taktirde yine üzülüp kırılan sen olacaksın." dedikten sonra konuşmasına fırsat vermeden telefonu yüzüne kapattım. Hızla telefonu tamamen kapatıp çantaya geri attım. Derin bir soluğu havaya verdiğimde yeniden yutkundum. Ağlamamak için dudaklarımı bastırıp dişlerimi sıktım.

Artık acının ne olduğunu biliyordum. Öyle kolay değildi. Çocukken düşüp de kanattığımız dizimizin acısı değildi, bisikletten düşmek değildi, çocuklarla kavga edip de yediğin o dayak da değildi. Asıl acı kalpte, ruhta oluşan o kesikti, o darbeydi.

Çevremde dönen olaylar, yalanlar , ihanetler artık beni yoruyordu, hemde hiç olmadığı kadar yoruyordu. Zihnim bulanıyor, direncim kırılıyor, kalbim ağrıyordu. Buna dayanamıyorum... Dayanamıyorum Allah'ım...

Kaç saat geçtiğini bilmiyordum fakat sonunda otobüs İstanbul'da durmuştu. İnsanlar yavaş yavaş otobüsten inip, dışarıda onları bekleyen arkadaşlarına, ailelerine, sevgililerinin yanlarına gidiyorlardı. Çoğunun gözünde hasret vardı, bunu görebiliyordum.

Küçük olan siyah valizimi elime aldıktan sonra en son bende indim. Başımı yukarıya doğru kaldırıp kararmaya başlayan havaya bakındım. Gündüz nöbetini geceye devrediyordu, vakit gelmişti.

Başımdaki siyah tülbenti çekerek derin bir nefes aldım ardından küçük adımlarla ilerledim. Nereye gittiğimi bilmeden.

Bir süre öylece, boş bir şekilde yürüdüm. İstanbul da ki deniz kokusunu ciğerlerime kadar çekerek.

KÜL OLMUŞ KALPLER DİYARI (Bir Doğu Masalı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin