GAZİANTEP
2011
Sıcak bir yaz günüydü. Güneş kavurucu sıcaklığıyla yeryüzünü cezalandırıyordu. Asfalttan sıcak hava buharı yükseliyordu. Etrafta kimseler yoktu. İleride eski model mavi bir magirüsün sesi duyuluyordu. Gaziantep'te magirüsler dolmuş olarak kullanılırdı. Bu eski model minibüsler gürültülü sesler çıkarır ve siyah, maruz kalındığında insanın nefesini kesen bir duman çıkarırlar. İşte ileriden gelen magirüs de aynen böyle gürültülü sesler ve siyah dumanlar çıkararak geliyordu.
Magirüs parkın karşısındaki dolmuş durağına yaklaştı ve durdu. Dolmuş nefes verir gibi bir ses çıkardı ve kapısı açıldı. İçinden 1,75 boylarında esmer, güzel bir yüze ama kalın kaşlara sahip bir delikanlı indi. Genç çok zayıf görünüyordu. Biraz daha esmer olsa onun Afrika'dan bile geldiğini düşünebilirdiniz. Üzerindeki kıyafetleri bol seçerek bu durumu biraz saklamaya çalışmış olsa da tam anlamıyla başarılı olamamıştı.
Genç adam elindeki peçeteyle alnında ve yüzünde oluşmakta olan ter damlacıklarını sildi. Sonra peçeteyi top yapıp ilerideki çöp konteynırına basket atar gibi attı. Top halindeki peçete hiçbir yere temas etmeden doğruca çöpe girdi. Genç adam yumruğunu sıktı ve "Basket" dedi. Bu atış onu memnun etmişe benziyordu. İşin aslı burada yaz sıcaklarında çöpler çok kötü kokardı. Bu genç adam da yaz aylarında çöpleri bu şekilde atmayı denerdi. Bu şekilde çöpün berbat kokusuna maruz kalmazdı. Onu asıl memnun eden de buydu.
Yola çıkmadan önce sola sonra da sağa baktı. Yol sakin görünüyordu. Zaten bu yol hep sakin olur diye geçirdi içinden. Çünkü bu semtler daha yeni gelişiyordu. Buralara insanlar göç etmeye başlayalı çok uzun yıllar olmamıştı. Bu yüzden çevrede büyük boş araziler ve nadir olarak da dışarıda olan insanlar görülüyordu.
Yola adımını attı ve yürümeye başladı. Yolun karşısından bir araba hızlıca geçti. Arabanın arkasından oluşan rüzgâr genç adamın yüzüne çarptı. "Bu bile sıcak." Dedi içinden. Haklıydı. Hava özellikle Temmuz aylarında aşırı sıcak olurdu ve esen yel bile sıcaktı. İlerideki marketten soğuk bir su almaya karar verdi. Karşısında tırmanması gereken bir yokuş vardı. Dört yıl boyunca hafta içi her gün sabahın köründe bu yokuşu çıkmış, akşam olmak üzereyken de yokuşu inmişti.
Çevredeki binaların gölgesinden yürüyordu. Markete yöneldi ve dışarıdaki içecek dolabından bir su aldı. Parasını ödemek için içeri girdiğinde adamın uyuduğunu görüp güldü. Parayı terazinin içine bırakıp çıktı. Hemen marketin kapısının önünde suyu açtı ve kafasına dikti. Soğuk suyun vücudundaki hareketini küçük detaylarına kadar hissetti. Çoraklaşmış bir toprağa su vermek gibiydi bu. Öylesine sevinmişti vücudu. Şimdi biraz daha serinlemiş hissediyordu. Artık yokuşu tırmanabilirdi.
Sonunda yokuşu tırmandığında durdu ve aşağı baktı. Okul aşağıdaydı. Etrafında sarı yabani otların yükseldiği boş araziler vardı. Sadece okulun karşısında sayılabilecek bir konumda yeni bir inşaat yapılıyordu. Ondan başka hiçbir şey yoktu. Okul hiçliğin ortasına terk edilmiş gibiydi. Sanki buraya liseye geçme sınavından iyi bir puan alıp da gelmemiş, işlediği bir suç yüzünden ceza olarak buraya yollanmıştı. Burası da olsa olsa dağ başındaki bir ıslah evi gibiydi.
Bu kadar yavaş hareket edersem okula varamayacağım dedi kendi kendine. Adımlarını hızlandırdı. Bu kez yokuş aşağı iniyordu. Hava öyle sıcaktı ki hızlı yürümeye çok dayanamadı. Durdu ve suyundan biraz daha içti. Yol boyunca tek bir gölge bile yoktu. Bu ne berbat bir yerdi böyle. Artık buradan kurtulduğuna seviniyordu. Özgürlüğüne kavuşmuş bir mahkûm gibi hissediyordu kendini. Dört yıllık çileli bir cezadan sonra artık özgürdü. Buraya son gelişiydi belki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖZGÜR-TAMAMLANDI
Teen FictionÖzgürlüğü için ailesi de dahil herkesi karşısına alan bir adam; Mert Çağan. 18 yaşında hayatı kendi istediği gibi özgürce yaşamak için il dışına üniversiteye gidiyor. Üniversite de onu bekleyen sürprizler var. Ailesinden uzakta olmak için tercih ett...