46.Bölüm

468 37 84
                                    

EUN Mİ'DEN

Ünlü şirket sahibi Park Joon Hyuk gözaltına alındı. Birkaç gün öncesinde kızı Park Eun Mi'nin, Park Joon Hyuk'un şirketteki bütün hisselerine el koyduğu ortaya çıktı. Park Joon Hyuk'un gözaltına alınma sebebi ise kızı Park Eun Mi'ye sekiz yaşından beri uyguladığı şiddet olduğu söylenildi. Aile fertleri ve şahitler ifadesini verdi. Yakın zamanda olacak duruşmayla...

- Aman fırsat kaçırırsınız.

Kumandayı masanın üzerine koyduğumda herkes bana dönmüştü.

- Ne?

- Sencede bize bir şeyleri anlatman gerekmiyor mu?

Diyen Eun woo'ya başımı salladım.

- Evet. Bir ayımız kaldı. Lütfen iyi geçinelim.

Hepsi şaşkınca baktığında 'ne var' der gibi iki yana salladım başımı.

- Ne diyorsun sen gerizekalı?!

Suratıma atılan yastığı alıp, geri ona fırlattım.

- Swang misin nesin?! Rahat dur kedi!

Herkes güldüğünde arkama yaslandım.

- Sözümü kesmeyin. Bir ay sonra ameliyat olacağım. Ufacıkta olsa kurturma ihtimalim var. Ama bu ufacık ihtimalin beni bulacağını sanmıyorum. Her neyse. Bir ayımız kaldı işte.

- Ve biz bunu yeni ö...

- Onun devamını getirirsen, cenazeme bile gelme Eun woo.

Sinirle ona baktığımda başını salladı.

Keyfimden söylemedim sanki. Neden beni anlamak istemiyordu bunlar?

- Tamam tamam. Bırakın hastalığı falan. Enişte, benim ders içime bir el atsana ya. Eski beynine koduğumun hocası mahvetti beni. Sen halletsene.

Etraftaki kötü atmosferi atmaya çalıştığını anlamıştık hepimiz. Taehyung'u bu yüzden seviyordum. Kötü olduğunda bile güldürüyordu insanı.

Herkes söylediğine güldüğünde Jungkook düşünürmüş gibi yaptı.

- Sen zaten sayısalcı değil misin?

Göz devirip, arkasına yaslandı.

- Bilmiyordum enişte. Sağol!

Hepimiz haline gülerken, kollarını önünde bağladı.

- Öyle bir şey yok. Çalış kazan oğlum. Bedavaya gelmez bu işler.

Ardından bana baktı.

- Ha. Sevgilimin hatırına bir şeyler ekleyebilirim orası ayrı.

Gülümsedim. Çok güzel bakıyordu.

- Jungkook. O gözlerini kardeşimin üzerinden çek dostum.

Dişlerinin arasından konuşan abime herkes gülmüştü.

- Ben seni anlamıyorum. Aramızı yapmaya çalışan sen, kıskananda sen. Ne yaşıyon lan?!

- Sanane lan! Kardeşim o benim. Bakamazsın öyle!

Güldüm.

- Biri kıskanç civciv. Diğeri kıskanç tavşan.

Dediğimde ikisi hışımla bana döndü. Aynı anda bağırdılar.

- Ben civciv miyim?!

- Ben tavşan mıyım?!

~~~~~~~~~

Saat gecenin dördüydü. Ve ben hala uyumamıştım. Uyuyamamıştım...

Başıma gelenleri düşünüyordum. Şu zamana kadar başıma gelen bütün her şeyi. Kötüydü. Felaketti. Düşmanımın başına gelse üzüleceğim bir şeydi. Her şey bir yana. Bunların sonuna gelmiştim.

Abimle doyasıya gülemeden, çocuklarla vakit geçiremeden, Jungkook'la olan hayatıma başlamadan her şeyin sonuna gelmiştim.

Anne sevgisi görmeden, babanın ne demek olduğunu bilmeden, dedemle babaanneme kendi ayaklarım üzerinde durabildiğimi gösteremeden her şeyin sonuna gelmiştim.

Kapalı bir kutu olmuştum. Her şeyden uzak kalabilmek için kapalı bir kutu olmuştum. Korkularımın üstesinden gelmiş gibi yapıp, aslında dahada korkmuştum. Sevgimi belli etmeyip, daha çok sevmiştim. Gülüşümü gizlemiş, içimden daha çok gülmüştüm. Güçlü gibi durmuş, asıl güçsüzlüklerimi gizlemiştim. Canım yanmıyor demiştim, aslında ölüp ölüp dirilmiştim. Yine de her şeyi içimde yaşamış, kimseye bir şey belli etmemiştim.

Hayatımın ilk dönüm noktası on üçümün bitmesiydi. Ve diğer dönüm noktası, Jungkook'un hayatıma girmesiydi.

O olmasaydı, o günlerde peşimi bıraksaydı, şuan o adamla herhangi bir yerde köşe kapmaca oynardım. Hayatıma inatla girip, olabilecek ihtimallere kör olup, yanımda olmuştu. Ona hastanede 'yanımda olma' dememe rağmen o yine yanımda olmuştu. Şimdi ise hayatımın merkezinde olan özel biri konumuna gelmişti.

Üzmüştüm onu. Gideceğim demiştim. Gidiyordum. Üzülmüştü. Üzülmüştü belki ama beni de bırakmamıştı. Her şeye rağmen yine benimle olmuştu. Her şeye göz yumup, yanımda olmuştu.

Ve ben onun için hiçbir şey yapamamıştım...

Onun sevgisini hak etmiyordum. Onun o güzel sevgisini asla hak etmiyordum.

Ama o yine de seviyordu...

Gözlerimi silip, terastaki koltuğa uzandım sırt üstü. Gökyüzüne baktım. Çok güzel duruyordu.

'Bakma oraya öyle. Yakında orada olacaksın.'

Yakında orada olacağım...

~~~~~~~~~~~

- Gerizekalı nerede uyumuş?!

Gözlerimi açıp, ışığa alışmasını bekledim. Ardından yerimde doğrulup yan tarafımda heykel gibi dikilen bedene baktım.

- Kızım manyak mısın sen?! Burada niye uyuyorsun?! Gözlerin niye kıpkırmızı?

- Jungkook sabah sabah hiç çekilmiyorsun. Uyuyakalmışım işte.

Oturur pozisyona geldiğimde yanıma yer edindi.

- Korktum.

- Her halta korkma diyen sen mi? Çok komiksin.

Bakışlarını bana çevirip öylece bakmaya başladı.

- Ne?

Cevap vermeyip, bakmaya devam etti.

- Ne bakıyorsun öyle? Bir şe...

- Ağladın mı?

Sorduğu soruyla bakışlarımı ondan çekip, ayakkabılarımı giyinmeye başladım.

- Soruma cevap ver.

- Uydurma.

Ayağa kalktığımda o da benimle birlikte kalktı.

- Eun, ağladın mı diye bir soru sordum.

- Jungkook, lütfen.

- Ağladın yani.

Göz devirip, terastan çıktım. Odama girdiğimde, dolabıma yöneldim. Ama gördüğüm şey duraksamama neden oldu. O şey.

Gelinlik mi?

***********************

Hey hey hey. Ölmedim buradayım. Sadece sizi öldürmeye gelmiştim.😂

- Nasılsınız?

- Bölüm nasıldı?

Umarım beğenirsiniz. Hadi ben kaçar...💜🐰👋

MY TEACHER BAY JEONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin