Harry senenin ilk Quidditch antrenmanındaydı. Kendisi kaptandı ve doğrusu ne zaman kaptan sıfatıyla sahada olsa, aklına çıktığı ilk maçın gelmesini engelleyemezdi. Oliver Wood'un kendisine tanıttığı topları nasıl bir hayranlıkla izlediğini hatırlardı. Birkaç yılda çok şeyin değişmesi elbette olağandı, ancak bu kadar fazla şeyin değişmesi bir bakımdan acı vericiydi. En azından Harry için.
Ateşoku'yla yükseldiğine gülümsemeye başlayarak etrafına bakındı. Birkaç öğrenci izlemeye gelmişti ve kabul etmeliydi ki hiç de az değillerdi. Hary onların, şu savaştan sonraki hayranları olmamalarını diledi. Harry alçakgönüllülük ediyor değildi, onlardan ciddi anlamda hoşlanmıyordu çünkü savaşı kutluyorlardı! Tamam, belki kazançlarını kutluyorlardı ama Harry'e göre kazanç yoktu. Olması gereken, geç de olsa oluyordu. Zaten yaşaması gereken hayatı yaşamaya başlamışlardı, kimse bunu anlamıyor muydu?
Kimse etrafına baktığında duvarları değil, kayıpları görmüyor muydu?
Sonra Harry bir anlığına yalpaladığında aşağıdan bağıran bir ses duydu. "Harry Potter, o süpürgeden düşersen kırılmayan kemiklerin de tehlikede olur!"
Hermione'nin bu kadar sert olması normal sayılmazdı. Düşük bir not almış olabilirdi. Ya da onun Savaş-Bitti-Hermione'si bu olabilirdi.
Sonunda Harry oyun bittiğinde içine dolan mutlulukla yere indi ve hemen yanına inen Ginny'e döndü. "Güzel oyundu." Ginny kendisine gülümseyip kafa sallarken saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Sonra Harry oradan uzaklaştı.
Ateşoku'yla geldiği Hagrid'in kulübesinin ilerisindeki Yasak Orman'ın kıyısına inip soluklandı. Bir ağaca yaslanıp ormanı izlemeye başladı. "Ne hoş bir tesadüf." Harry sesin geldiği yöne döndüğünde biraz ilerisindeki ağaçlardan birine yaslanmış Malfoy'u gördü. Kaşlarını çatıp onu süzerken "Evet," dedi. "Büyük tesadüf." Çocuğun biraz ilerisindeki bir ağacın altına çöktüğünü gördüğünde kaeşıaına döndü. Sonra aklına gelen şeyle biraz doğrulup sarı saçlı çocuğa baktı. "Quidditch takımında yok musun?"
Malfoy kendisine baktı. Harry, ikisi için de konuşuyor olmanın garip olduğunu biliyordu. Sonra çocuk "Seçmelere girmedim." dedi. Harry ona "Neden?" diye sordu. Malfoy kafasını yana yatırdı. "İnanır mısın, ben de bilmiyorum. Söylediğinde fark ettim, böyle bir oyun olduğunu bile unutmuş olabilirim."
Harry onun dedikleriyle düşündü, savaşmıştı. Harry gerçekten de birçok şeyle savaşmıştı. Tüm hayatı büyük bir savaşla geçmişti, son yılıysa gerçek bir savaşla. Bu gerçek savaşınsa, sadece kendi hayatını etkilemediğini unutuyordu. Sadece kendi hayatını ve ölenlerin hayatını. Oysa savaşın kıyısından dönenler bile bir savaş görmüştü! Belki de kendisi, savaşın bir kısmının başrolüyken bu kibri normaldi, ancak gözlerini açmasına engel değildi.
Çocuğun kendisine sorduğu soruyu hatırladı. Nasıl oldu? Yani o gece, nasıl tekrar... Öldün? Harry bunun, onun için kolay olmadığını biliyordu. Yine de kendisinin karşısına çıkıp, Harry'nin samimi diyebileceği bir tavırla sormuştu. Kendisi neden yapmıyordu?
Çünkü kendisi savaşın başrolüydü, gözlerinin bir kısmını kibir, bir kısmını büyük bir korku bürümüştü.
Aniden çocuğa dönüp "Onun kazanacağına inanıyor muydun?" dedi. "Ona gerçekten güveniyor muydun?"