Minik Aksel

5K 110 2
                                    

Kaan'ın elini sıkıca tutarken sıcak dudaklarını bir kez daha saçlarımın arasında hissettim. Ayaklarım korkudan titriyorlardı. Dönüşü olmayan bir yola giriyordum ve sonucunda ne olacağını kimse bilmiyordu. Her şey olabilirdi. Ben bile ölebilirdim. Eğer bebeğimi kaybedeceksem,ölmeyi tercih ediyordum. Nasıl olduğunu anlayamıyorum ama doktorların anlattıklarına göre annelik hormonu.

2 haftadır psikolojik destek alıyordum. Doğumdan sonra hem eğitim hem psikolog randevularımız vardı. Prematüre bebekler hakkında geniş bir eğitim alacaktık,maalesef. Normal bebekler gibi olmadıklarını söylemişlerdi. Bazıları oksijen tüpü ile birlikte dolaşıyormuş. Şu an kafamı bunlarla yormak istemiyorum.

"Do-"

"Kaan yapamayacağım." Hafifçe gerildiğini hissetmiştim. Çenesi kasılmıştı ve saçlarımı okşayan eli durmuştu. "Çok korkuyorum." Vücudumun hepsine titreme yayıldığında önüme geçip bana sıkıca sarıldı.

"Kendini korkutma. Senin yapacağın bir şey kalmadı ki. Zaten doğum normal doğum olmaya bilir. Acı çekmeyeceksin." Göz yaşlarım aldığım ilaçtan dolayı akamıyordu. Yani,en azından konuşabilecektim.

"Hayır,hayır normal doğum olacak Kaan. Sancıyı her yerimde hissediyorum."

"Yani sırf canın yanmasın diye doğum yapmak istemiyor musun?" Dediği şeyle duraksadım. Kendim için bebeğimi öldürecek miydim? Bunu gerçekten yapacak mıydım? "Aylardır karnında şikayet etmeden taşıdığın minik canlıyı kendin için yok mu edeceksin?" Kapı tıklandıktan sonra doktor ve hemşire içeriye girmişlerdi. Bu sayede Kaan'ın içimi burkan konuşması sonlandı. Beni derinden yaralamıştı.

Doktor bana göre hızlı olan amerika aksanıyla konuşurken Kaan'da ona karşılık veriyordu. Ses tonu gerçekten ingilizceye çok uygundu. "Ne oldu?"

"İlaç etki göstermediği için normal doğum yapmayacaksın. Sezeryan yapacaklarmış." Kalbim güm güm atarken sancı giren midemi kavradım. Henüz hiçbir şeye hazır değildim. Ne doğum yapmaya,ne ameliyata girmeye,ne de bebeğimi görmeye. "A-ama sancım var." Sancı gittikçe artarken dişlerimi sıktım. Hayır şimdi olmamalıydı. Ne yapacağımı bile bilmiyordum. "K-kaan sancım çok var." Sıcak bastığında ve sancılarım derecelerini arttırdığında çığlık attım. Harika. "B-bi dakika ne oluyor?" Kaan bana yaklaşırken hemşire çoktan hareketli yatağı sürüklemeye başlamıştı.

Kaan

Dolunay'ın çığlıkları koridorda yankılanırken sandalyeye oturup ellerimle yüzümü kapattım. Ona hiçbir zaman yardımcı olamamıştım,şimdi de olamıyordum. Ben hiçbir zaman onu hak etmemiştim.

İç burkan çığlığı bir kez daha kulağıma dolduğunda koridor duvarına yumruğumu geçirdim. Lanet olsun.

"Kaan Bey?" Türk hemşire bana seslendiğinde ıslak gözlerimi sildim. "Efendim?" Dolunay'ın sesi kesilmişti. Koridor boğucu bir şekilde sessizdi. Hadi ama,neden bir bebek ağlaması yok? "Oğlunuzu küveze aldık." İçimde bir şeylerin koptuğunu hissettiğimde yeniden sandalyeye çöktüm. Tüm berbat duygular midemde karışmıştı. "Eşiniz fazla kan kaybettiği için onu direk odasına çıkarttık. Bugün onu uyutuyoruz. Kendisine geldiği zaman yanına gidebilirsiniz." Hemşire önümden gideceği sırada yeniden ona seslendim. "B-beğimi ne zaman görebilirim?" Dudaklarını ısırdıktan sonra ellerini cebine soktu. "Onu küvez bölümünden görebilirsiniz." Peşinden asansöre yöneldim. İçim adeta yanıyordu. O kadar korkuyordum ki ona bakmaya. "Koridorun başındaki oda. Oradaki görevli size bebeğinizi gösterecektir." Başımı sallayarak asansörden indim. Korkuyordum. Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım.

"Where is my son?" Hemşire kayıtları gözden geçirdikten sonra kapıyı açtı,ama onu durdurdum. İçeriye girmeyecektim. Yalnızca camın ardından bakacaktım. Camı elimle işaret ettikten sonra cama yanaştım. Hemen camın kenarındaydı. Hemşire yanımdan ayrılırken alnımı cama yasladım. Minicikti. Küçücük gözleri kapalıydı ve yaklaşık 4 kablo küvezin içerisine giriyordu. Vücudu çok küçüktü. Ona dokunmaya bile kıyamazdım. Gözlerim yanmaya başladığında sırtımı duvara yasladım. Daha fazla bakamazdım.

1 Hafta Sonra

Dolunay ileri geri sallanırken derin bi nefes aldım. 5 gün önce hastaneden taburcu olmuştu,ama hala kendinde değildi. Aksel'in binbir zorlukla çektiğim ve fotoshop yaptırdığım fotoğrafına bakıp ağlıyordu. Kablolarını fotoshopla yok ettirmiştim. Onu kablolara bağlı görmeye dayanamıyordu. Ama sanki ölmüş gibi davranıyordu. "Bitanem böyle yapma artık. Aksel ölmedi. Ama sen öyle davranıyorsun ki sanki ölmüş gibi." Burnunu çektikten sonra bağırdı. "700 gramla nasıl hayatta kalabilir Kaan! 700 gram senin elinin ağırlığı kadar bile değildir! Ölücek işte. O daha küçücük. Nefes bile alamıyor." Sonlara doğru sesi kısılırken aslında günlerdir ilk defa konuştuğu için şükrettim. En azından beyin fonksiyonları durmamıştı. Kendisindeydi.

Yanına oturup ona sıkıca sarıldım. "Benimde içim yanıyor Dolunay. Bende her geçen dakika kötü bir haber alacağım diye diken üzerinde dolaşıyorum. Ama dayanmak zorundayım. Dayanmak zorundasın. 3 ay sonra ne olacağını düşündün mü? Aksel'i kucağına alınca tüm yaşadıklarını unutacaksın. Şu an yalnızca kendine işkence çektiriyorsun. Senin yapman gereken tek şey Aksel için ayakta durmak. O, şu an her şeyi minik kalbinde hissediyor. Senin ağlayışlarını duyuyor." Ağlayışı durduğunda geriye yalnızca içine çektiği derin nefesleri kalmıştı. Biraz daha sıkı sarıldım ve saçlarının arasından öptüm. "Seni seviyorum. Ve oğlumuda seviyorum. İkinizden birine bir şey olursa eğer hayatımın sonuna kadar kalbimdeki boşlukla dolaşırım. Şimdi gel, birlikte Aksel'in yanına gidelim. Bizi özlemiştir. Ben onu çok özledim. Sen özlemedin mi?" Burnunu çektikten sonra konuşmak için boğazını temizledi. "Ö-özledim." Boğazını temizlemesine rağmen sesi kısık ve bitkin çıkmıştı. Ayağa kalkıp onuda kaldırdım ve Aksel'in odasından çıktık.

Dolunay

Kontrollerimi yaptırdıktan sonra nihayet Aksel'in yanına varabilmiştim. "içeri girmek istiyorum." Kaan bana hüzünle baktıktan sonra elimi sıkıca tuttu. Hemşirenin bize verdiği steril kıyafetleri giydikten sonra kapı kolunu yavaşça indirdi. Korkuyordum. "Sakin ol tamam mı?" Başımı aşağı yukarı salladıktan sonra Kaan'ın elini sıkıca kavradım. "Hadi gel." İçeriye girip ardımdan kapıyı kapattım ve camın kenarında duran küveze baktım. Gözleri hafif aralıktı. Aç mıydı acaba? Ya üşüyorsa? Yalnızca bir bezle duruyordu. Kesin üşüyordur. Kaan'ın elini bırakıp küveze doğru adımladım ve minik delikten elimi sokup elini tutmaya çalıştım. Küçücük,minicik bi eli vardı. 5 parmağı yalnızca serçe parmağım kadar ederdi. Gözleri biraz daha aralandıktan sonra serçe parmağımı kavramasıyla hıçkırdım. Beni tanıyordu. Annesini tanıyordu. Yumuşak eli serçe parmağıma tatlı bi baskı uygularken gözümden akan yaşları sildim. "Kaan, üşüyor mudur?" Alnıma bıraktığı sıcak öpücükten sonra gülümsedi. "Seni tanıyor." yeniden hıçkırdığımda hareket eden diğer eline baktım. "Seni istiyor." Kaşları hafifçe çatılırken boğazını temizledi. "Yapamam ben." Dudaklarımı küvezin dışına değdirip öptüm. Onu öpemesemde en azından öpücük yoluyordum. "Kaan,lütfen." Başını iki yana salladığında dudaklarımı sıktım. "Ne kadar vaktimiz kaldı?" Minik vücuduna bakmaya doyamazken zilin çalmasıyla ofladım. "Gitmek istemiyorum." Titreyen dudaklarımı ısırdıktan sonra burnumu çektim. "Daha ona doyamadım,gitmeyelim." Hemşire odaya girdiğinde hıçkırıklarım çoktan başlamıştı. "Lütfen. Beni ondan ayırmayın lütfen!" Sesim yükselmeye başladığında hemşire parmağımı yavaşça Aksel'in elinden çekmişti. "Lütfen biraz daha." Kaan kolumu sıkıca kavrarken ona sarıldım. Aksel babasına benziyordu. "Kaan söyle şuna biraz daha izin versin." Ses çıkartmadığında çıkmam gerektiğinin farkına vardım. Ama gitmek istemiyordum. Hemde hiç.

~

Burnumu temizleyip masayı kaldırdım ve kanepeye uzandım. Günlerdir doğum sancılarım geçmemişti. Bu ilaçlardan ve kan kaybından olmuştu,sanırım. Sıcak su torbasını ayaklarıma sabitleyip gözlerimi kapattım. En son Aksel'in yanına 3 gün önce gitmiştim. Kaan'da az sonra gelirdi. Doktorlarla konuşmaya,ve Aksel'e bakmaya hastaneye gitti. Ona çok zorluk çıkartıyordum. Sürekli ağlıyordum ve artık kendime gelmenin zamanı gelmişti.

Çalan kapıyla doğruldum. Kaan'ın anahtarı yanındaydı. Burda tanıdığım kimse de yoktu. Ee kimdi bu?

Kanepeden inip kapıya gittim ve yavaşça açtım. "Buyrun?" Türkçe konuştuğumun yeni farkına varsamda bir şey demeden kapıda dikilen adama baktım. Ne kadar çok Kaan'a benziyordu. "Kaan evde mi?" Başımı iki yana salladım. Erkeksi sesi Kaan'ı andırıyordu. "Hayır evde değil. Siz kimdiniz?" Adam Türkçe konuşuyordu. Acaba Kaan'ın arkadaşı falan mı? "Peki,geldiği zaman yeniden gelirim." Soruma cevap vermeden arkasını döndüğünde bir şey demeden kapıyı kapattım. Kimdi ki o?

Gece IşığımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin