Alarmın gürültücü sesiyle uyandı Jungkook. Bugün hafta sonuydu ve alarmı kapatmayı unuttuğu için kendisine söylenerek kalktı yatağından. Önce banyoya gidip işlerini halletti. Daha sonra ise üzerine sportif kıyafetler giyerek odasından çıktı. Merdivenleri inerek mutfağa ulaştığında evdeki sessizlik dikkatini çekmişti.
"Herkes nerede?" Evde çalışan genç kıza sormuştu sorusunu. Şimdi ise kızın onu süzmesini bitirip cevap vermesini bekliyordu.
"Acil toplantıları varmış, erken çıktılar."
Cevabını aldığında yanına gerekli eşyaları alarak evden çıktı. Sahilde yürüyüş yapıp, temiz hava alacaktı.
Kulaklıklarını taktıktan sonra sesini yükselterek koşmaya başladı. Zaten sahil evlerine çok yakın olduğu için hızlı gelmişti.
Uzun bir zaman koştuktan sonra adımlarını yavaşlatarak yürüme temposuna geçti. Etraftaki kızların onu süzdüğünün farkındaydı, hiçbirine yüz vermiyordu. Çünkü onun böyle şeylerle işi yoktu. Yaklaşık 3 yıl önce kapatmıştı o defteri. O uçağa binerken arkasında bırakmıştı aşkını. Şimdi pişmandı elbette ama elden bir şey gelmezdi.
"Yemek vakti geldi, prensim."
2 yaşındaki oğlunu dağılmış oyuncakların arasından alarak mutfağa götürdü. Onun için yapılmış yüksek sandalyesine oturtup kendi de yerine geçtiğinde ona tatlı bir gülümseme verdi.
"Bugün nereye gideceğiz biz?"
Bir yandan yemek yediriyor diğer yandan onunla sohbet ediyordu. Tabi 2 yaşındaki çocuğun sohbeti ne kadar olurdu ki? Yine de onunla konuşuyor ve söylediklerini anlamadığında melodik kahkahasını salıyordu Jimin. Babasının güldüğünü gören çocuk ise el çırpıyor ve tatlı sesler çıkarıyordu. Şüphesiz babasının sesi oğlunun çok hoşuna gidiyordu.
"Baba."
Kelimeyi ilk söylediği anı hatırladı Jimin. Duyduğunda tüyleri diken diken olmuş, sevinçten ağlamıştı. Ağlamasını dindirecek, ona destek olacak kimse yoktu o an. Şimdiye kadar tüm her şeyi yalnız yaşamıştı, yanında birkaç arkadaşından başka kimse yoktu onun. En çok kimin olmasını isterdi, kendisi de biliyordu. Onun eksikliğini hep yaşıyordu zaten, asla unutamıyordu.
"Baba, ağlama."
Oğlunun tombul parmaklarını yanaklarında hisseden Jimin ne ara aktığını bilmediği gözyaşlarını silerek gülümsedi. Ne olursa olsun hep gülüyordu o, oğlu yanındaydı, bu yeterdi ona.
"Ağlamıyorum bebeğim, gözüme bir şey kaçtı." Tabaktaki kalan son sebzeyi de yedirdikten sonra kendi de hızlıca birkaç şey yemişti. Oğlunu yeniden oyuncakların arasına bırakıp mutfağı topladıktan sonra salona geçti.
"Jungmin, neredesin bebeğim?
Dağınık salona bakıp bebeğini ararken bir yandan da eline gelen oyuncakları koca kutuya koyuyordu. Oğlu bu konuda asla cimrilik yapmıyor ve eline geçen her oyuncağı yere saçıyordu.
Duyduğu kıkırtı sesleriyle sessizce cama yürüdü. Orada olduğuna emin olduktan sonra perdeyi açtı ve gülerek yanına eğildi. Kendince babasıyla saklambaç oyunuyordu Jungmin.
"Sıkıldın mı aşkım?"
Jungmin kafasını salladıktan sonra babasının sarı saçlarıyla oynamaya başladı. Yeni boyattığı sarı saçları çocuğun ilk zamandan beri dikkatini çekiyordu. Öyle ki ilk gün gözlerini neredeyse hiç ayırmamıştı babasının saçlarından.
"Baba, ben denize gitmek istiyorum."
"Ne yapacaksın denizde?" Demişti çocuğun burnunu acımayacak şekilde sıkarken. Bir yandan da odalarına gidiyordu. Küçük bir gezinti yapsalar iyi olabilirdi. Hava yeterince güneşliydi.
"Seninle kale yapacağız." Ellerini sevimlice birbirine çarpmasına karşılık Jimin krize girmiş gibi birkaç ses çıkarmış ve oğlunun tombul yanağını dişleri arasına almıştı.
Jungmin canı acımamış olsa da babası onunla ilgilensin diye mızmız sesler çıkararak Jimin'in tüm ilgisini üzerine toplamıştı.
"Denize yarın gidelim, şimdilik sahilde yürümeye ne dersin?"
Bu güzel fikirle ikili hızlıca hazırlanarak evden çıktı. Evlerinin 10 dakikalık uzaklığında olan sahile sohbet ederek gelmişlerdi. Baba ve oğlu oldukça iyi anlaşıyordu. Jimin oğlu olmadan, Jungmin de babası olmadan yapamazdı.
"Baba, bana ondan alır mısın?"
Oğlunun gösterdiği yere baktı ve gülümseyerek ayağa kalktı Jimin. Orada oturmasını tembihledikten sonra satıcıya doğru yürüdü. Renkli pamuk şekerler Jungmin'in ilgisini çekmişti. İlk kez yiyecekti onlardan, bu yüzden adını bilmiyordu.
Jimin gerekli parayı ödeyip yerine döndüğünde Jungmin'in orada olmadığını görüp etrafına bakındı. Oğlunun bir balon peşinde koşturduğunu gördüğünde rahatlayacaktı ki neredeyse suya yaklaştığını görerek endişe ile bağırdı ve peşinden koşmaya başladı. Aldığı şekerler de artık yerdeydi. Telaştan ne yaptığını bilmiyordu.
Birinin çığlık attığını duyan Jungkook önce koşan adama ardından suya düşecek olan çocuğa baktı. Hiç düşünmeden yerinden kalkıp son hızda yanına ulaştı ve onu düşmekten son anda kurtardı. Normal hızda koşsaydı yetmeyeceğini biliyordu, neyse ki koşu yarışmalarında birinciliği vardı.
Oğlunun kurtulduğunu gören Jimin yanlarına varmasına birkaç adım kala durmuş ve gözyaşlarını silerek nefeslenmişti. Korkudan nefes almayı bile unutmuştu. Ancak kafasını kaldırdığı an gördüğü yüz aldığı nefesi boğazına tıkamıştı. Bunca yıldır görmediği adam, bebeğinin babası kucağında oğulları ile birlikte tam karşısında duruyordu.
"Jungkook?"
________________
Hard JiKook shipper olarak JiKook yazmadı dedirtmem. Jikook'u sevin~
~Maria'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Want To Be His Dad // KookMin ✔
Fanfiction| TAMAMLANDI | Jungkook, sevgilisini geride bırakıp üniversite için başka bir ülkeye gider. Geri döndüğünde ise hiç beklemediği bir şeyle karşılaşır. 2 yaşındaki oğluyla... • • • ∆ Mpreg #1 JiKook [18.04.2021] #1 TaeGi [26.04.2021] #1 Jungkook [03.0...