Yağmur
Kapının önünde kızları bekliyordum. Gökçe'yi üzgün bir şekilde bana doğru gelirken gördüğümde dün işlerin iyi gitmediğini anladım.
Yanıma gelip durdu ve umursamazca saçlarını arkaya ittirdi. "Günaydın."
"Günaydın kanka ama sana pek gün aymamış anlaşılan." Cevap vermedi. Bende konuşmaya devam ettim. "Emre'yi red mi ettin?"
"Söylememe gerek kalmadan o anladı zaten. Senin söylediğin gibi kabul etmedim. Edemezdim üzgünüm."
"Tamam önemli değil. Seni tabiki zorlayamam ama neden üzgünsün?"
"Bilmiyorum yani ben Emre'nin kalbini kırdım sanırım. Kendimi biraz kötü hissediyorum." Ona sarıldım. "Ya neden kendine bunu yapıyorsun Gökçe? Seviyorsun işte ama bile bile ikinizi de üzüyorsun. Bir şans verseydin keşke."
"Olmaz Yağmur. Benim ona odaklanmam doğru değil şimdi. Belki başka bir zaman."
"İş işten geçerse görürsün ama."
"O kadar kolay mı ya? Hemen geçer mi öyle?"
"Valla erkek milleti bu. Bence sen dikkat et." Amacıma ulaşmıştım. Yüz ifadesinden içine bir kurt düştüğü belli oluyordu. Daha ona ne planlar kurduğumuzu bilmiyordu.
Buse'nin de gelmesiyle vakit kaybetmeden okula doğru yürüdük. Girişte Furkan karşıladı bize. Sevgilisine sarılıp bizimle beraber içeri girdi.
Kamelyada oturan Emre'nin yanına bir kız yaklaştığında ise eğlence başlamıştı. Kız Emre'yi yanağından öptü ve yanına oturdu. Gayet mutlu görünüyorlardı.
Göz ucuyla Gökçe'ye baktım. Kıskanmıştı ve hızlıca konuştu. "Bu kız kim? Tanıyor musunuz?" Buse Gökçe'nin arkasından bana bakıp güldü. Umursamaz bir tavırla cevapladım. "Ha o şey ya alt sınıftan Özge. Emre'nin platonik aşığı."
"Yuh! Daha dün onu reddettim. Bu ne hız?" Yanağından makas aldım. "Ben sana dedim güzelim. Erkek milleti bu. Bugün sen, yarın Özge, ondan sonra kim bilir kim?" Kamelyaya doğru ilerledik. Emre'ye 'Aferin.' anlamında göz kırpıp karşısına oturdum. Furkan ve Buse sağıma geçtiler.
Sinir küpüne dönmüş Gökçe ise soluma oturdu ve kızı baştan aşağı süzdü. "Ne habersiniz?" Özge gülümseyip cevap verdi. "İyi valla Yağmur. Sizden?"
"Bizde iyiyiz. Dersler falan çalışıyoruz işte." Bu sırada benim patlamış mısırım yanımıza yaklaştı. Bana da kaçmak için bahane oldu. "Selam."
"Selam canım. Selin ve Cenk nerede?" Hemen ayağa kalkıp koluna girdim. "Birazdan burada olacaklar."
"Tamam o zaman biz seninle bir kantine uğrayalım. Buse sizde Selin ve Cenk ile beraber gelirsiniz." Buse kafasını salladı ve 'Merak etme. Buralar bana emanet der.' gibi güldü.
Hemen Ediz'i döndürüp okula soktum. "Ne oluyor Yağmur? Biz niye yangından mal kaçırır gibi kaçıyoruz böyle?"
"Anlatacağım gel." Koridor boyunca ilerledik ve boş bir sınıfa girdik. "Yağmur bak tenhalara çekiyorsun beni. Ayıp." Koluna vurdum. "Sus be! Aklın fikrin fesatlıkta. Yanlız olalım ve kimseye görünmeyelim diye buraya geldik." Çantasını sıranın üzerine koyup yaslandı. "İyi tamam seni dinliyorum."
"Gökçe ve Emre'yi bir araya getirmemiz gerekiyor. Emre tarafında sorun yok. O zaten uzun zamandır seviyor Gökçe'yi. Ama Gökçe sıkıntılı. Sevgilisi olursa derslerinde düşmekten, sınavları geçememekten yani kısacası dikkatinin dağılacağından korkuyor. Bizim de kafasındaki bu algıyı silmemiz gerekiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Patlamış Mısır | Texting
ChickLitBilinmeyen Numara: Şu patlamış mısırı azıcık yavaş ye kıskanıyorum Yağmur: Sen beni mısırdan mı kıskanıyorsun gerizekalı? Bilinmeyen Numara: Ama çok güzel yiyorsun hele o dudakların... Yağmur: Yuh sapık! Sen kimsin oğlum? Bilinmeyen Numara: Ben yan...