2. Özel Bölüm

798 52 112
                                    

Yağmur

"O zaman halay!" Emre eline aldığı mendille amcaları halaya kaldırmaya başlamıştı bile. "Abi ver coşkuyu!" Müzik çalan adama işaret yaptı ve adam halay müziğini açtı. Deli bu çocuk.

Hepimiz ona bakıp gülüyorduk. Buse ağzını kapatıp gülmeyle karışık bir şeyler söyledi. "Allahım bu çocuk deli! Gelin ve damadın dans etmesi gerekiyor şu anda ama bu deli halaya kaldırıyor milleti!" Burcu yanımıza yaklaştı ve Emre'ye bakarak bir şey hatırlamış gibi konuştu. "Küçükken de böyleydi bu deli. Bir keresinde akrabalarımızdan birinin nikâhındaydık. Ben tam nikâhı kıyacakken bu gidip Ankara havası açmıştı. Tek başına ortada oynamaya başlamıştı ve bizi rezil etmişti."

Hepimiz Emre'yi o anda hayal edip kahkahalara boğulduk. Bu sırada annemin yanımıza yaklaştığını gördüm. Gözleri dolu doluydu. Ellerimden tutup sıkıca sarılınca bir an bende dayanamayacağım zannettim. "Hep mutlu ol güzel kızım."

"Olacağım anneciğim." Gökçe annemi kollarından tutup benden ayırdı. "Aaa ağlamak yok ama Feride Teyzem! Oynamaya geldik oynamaya!" Bu sırada Emre'nin amcalarla olan halay müziği durdu ve Ankara havası çalmaya başladı. Sonra herkes toplanıp oynamaya başladı bile.

Ediz elimi tutup kulağıma fısıldadığında oynayan arkadaşlarımı seyrediyordum. "Buradan kaçsak mı prenses?" Şaşkınca ona döndüm. "Nereye?"

"Balayımıza elbette." Pis pis sırıttığında aklından neler geçtiğini anlayıp gözlerimi kıstım. "Kusura bakmayın beyefendi ama düğün bitmeden olmaz." Gözlerini devirdi. "Ee ama sende 'Evlenmezden olmaz, düğün bitmeden olmaz.' diyip duruyorsun güzelim. Ne zaman olacak bu anlamadım ki."

Mızmızlandı ve küçük bir çocuk gibi şişen yanaklarını sıktım. "Sabret sevgilim. Düğünden sonra sadece biz olacağız." Aniden Emre'nin mendiliyle aramıza girip bizi ayırmasıyla irkildim. "Hopp! Yavaş olun taze evliler! Önce Ankara havası! Haydee!" İkimizi de kolumuzdan tuttuğu gibi oynayan insanların arasına attı. Neye uğradığımızı şaşırsak da hemen ayak uydurup oynamaya başladık.

Böyle çılgın bir düğündü işte. Hatta Emre düğün pastamızın içinden çıktı. Şaka şaka o kadarına da izin vermedik tabiki.

İKİ YIL SONRA...

Anı

Harika. O zaman yemeğe devam edelim. Zaten herkes bıraktı." Üçgen şeklindeki karpuz dilimini aldı ve ağzıma soktu. "Dur dökülecek Ediz!"

Durmadı ve sonuna kadar yedirdi. Elimiz ayağımız su oldu tabiki. "Malsın." dedim gülerek. "Göbek adım. Nereden bildin?"

"Ciddi mi..." Konuşmama fırsat vermeden bu seferde ağzıma çilek soktu. "Yaaa!" O sadece gülüyordu. Bende işkence çekiyordum. Ama intikam vaktiydi.

"Sen görürsün şimdi!" Bir avuç üzümü aldım ve üzerine yürüyerek ağzına sokmaya çalıştım. "Dur Yağmur çok fazla bu!"

"Banane! Onu bana yapmadan önce düşünecektin. Aç bakalım ağzını. Uçak geliyor! Aç." Üzümleri ona zorla yedirdim. Yedirdim yedirmesine ama bu sefer gülmekten düştü ve bende kendimi üzerinde buldum.

Ellerim boynuna deydiğinde tanıdık bir şeyler hissettim. Sanki onun boynunu andırıyordu. Ama o Ediz olamazdı ki? Onun sevgilisi vardı. Sevgilisi olan birine aşık olmadım ben değil mi?

Mizahı benziyordu aslında. Bir ihtimaldi belki ama düşüncesi bile çok garipti. Çünkü bu Selin'e ihanet etmek olurdu.

"Patlamış Mısır sen misin Ediz?"

Tam yedi yıl önce bu sahilde bunlar yaşanmıştı işte. Onun bana yazan ukâlâ çocuk olduğunu düşündüğüm ilk andı ve harikaydı.

İşte o zamanlar ona Patlamış Mısırım diye seslenirdim. Hâlâ öyle sesleniyorum tabiki. Arada kocacım diyorum ama sadece etrafta uzun bacaklı dişiler varsa.

Patlamış Mısır | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin