Sırt çantama kıyafetleri yerleştirdikten sonra üstüme kumaşı oldukça rahat olduğu için yeni almış olduğum siyah bir şort ve üstüme Jisoo'nun olan baskılı bir t-shirt giydim.
Haftalardır tam anlamıyla Jisoo'ya yerleşmiş gibiydim. Her gece birlikte kalmasakta neredeyse her gün evden çıkıp ya onun evine geliyor ya da onunla buluşuyordum.
Kızlarla eskisi kadar vakit geçiremiyorduk ama açıkçası onlarda bunu dert etmiyordu. Bu şekilde birbirine vakit ayırabildikleri için Jennie ve Lisa ikiliside mutluydu.
Şimdi ise Jisoo ile onun istediği gibi denize girmek için hazırlanıyordum.
Jisoo'da kaldığım günlerden birindeyiz.
Ben hazırlanırken Jisoo arabasının bir kaç gündür verdiği sıkıntıdan dolayı kontrole gitmişti.
Saat neredeyse gece on bir olacaktı.Bikinimden sonra üstüme dizlerime gelen beyaz bir elbise geçirmiş, sonrasında da saçlarımı tarayarak topuz yapmıştım çünkü ıslanmasını istemiyordum.
Bir kaç dakika sonra kapının anahtar sesi ile koridora gitmiş ve içeri giren Jisoo'ya göz atmıştım.
"Neden geç kaldın?"
"Kontrolden sonra markete gidip sahil için bir şeyler almak istemiştim ama aradığım şarabı bulmak zor oldu."
Utangaç bir gülümseme ile bana bakarak saçlarını karıştırdığında bir kaç adımda yanına giderek kollarımı beline sardım.
Yüzlerimizi yaklaştırdığım zaman gözlerini kapatıp titrek bir nefes aldığında burnumu burnuna değdirdim. İstemsizce kıkırdamama karşılık o da gülümsediğimde sıcaklaşmaya başlamış yanaklarının üzerine ellerimi yerleştirip dudaklarına dudaklarımı bastırıp geri çekildim.
Yaramaz bir çocuk gibi hiç bir şey yapmamışçasına odaya dönerken olduğu yerde kalmış bir şekilde bana baktığına emindim.
"Hadi eşyalarımızı toplayalım, sen de giyin."
Sırt çantama yedek kıyafet ve ikimiz için havlu koyduktan sonra Jisoo'nun giyinmesini bekledim. Sonrasında arabaya bindik ve sahile gittik.
Gece olduğu için hava rahatsız etmeyecek sıcaklıktaydı.
Arabaların sahile giriş izni olmadığı için Jisoo'nun almış olduğu eşyaları ve çantalarımızı kolumuza takarak sahilin soğuk kumlarında ta ki kendimize uygun bir yer bulana dek ilerledik.
Arabadan ve iskeleden çok uzaklaşmamak adına durduğumda elini tutuyor olduğum Jisoo'da benimle birlikte durdu.
"Burası iyi mi? Çok mu yoruldu, neden söylemedin daha geride bir yerde dururduk."
Tatlı telaşına karşı gülümserken, elini bırakıp yanaklarına çıkarttığımda kısa ama sıcak bir öpücük bırakıp geri çekildim.
"Sorun değil sadece kumda yürümek asfaltta yürümekten biraz daha zorlu."
Gülümseyerek geri çekildikten sonra elimdeki çantaları yere bırakıp kareli piknik çarşafını kumların üzerine serdim. Bu sırada Jisoo bana ayak uydurarak elindeki poşetleri çarşafın bir köşesine bırakarak içindekileri çıkartmaya başladı.
Yiyecekleri ve eşyaları yerleştirdikten sonra uzanan Jisoo'nun bacaklarına uzanarak sağımda duran meyve tabağından aldığım çileği ısırdım.
Jisoo ise beni rahatsız etmemeye özen göstererek uzandığı yerden kalkıp büyük bir güçle açtığı şarap şişesinden bir miktar elindeki kadehe doldurduktan sonra küçük bir yudum aldı.
Yüzündeki hoşnut ifadede göz gezdirdikten sonra şarap şişesine baktım.Siyah şişenin üzerine serilmiş altın renkli Pinot Noir yazısı içkiden anlamasam bile kalitesini gözler önüne sererken tekrardan Jisoo'ya döndüm. Yavaş yavaş şarabın kırmızısına bürünen dudakların, başımın ardındaki bacakların, çarşafın altından bedenime değen kumların hissi, dalgaların sesi, üstümde sana ait olan bir tshirt...
Kaliteli sayılmayacak iki genç kız ve kaliteli bir şarap şişesi.