°39 "Düşüş"

286 45 6
                                    

"Chaeyoung, Chaeyoung kalk."

Lisa şefkatli sarılmasıyla beni uyandırmayı denerken gözlerimi açmış ve aslında sürekli görüyor olmama rağmen ilk defa içinde yabancı hissettiğim odama bakmıştım.

Lisa ben etrafa garip bakışlarımı atarken kollarını üzerimden çekerek geri adımlamıştı.

"Sonunda, günaydın. Kahvaltı hazır gelecek misin?"

Gözlerimi ovuşturup kısa bir sürede kendimi ayılttıktan sonra başımı olumlu anlamda salladım.

"Düzgünce yemek yemiyor oluşun bizi endişelendiriyor, odandan da çıkmaz oldun."

"İştahım kapalı Lisa, elimde olan bir şey değil."

"Doktorun verdiği ilaçlar işe yaramıyor sanırım, tekrar kontrole gitmen gerekiyor."

Bir hafta önce düzenli olarak ilaç almaya başlamıştım, iştah kaybından dolayı. Ayrıca bir de uyku hapları... Onlar olmasaydı belki kafayı kırmış olabilirdim.

Her ayrılığımı bu şekilde haplarla atlatmak aslında güçsüzlüğümü yüzüme vuruyor gibi hissettiriyordu. Son ayrılığımdan bu yana seneler geçmişti ve ben dahil bir çoğu şeyin değiştiğini düşünmüştüm ama Jungkook ile iki hafta önce ayrıldıktan sonra hala aynı küçük liseli kız olduğumu farkettim.

Kendimi kötü hissediyordum; ne çok konuşasım, ne çok yiyesim, ne de çok uyanık kalasım geliyordu.

Uyuduğumda kötü hissetmiyordum, çünkü hiç bir şey hissetmiyordum bu yüzden sürekli uykuya sığınıyordum ve uykunun yolu ise uyku haplarından geçiyordu.

Hiç ağlamamıştım, Jungkook nasıl atlatıyor haberim yoktu. Ya da atlatabiliyor mu...

Çünkü ayrılma kararını ortak alsak da o, ben kalmak istesem beni tutacaktı biliyorum. Fakat o kalmak isteseydi benim onu tutup tutmayacağım belirsizdi...

Kısmen ayrılan ve artık sevgisini 'kaybetmiş' olan taraf bendim ama neden üzülüyordum.

Ben de bilmiyorum. Evet Jungkook o sözleri sarfettikten sonra gerçekten sevmiş olsam bile sevmediğime inandırmıştı.

Ha bir de Jungkook'un fanlarından yediğim linçler vardı. Jennie Instagram hesabımın kapanmaması için uğraşıyordu ama bir grup insan tanımadığı birisiyle uğraşmayı bırakmıyordu.

Açıkçası umrumda da değildi. İnsanların ne dediği yani.

Şuan Jungkook'a nasıl olduğunu sormayı hakeder birisi de değildim. Sadece benden daha iyi olmasını umuyordum.

Lisa odamdan çıktıktan sonra yatakta bir süre daha kalıp ne kadar aşağılık bir insan olduğumu beynime kazıyarak güne başladım.

Mutfağa girdikten sonra kızların çoktan hazırlamış olduğu kahvaltı masasına baktım ve önümdeki sandalyeyi çekip oturdum.

Etrafa baktığımda bana ailemin evini aratmadıklarını bir kez daha hatırladım. Bu şekilde yavaşça gözlerim dolmaya başladı.

"Lisa."

Jennie iki hafta boyunca ağlayıp rahatlamamı beklemiştim ve sonunda ağladığımı gördüğünde ilk olarak Lisa'ya söylemeyi tercih etmişti.

Lisa bana baktığında ise utanarak pijamamın kollarıyla burnumu kapatıp göz yaşlarımı silmiştim. Lisa'nın tepkisi ise küçük bir köpek görmüş gibi ses çıkartıp kollarını açarak bana gelmesi olmuştu.

İkisi de yanıma gelip bana sarıldığında saçlarımın arasında bir kaç öpücük hissedip gıdıklanmıştım.

Berbat bir insan olabilirdim ama iyi arkadaşlarım vardı...

"Pekala artık kahvaltıya başlayabilir miyiz? İkinizin çocuğu gibi hissetmeme neden oluyorsunuz."

Jennie mutlu çığlığıyla ve Lisa'da gülümsemesiyle sandalyelerine döndüler.

"Tamam, afiyet olsun herkese."

Her zaman olduğu gibi Jennie'nin hazırladığı kahvaltıya hevessiz bir şekilde başlarken gözümden bir kaç damla yaş daha süzülmüştü fakat bu sefer kimse görmemişti.

Günlerdir camdan dahi pek bakmadığım aklıma gelmişti. Kızlar bir şeyler yapmam ve ya dışarı çıkmam için sürekli beni teşvik etmeye çalışıyordu ve bende yatağıma çakılı kalmak istiyordum.

Sanırım biraz dışarı çıkmamın vakti gelmişti.

Kahvaltıdan sonra kızlara dışarı çıkmak istediğimi söylediğimde ikisinin yüzündeki komik ve garip ifadeyi es geçerek odama ilerledim.

Saçlarımı iki hafta önce kahverengi yaptığımdan beri dış görünüşümle ilgilenmiyordum. Zaten kendi rengime boyama nedenim bu yüzdendi. Pembe renkli saçlarım oldukça vakit harcayan bakımları ihtiyaç duyuyordu ve ben kimi zaman saçlarımı yıkamaktan bile aciz olabilen bir hale gelmiştim.

Odama gittikten sonra üstüme rahat bir şeyler giyip saçlarımı topladıktan sonra sonunda dışarı çıkabilmiştim.

"Seni yaramaz küçük bir çocuk gibi sevebilirim Chaeyoung, bıkabilirsin ama izin verirsen bunu sonsuza kadar yapabilirim."

"Seni seviyorum Chaeyoung, küçük bir çocuk olduğun zamanki gibi seviyorum seni."

Dışarı çıktığımda sebepsizce aklıma gelen iki farklı insanın sözleri gülümsetmişti, birisinin üstünden mevsimler geçmişti. Beni çocukmuşum gibi sevdiğini söylüyordu, diğeri ise çocuk gibi sevdiğini.

Hangisi daha güzel olmalıydı?

Zaman geçtikçe kendimi kimsenin hayatına girmemesi gereken bir tümör gibi hissediyordum.
Bu yüzden odama gidip sonsuza dek orada durmak istiyordum.

Ve şimdi kimseye zarar vermemek için tünörümle baş başa bir parkta oturup zihnimi eskitmesine izin veriyordum. Kemiklerim paslanıyor ve kalbim yosun tutmaya başlıyordu.

Kalpler de yosun tutardı nasılsa...









Romeo and Juliet❞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin