"Ve İşte Her Şey Böyle Oldu" Final: Part/1

352 37 4
                                    

   Her gün olduğu gibiydi, buz gibi ayazı ile bana günaydın diyen bir kış günüydü. Haftasonuydu, kursa gitmek için son hazırlıklarımı yapıyordum. Haliyle kızlar hala sıcak yataklarının içindeydi bu yüzden onları kıskanıyordum ama tabiki de öğrencilerin yüzünü görecek ve onlara yeni şeyler öğretecek olmanın heyecanı asla gitmiyordu. Paltomu giydikten ve eşyalarımın son kontrolünü yaptıktan sonra nazikçe kapıyı açtım, kızları rahatsız etmezsem güzel bir haftasonu uykusu çekebilirlerdi.

Sonrasında dışarı çıktım, sokağa ilk adım attığımda sert bir soğuk yüzüme çarptı. Adımlarımla daha da güçlenen soğukla birlikte atkımı burnumun üstüne çektim. Bir şeyler dinleme kaygısından çok kulaklarımı soğuktan korumak adına kulaklıklarımı başımın üstündeki yerine yerleştirdim. Durgun bir sabahtı, soğuktan fazla pek bir şey düşünmüyordum. Botlarım yerde kalan kar birikintileriyle ıslakmış gibi kirli bir görüntüye bürünmüştü. Metro istasyonuna inen merdivenlere vardığımda yavaş ve temkinli adımlarla aşağı indim. Kesinlikle popomun ya da yüzümün üstüne düşüp bir yerlerimi kırmak istemiyordum, en çok korktuğum şeylerden birisiydi. Gelecek olan metroya iki dakika kaldığında kulaklığımdan kısık sesle bir müzik açtım. Ben bunu seçene kadar metro gelmiş ve kapılarını açmıştı, çoğu işe gittiğinden dolayı kalabalık olan insan topluluğuyla birlikte ağır adımlarla metro kapısından içeri girdim. Soğuktan kurtulan bedenim sıcağı hissetmesiyle titremişti. yerler dolduğundan dolayı ayaktaki kalabalık toplanmadan kendime köşede bir yer edindim. Yolculuk sırasında uyandığımdan beri ilk kez telefona düzgünce bakabilme şansım olduğunda gülümsememi sağlayan bir günaydın :)  mesajımın olduğunu görmüştüm. Aynı şekilde karşılık verdikten sonra müziğimi açarak yolun keyfini çıkardım.

Sarsıntılı ve sıkışık metro dakikalarından sonra kendimi tekrardan dışarının soğuğuna attım.
Bu gün son tam provamızı yapacaktık bu yüzden diğer çocuklar gibi heyecanlıydım. İki gün sonra benim öğretmenliğimde gerçekleşen ilk tiyatromuz sergilenecekti. Salonun kapısını açtıktan sonra içeri girdiğimde erken gelenlerle karşılaşıp şaşırdım.

"Günaydın erkenci kuşlar."

"Günaydın Bayan Park."

"Kahvaltı yaptınız mı çocuklar?"

Ellerindeki kağıtlara bakan Yeonjun ve Hwan'a baktım. Bir kaç saniye birbirleriyle bakışıp kararsız bakışlar attıktan sonra başlarını iki yana salladılar.

"O zaman yan taraftaki kafeye gidelim, size sıcak kahve ve kruvasan ısmarlayayım. Oranınkiler çok lezzetli."

Hevesli bir şekilde başlarını salladıklarında gülümsedim ve sadece cüzdanım ile telefonumu alıp çocuklarla birlikte salondan çıktık. Hemen bitişiğinde olan kafeden içeri girdik.

"Reçelli olanı tavsiye ederim, sabah saatlerinde çok güzel gidiyor."

Masaya oturup siparişlerimizi verdikten sonra yerinde kıpır kıpır oynayan çocuklara baktım.
Yeonjun ve Hwan lise üçüncü sınıftı ve ortaokuldan arkadaşlardı bu yüzden tiyatro salonu içerisinde birlikte hareket ederlerdi. İkisi de örnek öğrencilerimdendir. Yeonjun kimi zaman çok hiperaktif olup grubun konsantresini dağıtabiliyordu fakat işini ciddiye aldığını bildiğim için eğlencesine hiç engel olmamıştım. Hwan daha sakindi, müziğini dinleyip kenarda çizim yapmayı severdi, yaşıtlarına göre de oldukça oturaklı şirin bir kızdı. İkisi de birbirlerinden farklı oldukları yönleriyle birlikte bir tam oluyorlardı.
Öğrencileri gözlemlemek bu süreçte en sevdiğim şey olmuştu diyebiliriz.

Kruvasan ve kahvelerimiz geldiğinde sohbet eşliğinde kahvaltımızı ederken telefonumun zil sesiyle sustum.

Jisoo arıyordu, günaydın mesajından sonra sabah araması beklememiştim.

"Alo?"

"Chae senden çokk önemli bir ricam olacak. Fakat bir kaç saatliğibe tiyatro salonundan ayrılman gerekiyor, acil bir işin yoktur umarım çünkü tek isteyebileceğim kişi sensin."

Yeonjun ve Hwan'a baktıktan sonra tekrar telefona döndüm. Sanırım bir kaç saat tiyatro salonunda kendileri durabilirlerdi. Jisoo'yu geri çevirebileceğimi hiç mi hiç sanmıyordum.

"Tamam, tamam bir kaç saat durabilirler."

"Gerçekten çok teşekkür ederim, ***** **** adresine gidip oradan alman gereken iki dosya var. Onalrı aldıktan sonra tiyatro salonuna geri dönebilirsin ben senden gelip alırım ama dosyaları oraya gidip almak için şuan vaktim yok, o saate kadar önemli bir toplantım var."

Sesi acele eder gibi çıktığı için durumun ciddi olduğunu düşünüp hemen kalktım.

"Tamam, şimdi kalkıyorum."

"Birazdan sana adresi unutmaman için yazarım. Kendine dikkat et."

"Pekala, sen de dikkat et görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra Yeonjun ve Hwan'a durumu açıklayıp salona döndüm ve eşyalarımı aldıktan sonra tekrar dışarı çıkıp metroya yöneldim.

Özellikle Hwan'ın öğrencilere göz kulak olması için onu tembihlemiştim. Onları arkada bıraktığım için huzursuzdum bu yüzden sadece hızlıca dosyaları alıp dönmeliydim. Metroya atlayıp adrese en yakın durakta inip oradan taksiyle gitmeyi planlıyordum bu yüzden geldiğim metro istasyonuna geri yürümek zorunda kaldım.

Keşke bunu sabah söyleseydi bu kadar uğraşmaz ve çocukları yalnız bırakmak zorunda kalmazdım diye düşündüm.

Durağa vardığımda inip ilk bulduğum taksiye binerek yeri adresi gösterdim. Vardığım konum beni büyük bir şirket binasına getirmişti. Ne yapmam gerektiğinden emin değildim sadece içeri girdim ve girişteki görevliye yöneldim.

"İyi günler beyefendi. Kim Jisoo adına geldim, kendisi alınması gereken iki dosya olduğunu söylemişti."

Masadaki görevli başını salladıktan sonra çekmecelere baktı. Bir kağıt çıkartıp gözüyle bütün kağıdı kontrol etti.

"Dosya odası yukarıda o yüzden ben size yardımcı olayım."

"Pekala, çok teşekkürler."

Diyerek peşinden asansöre gittim.
İki kat yukarı çıktıktan sonra koridorun ilerisindeki bir kapıya ilerleyip önünde durduk.

Elinde onlarca anahtarın olduğu bir anahtarlık aldığında gözlerim açıldı, karıştırmadan kapıyı bir kerede açmıştı.
Ben olsam kesin karıştırırdım.

İçerisi arşiv gibi bir yerdi, dosyalı raflardan ve çekmecelerden oluşuyordu.
Ben etrafa bakarken elime iki dosya tutuşturan adama teşekkür edip odadan çıktım.

"İyi günler, teşekkür ederim tekrardan."

Binadan çıkıp tekrardan bir taksi bulmam yoğunluktan dolayı dakikalarımı almıştı fakat sonunda birine atlayıp metroya gittim.

Metro yoğunluk saati yüzünden tekrardan sabahki kalabalığına ulaşmıştı. Kalabalıkla içeri girip yolculuk için kendime bir yer buldum.

Bir kaç durak sonra herkes yaptığı şeyi bıraktı ve konuşmayı kesti. Kulaklıklarımı çıkartıp etrafa bakındım.

Metro durak olmayan bir yerde durmuştu. İnsanlar da benim gibi ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Sonra anons sesi duyuldu.

"Sevgili yolcular, teknik bir arızadan dolayı yarım saat kadar metro duraklatılmıştır. Lütfen çocuklarınızı ve kendinizi kapılardan uzak tutun ve hiç bir kapı ve ya camı açmaya çalışmayın."

Endişelenerek telefonu elime aldığımda çekmediğini gördüm. Yarım saat bu kalabalığın içinde benim için zor geçecekti, şimdiden yere oturmak istiyordum çünkü bunalmaya başlamıştım bile...


Part/1 Son

Romeo and Juliet❞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin