"Merhaba Chaeyoung, uzun zaman oldu seni görmeyeli. İlk karşılaşmamızın metroda olmasını istemezdim... uzatmayacağım, sadece lütfen benimle buluş ve söyleyeceklerimi dinle. Birazdan atacağım adreste yarın 12.00'da seni bekleyeceğim."
Yol boyunca aynı mesajı tekrarlayıp durmuş ve gitmeye nasıl karar verdiğimi düşünüp durmuştum.
Neden böyle olduğunu bilmiyordum. Ne yapacağımı o kadar bilmiyordum ki kimseye Jisoo ile buluşmaya gideceğimi söylememiştim.
Günlerden çarşambaydı. Jisoo'yu geçen haftasonu görmüştüm ve bir gün sonra bana instagramdan yazmıştı. Beni nasıl bulduğunu bile bilmiyordum.
Hesabına baktığımda Jungkook'u da takip ettiğini gördüm.
Yani bizi biliyordu...Peki şimdi ne olacaktı? Ne diyecekti bana?
Üzerinden iki yıldan fazla bir zaman geçmişti.
Henüz çok toydum bu yüzden Jisoo beni hayatım boyunca en çok üzmüş kişiydi. Beni acımasız bir şekilde boşluğa atarken ne düşündüğünü hiç bir zaman öğrenememiştim.Söylemek istediği şeyi duymak istediğim için gidiyordum. Başka bir nedeni olamazdı.
Kafenin kapısından içeri girdiğimde masalarda göz gezdirdim ve Jisoo'yu aradım.
Ortalarda bulunan iki kişilik bir masada oturduğunu gördüğümde yanına ilerledim.Garip hissediyordum ve ne yapacağımı bilmiyordum.
Beni gördüğünde ayağa kalktı, yüzündeki ifade pek anlaşılmıyordu fakat kesinlikle kötü görünmüyordu.
"Merhaba."
Yavaşça eğilerek birbirimizi selamladıktan sonra oturduk.
"Nasılsın?"
Meraklı bir yüz ifadesiyle cevabımı beklerken garsona seslendi.
"Olabileceğim kadar iyiyim teşekkür ederim..."
"Bir şeyler söylemek için seni bekledim. Ben soğuk kahve alayım."
"Soğuk çay lütfen, yanında bir kaç dilim limon getirirseniz sevinirim."
Garson gittikten sonra tekrar bana döndü.
O zaman baktığımda neredeyse hiç değişmemiş olduğunu gördüm. Saçları hala siyahtı sadece biraz daha kısalardı ve giyim tarzı da ona ait görünüyordu.
Düşüncelerimi okuyormuş gibi beni dikkatle izlediğinde gözlerimi kaçırarak çantamı sandalyenin yanına astım.
"Aynısın."
Dedi.
"Sadece biraz daha farklı görünüyorsun."
"Sen hala aynısın."
Diyerek sıkıcı sayılacak bir tavırla cevap vermiştim.
"Neler yapıyorsun peki?"
Ses tonumu değiştirerek konuyu devam ettirerek oluşacak garip sessizliği engelledim.
"Psikiyatrist olarak hastanede çalışıyorum. İşimden memnunum, onun dışında bir şey yapmıyorum. Buralarda oturuyorum. Sen?"
"Tiyatro okuyorum, kızlarla birlikte kalıyoruz."
"Sahi, onlar nasıl?"
"İyiler, araları da iyi. Onlar birlikte başka bir üniversitedeler, birlikte anlaşıyoruz işte."
"Sevindim."
Bu sırada gelen garsonla birlikte ikimiz de sessizleşip içeceklerimizi önümüze çektik.
Her saniye dejavu yaşıyormuş gibi hissediyordum. Jisoo'nun benden ayrıldığı günle aynı gibiydi. Garip gergin bir hava ve bir kafe.
Soğuk çayı yudumladıktan sonra bir kenara koyarak Jisoo'ya döndüm.
"Ne anlatmak istiyorsun?"
Belki kaba sayılacak bir cümleydi fakat ortaya tavrımı koymaya ve buraya sadece onu dinlemeye geldiğimi anlatmaya çalışıyordum.
Kahvesini bir kenara iterek küçük bir öksürükle boğazını temizledi.
"İlk olarak söylemek istediğim başka şeyler var. Yıllar önce o şekilde gidişimin kesinlikle haklı olmadığını biliyorum, bunun için özür dilerim... Hiç bir zaman duygularını kullanmadım ya da bunun hakkında sana yalan söylemedim. Yaşadığımız her şeyin gerçek olduğuna inanabilirsin. Neden gitmem gerektiğini anlattığımda bana katılacağını düşünüyorum... "
Ve tek tek bana her şeyi anlattı.
Onlar küçükken babasını nasıl kaybettiğini, yıllar sonra annesinin yeni birisiyle evlenip benimle tanıştığı mahalleye taşındığını. Annesi ve kardeşleriyle birlikte üvey babasından nasıl şiddet gördüğünü. Üvey babasının intihar süsü vererek annesini nasıl öldürdüğünü...
Küçükken bana veda edip başka bir yere taşındıklarında anneleri öldürülmüş ve bundan sonra da onlar yetimhaneye gönderilmişti.Bu sırada ise üvey babası Jisoo'dan intikam almak için kardeşlerini yıllarca evlat edinmeye çalışmış çünkü annesinin ölümünü bir tek Jisoo görmüş ve cezasını alması için oldukça çabalamış fakat sonunda kıl payıyla kurtulmuştu.
Jisoo bu yüzden derslerinde yüksek puanlar almak için çok çalışarak yüksek puanlı bir üniversiteye giriş yapmış ki kardeşlerini yanına alabilsin. Yirmi yaşında tekrardan dava açarak adamın hapse girmesine neden olmuş ve kardeşlerini yanına almış. Davanın bu şekilde başarıyla sonuçlanması benden ayrıldıktan altı ay sonra gerçekleşmiş.
Ayrılmasının sebebi ise tamamen üvey babası tarafından tehdit edilme olasılığımış. Jisoo'nun dediğine göre böyle hassas olduğu bir dönemde her şeyi benmişim ve benimle tehdit edilirse altüst olup başarısız olabilirmiş. Bu yüzden beni sürüklemek, davayı ve kardeşlerini kaybetmek yerine tek seçeneği olarak benden uzaklaşmayı seçmiş. Buna itiraz edeceğimi bildiği içinde bana anlatmamış...
Onu hiç kesmedim ya da fikrimi belirtmedim, sadece dinledim.
Konuşması bittiğinde ise bütün yaşananları baştan düşünerek olaylara farklı bir açıdan baktım.Yaşadıklarımı ve o gittikten sonraki bütün günlerimi tekrar düşündüm. Burada ki kimse suçlu değildi. Fakat o gittikten sonra aylarca onu suçlayarak kendimi rahatlatabilmiştim. Bir kaç ay ayakta durabilmek için ilaçlar kullanmıştım ve şimdi bütün bu yaşadıklarım için suçladığım kişinin aslında suçlu olmadığını öğrendikten sonra içimde koca bir boşluk oluşmuştu.
Garip bir şekilde rahatlamış hissediyordum ve tamamen isteğim dışı ağlamaya başlamıştım. Bütün bedenim kendimi aşağıya sallandırmışım gibiydi, sanki hareket edemeyecekmişim gibi.
Ellerini omuzlarıma koyduğunda kolunu tuttum.
"Özür dilerim, sana karşı çok hatalıyım biliyorum."
"Özür dilemene gerek yok. Senin adına sevindim, umarım kardeşlerin iyidir."
"İyiler evet... Çok iyiler, hep seninle tanışmak istemişlerdi... Fakat pek mümkün değil sanırım."
Bunlardan yarım saat kadar sonra kafeden çıkarak ayrılmıştık.
Eve dönüş yolu bir çoğu şeyin üzerinde düşünmem için bana vakit kazandırmıştı.