BÖLÜM 21 │ "ÖLÜM"

5.5K 206 8
                                    

Derin nefesler almaya çalışıyordum çünkü sakinleşmek adına bildiğim tek yol buydu. İnsan başına kötü bir şey gelecek diye korkar, hak etmediği bir şey olduğu zaman öfkelenir, doğru olmayan bir şeyler duyduğu zaman sinirlenir, yüzünü güldürecek bir olay olduğu zamanda sevinir.

Benim nefes alamamam, bu duyguların hiçbiriyle bağdaşmıyordu. Gözlerini bana dikerek baktığı zaman başıma kötü bir şey gelecek diye korkuyordum, sadece kendisini düşünüp ona göre hareket ettiğinde öfkeleniyordum, sırf onun istediği gibi olmadı diye bencilce davrandığı zaman sinirleniyordum. Onun yakınında olduğum zaman, o benimle temas ettiği zaman; onun kokusu burnuma dolduğu zamansa seviniyordum. Ve daha kötüsü; bütün bunların hepsi, aynı anda oluyordu.

Arkamdan geleceğini biliyordum. Bu yüzden salonun dış kapısının ordaki kızlar tuvaletine kendimi attım. Sonuçta burada beni bulması imkansızdı, değil mi?

Değil.

Ellerimi mermere dayadım ve derin nefesler almaya devam ettim. Tuvaletin kapısı öyle bir hızla açılmıştı ki bir an ürktüm. İçeriye giren, Tuğra'ydı. Lanet olsun. Burası kızlar tuvaletiydi be!

Bakışlarını üzerime dikti. Tek eliyle kolumdan tuttu ve sanki bezden yapılmış bir bebekmişim gibi beni kapının önüne sürükledi. Ne halt yediğini tabi ki soruyordum ama hiçbir şey söylemiyordu. En son umut olarak, "Çantam musluğun yanında kaldı!" dedim. Belki inanıp yavaşlamasını umdum ama, "Az önce kollarımdaydın, herkesi kendin gibi gerizekalı zannetme." diye karşılık verdi. Bunun üzerine, bir anlığına bütün aklımı yitirdim ve... Tükürdüm. Tam. Suratının. Ortasına.

Bir anlığına duraksamış bile olsa kolumu bırakmak bir kenara, daha sıkı kavramaya devam etti. Ağzını açtı, inanamayan gözlerle bana baktı ve baş parmağıyla suratını sildi. Suratını suratıma iyice yaklaştırdı. Yaklaşık on beş saniye gözlerimin içine baktı, belki de hayatımdaki en uzun saniyelerdi. Öldürücü bir fısıltıyla, "Daha önce de söylemiştim. Erkeklerle tuhaf bir yakınlaşma anlayışın var." dedi. Ben hayatımda bu kadar yüzsüzünü, görmemiştim. "Utanmasan yarabbi şükür diyeceksin be!" diye bağırdım. Neşeden çok uzakta bir kahkahayla, "Halbuki bir kaç hafta önce bu işlemin bu şekilde olmadığını çok net gösterdiğimi hatırlıyorum." Öpüşmemizden bahsediyordu. Bu konuyu kapatmaya hiç mi hiç niyeti yoktu. Gerçi ben ne bekliyordumki? Önümde canlı kanlı bir kanıt vardı; o da Rana. Ona yaşattıkları ortadayken, bizzat kendim şahit olmuşken ondan ne bekliyordum? Gözlerine hayretle baktım, bu sırada beni peşinden sürüklemeye devam ediyordu. "7 Şubat." dedi yüksek bir sesle. "Tarih mi tutuyorsun?" diye karşılık verdim ama söylediğim an pişman oldum. Tamda tahmin ettiğim gibi, "Tutuyorum. Ama seninle öpüşmenin tarihini değil, Asena'nın doğum gününün tarihini tutuyorum." dedi. O cümlelerini bitirdiğinde kapıya çoktan gelmiştik ve verebileceğim hiçbir cevap yoktu. Bu yüzden kolumu hızla çekip ellerinden kurtuldum ve salona girip masamıza doğru ilerledim.

*

Kim nişanını hafta içi yapardı ki? Yorgunluktan geberiyordum, okula gelebilmek için resmen kendimi yataktan sürüklemiştim. Açıkcası bu sıralar gerçekten çok yoruluyordum ama dinlenmek için hiçbir fırsatım olmuyordu. Bir kaç gün üst üste böyle geçince hiç katlanılmaz bir hal alıyordu. Daha kötü bir haberse, ilk ders bedendi...

Yavaş adımlarla spor salonuna girdim ve duyduğum seslerden sonra durakladım. Tam salonun boş olduğunu düşünüyordumki, "Sonuçlarını hiç mi düşünmedin lan!" diye bağırıyordu birisi. Bu ses Onur'un sesiydi. Aslında kendimi göstermek niyetindeydim, insanları gizliden gizliye dinlemeyi pek sevmezdim ama Rana'nın ağzından Tuğra'nın adını durunca olduğum yerde durdum. "Tuğra beni düşünmüş müydü Onur? Söylesene!" Rana'da aynı tonlamayla Onur'a bağırıyordu. Onur salonu inletecek kadar çok bağırarak, "Lan sen ne bok yediğinin farkında mısın? Utanmadan bir de ağladın be, zırıl zırıl ağladın o gün, yalan mı lan? Cevap ver!" Biraz daha yaklaşıp surat ifadelerini de görmek istiyordum ama cesaretim yoktu. "Ölseydi ne olacaktı lan, benim kardeşim o gün orada ölseydi ne olacaktı?" Onur bu sefer bağırmamıştı. Ölüm mü demişti? Yoksa ben mi yorgunluktan yanlış duyuyordum? "Ona bir şey olmuyor Onur, hiç kimseye bir şey olduğu yok anlıyor musun? Ne oluyorsa bana oluyor! Baksana halime, yine bana oluyor!" dedi ve ağlamaya başladı Rana.

Neyden bahsettiklerini bir türlü anlayamıyordum. Bir adım daha ilerledim ve yüzlerini görmeye çalıştım. Tam bu sırada Onur Rana'nın çenesini sert bir şekilde kavradı.

"Oturup düşün Rana, ne bok yedim de bana bunlar oluyor diye, oturup düşün. Yoksa ölümlerden ölüm beğen, Fulya Teyze'ye mi söyleyim seni bu okuldan alsın, Tuğra'ya mı söyleyim, ki kendisi senin kadar korkak değildir, seni o motorun insafına bırakmadan parçalarına ayırsın?"

Motor. Tuğra'nın kaza yapmasıyla Rana'nın bir ilgisi vardı, Onur'un kast ettiği şey tam olarak buydu.

Rana imalı bir şekilde sırıtarak, "Asena'ya söylesene. Bence biricik aşkına zarar verdiğim düşüncesiyle, en ağır cezayı bana o ödetir." dedi. Bunun üzerine Onur'un suratında tiksintiye dönüşen bir ifade belirdi. Bir an doğru kelimeyi arıyormuş gibi duraksadı ve, "Siktir ol git lan." diyerek Rana'yı itti. Hızlıca adımlarını çıkışa doğru yönlendirdiğini anlayınca kızlar soyunma odasının olduğu koridora kendimi ittim. Onur'un kapıyı sertçe çarpmasından çıkan sesle, Rana'nın hıçkırıkları duvarlara çarparak birleşti ve bütün salonu doldurdu.

Çok saçmaydı, Rana bunu neden yapmış olabilirdi ki? Tamam, belki bir çok sebebi vardı, belki Tuğra'nın geçmişte yaşattığı o gece en büyük etkendi. Ama neden şimdi?

SERT KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin