Günlerdir gözüme uyku girmiyordu.
Bir haftadan fazla olmuştu ve ben hiçbir şey yapamamıştım.
Korkuyordum.
Bir gün bunun olacağını çok iyi biliyordum. Ve sürekli ertelemeyi ben tercih etmiştim. Eğer ilk öğrendiğim zaman hiç beklemeden her şeyi Tuğra'ya anlatabilseydim, belki de karşısına çıkabilecek cesaretimde olurdu.
Ne kendime ayıracak vaktim ne de Tuğra'nın yanına gidebilecek gücüm yoktu. Ben de günlerce Seher'in yanında kalmıştım. Onun acısıyla kendi acımı unutmaya çalışmıştım, işe de yaramıştı ama artık ertelemekten çok yorulmuştum. Zaten başıma ne geldiyse, ertelemekten gelmişti ve ben artık daha fazla kaçamayacaktım.
Onur basit bir şey olduğunu, aralarında halledeceğini söylese de müdür, okulda kavgaya göz yumamayacağını söyleyerek Tuğra'ya uzaklaştırma cezası vermişti. Buna gerek yoktu, Tuğra'yı tanıyorsam eğer zaten okula uzun bir süre uğramayacaktı. Sadece sicili biraz daha kirlenmişti, o kadar.
Tuğra'nın nerede olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Gidebileceği her yere bakmıştım, ama hiçbir yerde bulamamıştım. Defalarca bekar evine gitmiştim ama orda da yoktu. En son gittiğimde karşı komşusu kim olduğumu sormuştu. Ben de tıpkı Tuğra'nın benim evimde yaptığı gibi onun sözlüsü olduğumu, günlerdir ulaşamadığımı söylemiştim. Yaşlı kadın bir dünya nutuk çektikten sonra numaramı almıştı, bir haber olursa beni arayacaktı ama günlerdir arayan yoktu. Onur, Feridun Amca'yla da konuşmuştu ama, oradan da hiçbir haber çıkmamıştı. Ciddi ciddi polise gitmeyi bile düşünmüştük, ama ailesi panik yapmadıkça bizimde elimizden bir şey gelmiyordu. Tuğra onlara bu tarz şeyleri çok yaşattığı için, rahatlardı ama benim daha fazla dayanacak gücüm kalmamıştı.
Odamı toparladığım sırada tüm bunları düşünürken cebimdeki telefonun titremesiyle duraksadım. Telefonu cebimden çıkarınca ekrandaki numaranın tanıdık olmadığını gördüm. Tuğra olabileceğini düşünüp hızlı hareketlerle ekranı kaydırdım ve telefonu açtım. "Efendim?" dedim çekingen bir ses tonuyla. Karşıdan sert, kendinden emin ve hiçte tanıdık olmayan bir ses tonu "Kimsin sen?" diye sordu. Hiç duraksamadan, "Beni arayan sensin. Kim olduğumu mu soruyorsun?" dedim. "Valla küçük kuzenimin sözlüsünün kim olduğunu bilmememe, ben de en az senin kadar şaşırdım." dedi. Küçük kuzenim mi? Sesimin net çıkmasına özen göstererek, "Kim olduğunu söylemezsen suratına kapatacağım." dedim. Kapatamazdım, çünkü Tuğra'yla ilgili bir haber geleceğini az çok tahmin ediyordum. Yine de gözdağı vermenin bir faydası olabilirdi. Karşı taraf derin bir nefes aldıktan sonra, "Ben Yağız Güntekin. Tuğra'nın kuzeniyim. Şimdi yenge hanım, siz kimsiniz acaba?" dedi. Tam o sırada elimi kolumu nereye koyacağımı bilemediğim için kendi etrafımda dönerek garip hareketler yapmaya başladım. "Ben.. Tuğra'nın arkadaşıyım." dedim. Yağız, "Ben de öyle olduğunu umuyordum." diye karşılık verdi. "Numaramı nereden..." diye başladığım cümlemi yarıda kesti ve "Yengem Tuğra'nın ortalardan kaybolduğunu söyleyince, tıpkı senin gibi gidebileceği yerlere baktım. Halamın anahtarından Tuğra'da olduğunu biliyordum, çünkü bende de var. Neyse, buradan bir haber çıkmayacak. Aklımda bir yer daha var. Oraya bakacağım." dedi. Bekar evi Tuğra'nın halasına aitti. Telefonda konuştuğumda Tuğra'nın kuzeni. Bir Güntekin'le daha tanışmaya mecalim var mıydı, hiç bilmiyordum.
"Bekle." dedim telefon suratıma kapanmadan önce. Yağız, "Evet?" diye karşılık verdi. "Ben de gelmek istiyorum." dedim. Karşı taraftan belli belirsiz bir gülme sesi geldikten sonra, "Ben hallederim, yenge hanım. Sen cici cici ödevlerini yap ve Tuğra için endişelenmeyi bırak." dedi. Ve telefon yüzüme kapandı.
*
Her ne kadar sesini duymak isteyeceğim en son kişi olsa da, Onur'u aramaktan başka çarem yoktu. Eğer Yağız'ın Tuğra'yı bulabilme ihtimali varsa, ben de orada olmak istiyordum. Göreceği ilk suratlardan biri olmak istiyordum. Yaptıklarımı telafi etmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERT KARANLIK
Novela Juvenil"En parlak yıldızlar bile, karanlık olmadan parlayamaz." 13/12/2014