Bu son
Nefesini tut ve ona kadar say
Dünyanın hareketini hisset ve sonra da
Kalbinin yeniden patlamasını duy
Gökyüzü yıkılsın,
Parçalandığında
Yüksekte dururuz
Ya da beraber yüzleşiriz
Bölüm Şarkısı : Adele-Skyfall
Arabaya geri döndüğümüzde derin bir nefes aldım. Arka koltuğa dilediğimce yayılmayı planlarken Tuğra'nın öne değil, benim yanıma geçtiğini görünce şaşırdım. Yine de hiçbir şey söylemedim.
"Telefonuna bakmayı dene." dedi Yağız. Tuğra ona cevap vermeden bana doğru döndü ve "Göstersene." dedi. Ne söylemek istediğini anlayınca cebimden telefonumu çıkarttım ve fotoğraf galerisine girdim. Bir şeyler bulduğumuzu fark eden Yağız, yönünü bana doğru çevirdi. Çektiğim fotoğrafı açıp telefonu ona uzattım. Yağız, fosforlu kalemle defalarca üzerinden geçilmiş tarih ve ucunda iğneyle tutturulmuş adresi okumak için fotoğrafı yakınlaştırdı. O an dikkatli bir şekilde değil de göz ucuyla baktığını fark ettim ama aldırış etmedim. Telefonu tekrar bana uzattıktan sonra önüne döndü ve "Bir ev adresi." dedi. Telefonu henüz ellerimle kavrayamamışken Tuğra bir hışımla çekti ve tuş kilidini tekrar açarak adresi okudu. "Burası tanıdık geliyor.." diye mırıldandı. Bunun üzerine Yağız, "Nereden bileceksin Allah aşkına?" diye sordu. Pekala, Yağız bugünlerde gerçekten gergindi. Sebebinin Asena'yla bir ilgisi olmadığını umdum. Tuğra, Yağız'ı yine umursamadı ve telefonu bana uzattı. Fotoğrafa tekrar baktım. Yazan tarih bundan üç gün sonrasını gösteriyordu ve semte bakılırsa villaların bulunduğu bir mekandı. "Bence yalnız olacak." dedim ve omuz silktim. Tuğra, "Hayır." dedi başını iki yana sallarken. "Bu semtteki evlerin büyüklüğünün haddi hesabı yok. O gece her ne planlıyorsa, ortamı kalabalık olacak." dedi. Ama ben öyle düşünmüyordum. Eğer bu kadar çok üzerinden geçtiği bir tarihse, ki takvimde böyle gözüküyordu, kalabalıkla bir alakası olmamalıydı. "Kalabalıkla ne işi olabilir ki?" diye sordum. Tuğra, "Tek kişilik bir işi olsaydı büyük bir yer seçerek kendini riske atmazdı. Tabi, bu geceden bir şey çıkacaksa. Belki elimiz boş döneriz." dedi. Söylediklerinin kafama yatmadığını belli edercesine yüzüne baktım. Bu hareketimden sonra, "İddiaya var mısın?" diye sordu. Ah, iddia ve Tuğra mı? Bazen o kadar uzun süre ciddi duruyordu ki, bu tarz şeyleri gerçek hayatta kullanmadığını düşünüyordum. Bunun verdiği neşeyle, "Varım." diye cevapladım. Oturduğu araba koltuğundan aşağıya doğru kaydı ve başını kulağıma hizzaladıktan sonra, "Eğer ben kazanırsam, vücudunda benim izim olacak." diye fısıldadı. Tam olarak neyden bahsediyordu? Ağzımı beş karış açtıktan sonra, gülümsememe engel olamadım ve "Bir şartla kabul ederim." dedim. Devam etmemi bekleyen gözlerle suratıma bakınca, "Benimde sende olacak." diye fısıldadım. Sonuçta karşılıklı olmalıydı, değil mi? "Tamam, kabul." diye başladı sözlerine. "Ama nasıl ve ne olacağına karışmayacağız. Anlaştık mı?" Bu, her ne kadar tehlikeli bir anlaşma olsa da eğlenceli bir hale getirebilirdim. Biraz duraksadıktan sonra başımı olumlu anlamda salladım.
*
O gün kağıtta yazan adrese gittiğimizde büyük ve havuzu olan bir villayla karşılaşmıştık. Mekanı gördükten sonra, buranın Tuğra'nın söylediği gibi kalabalık ortamlar için olduğunu anlasamda artık çok geçti. Böyle yerleri sadece dizilerde görebilirdim ama Tuğra için aynı durum söz konusu değildi. Bu konuda yanılmayacağını anlamalıydım. Arabanın içinde, belli bir mesafede evi uzaktan izlerken düşüncelerim doğrulanmıştı. Tuğra haklıydı. Tanıdık yüzler, zaman geçtikçe birer birer eve geliyorlardı ve büyük ihtimalle bu gece burası bir partiye ev sahipliği yapacaktı. Okulumuz bir devlet okulu olduğu için, böylesine bir evde bu kadar büyük bir partiyi düzenleyebilecek üç kişi vardı. Tuğra, Onur ya da Rana. Diğer ikisi olmadığını bildiğim için partinin Rana'ya ait olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Ve bu da neden davet edilmediğimizi açıklıyordu. Sessizliğin hakim olduğu ortamı bozdum ve "Buradan bir şey çıkmayacak." dedim. Basit bir parti olmalıydı ve burada işimiz yoktu. Tuğra, "Buraya daha önce geldiğime yemin edebilirim." dedi. Bu cümlesinin üzerine gözlerimi devirdim ama direksiyon koltuğunda otururken benden tarafa bakmadığı için görmemişti. "Bu partiye gideceğiz." diye devam etti sözlerine. Duymak istediğim en son cümle buymuş gibi dudaklarımı büktüm ve tam gözlerinin içine baktım. "Öyle bakmayı kes. Ayrıca kaybettin." dedikten sonra eliyle hala eve giriş yapan kalabalığı gösterdi. İddiayı kaybettiğim resmi olarak dile getirilince dudaklarımı daha da fazla büktüm. Kendinden emin duruşunun altında, gülüşünü saklamaya çalıştığını görebiliyordum. "Tamam." dedim en sonunda pes ederek. "Ne istiyorsan onu yap."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERT KARANLIK
Ficção Adolescente"En parlak yıldızlar bile, karanlık olmadan parlayamaz." 13/12/2014