Üzüntünün elleri burada değil
Sadece ışık bizi buradan kurtarabilir
Ve bu karanlığı aşmamızı sağlayabilir
Evimizi bulacağımız yere doğru
Bölüm Şarkısı : The Honey Trees-Find Home
Titreyen diz kapaklarıma "Koş!" emrini versemde bir işe yaramıyordu. Kendime gelip, gerçek hayata dönebilmek için anonstan sonra çalmaya devam eden müziğe konsantre olmaya çalıştım. Back to Black şarkısı araya girerken, Amy Winehouse'un umarsız ses tonu yavaş yavaş nefesimi düzene sokuyordu.
"Elindeki kağıdı ver."
Tuğra'nın sesi erkeksi ve itiraz istemeyen bir tondaydı. Kulaklarımın henüz dinen uğultusu, yeniden canlandı ve bir anlığına düşünemeden kağıdı havuza attım. Tuğra kaşlarını çatarak bir havuza, bir bana baktığı sırada ne kadar aptalca davrandığımı fark ettim. Bu hareketimle o kağıt parçası dikkatini daha da çok çekmişti. Ama babasının bir başkası, Onur'unda kardeşi olduğunu asla böyle öğrenmesine izin veremezdim. Henüz benim içinde çok yeni olan bu olayın ondaki etkisini tahmin bile edemiyordum. Babası zannettiği adamla yıllarca geçinememiş, emirler ve hak etmediği sözler duymuştu. Yeri geldiğinde dayak bile yemişti, bütün bunları bilecek kadar Tuğra'yı tanıyordum. Ve benim tanıdığım Tuğra bunu asla böyle öğrenmemeliydi. Paketi o değilde ben açtığım için sevinsem mi üzülsem mi bilmiyordum.
"Sen ne yaptığını zannediyorsun?" diye sordu Tuğra. Çenemin zangır zangır titrediğini o an fark ettim ve dişlerimi birbirine bastırdım. Kağıt parçası suyun içinde yavaş yavaş süzülüyordu. Bakışlarımı havuzdan çekip Tuğra'ya baktım. Gözlerimin tam içine bakınca, karşılaştığı surat ifadesinden sonra havuza doğru birkaç adım attı. Yüzümden bir şeyler okuyabilecek kadar beni tanıyordu ve bu hiç işime gelmiyordu. Eğer isterse atlayıp kağıdı alacağını biliyordum. Bu tarz şeylerde blöf yapmadığı tecrübeyle sabitti. Önünü kestim ve "Dövme yaptıralı bir saat bile olmadı. Suya değdiremezsin, sakın böyle bir şeye kalkışma." dedim. Boğuk bir sesle güldükten sonra, "Bana emir verebilecek konumda mısın, Ada? Neydi o kağıt?" diye sordu. Ses tonunun tenimi ürperttiği yetmiyor gibi bir de adımla hitap edince yerle bir olmak istemiştim. Düşünemiyordum ve bu yüzden de konuşamıyordum. İkimizin arasında sessizlik hakimken, az önceki şarkı çalmaya devam ediyordu. Müzik tempolu olsa da sözleri beni benden alıyordu. Bardaktan boşanırcasına yağmaya başlayan yağmur, etraftaki herkes gibi Tuğra'nında dikkatini dağıtmaya yetmişti. Yağmur yavaş yavaş değilde, bir anda ve hiddetli bir şekilde yağmaya başlamıştı. Tuğra, etrafına bakındıktan sonra, "Asena nerede?" diye sordu. Nereye kaybolmuştu bu kız? Yarım saat önce buradaydı. Cevap vermeme fırsat kalmadan ceketini çıkartıp omzuma sardı ve "Yürü." dedi.
Herkes yağmurun etkisiyle delirmiş gibi evin içine veya arabasına koşuştururken, benim hala bir gözüm kağıdı fırlattığım havuzdaydı.
*
Nihayet arabaya ulaştığımızda, ön koltuğa oturdum. Tuğra elleriyle saçlarını silkeledikten sonra cebindeki telefona uzandı. Birilerini arayıp bilgiler alırken tek bir noktaya odaklanıp öylece düşünmeye başladım.
%99,996
"Sen neredesin?" Tuğra'nın yükselttiği ses tonuyla irkildim ve kendime geldim. Asena'nın cırlayan sesi karşısında, telefonu kulağından uzaklaştırarak sesin kesilmesini bekledi. Telefonu tekrar kendine yaklaştırıp, "Bir daha sormayacağım. Neredesin?" dedi. Bu defa ses tonu daha da tehditkar ve sertti. Sebebinin suya fırlattığım kağıt olduğunu biliyordum ve bunun etkisinden uzun bir süre çıkacak gibi değildi. Hiçbir şey söylemeden telefonu öne doğru fırlatınca Asena'nın kapattığını anladım. Hemde Tuğra'nın yüzüne.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERT KARANLIK
Novela Juvenil"En parlak yıldızlar bile, karanlık olmadan parlayamaz." 13/12/2014