Yağız'ın "güvenlik" adı altında, beni kendi evine bırakmasını kabul etmek zorunda kalmıştım. Ev tahmin ettiğimden çok daha küçüktü, yalnız yaşadığını biliyordum ama bununda dışında da bu ev hiç Yağız'a göre değildi. Evinde henüz genç sayılabilecek bir yardımcısı ve onun yeni doğmuş bir erkek çocuğu vardı. Kadınla biraz sohbet edince -ismi Füsun'du- eşininde Yağız'a şoförlük yaptığını söylemişti ve evin bir odası da onlara aitti.
Füsun Abla, rahat edebilmem için beni misafir yatak odasına götürdü. Yağız, yarım saat önce yanımdan ayrılırken Tuğra'yı arayıp durumu bildireceğinden bahsetmişti. Acaba ne tepki verecekti? Asena'nın ona ne anlam ifade ettiğini çok iyi biliyordum. Belki de hesap sormayı, Asena bulunana kadar ertelerdi. Bütün bunları yataktan ayaklarımı sallandırıp düşünürken bebeğin ağlama sesini duydum. Bebeklere olan sevgim çok başkaydı. Garip bir şekilde onlarla çok iyi anlaşıyordum. Annesinin kucağında bile saatlerce susmayan bir bebeğin, benim kucağıma gelir gelmez sustuğu çok olmuştu. Anında ayaklarımı yere bastım ve odadan dışarıya çıktım. Sesin geldiği yer, çıktığım odanın tam yanındaydı. Kapıyı açıp yavaşça içeriye girdim ve beşiğe doğru ilerledim. Maviler içerisinde yatan ve ağlamaktan kızarmış olan bebeği dikkatle kollarımın arasına aldım. Aralık bıraktığım kapıdan telaşla giren Füsun Abla'ya elimle işaret yaptım. Bebeğin kollarımda güvenle yayıldığını ve çoktan sustuğunu görünce yüzündeki endişe silindi. Arkasına dönüp dışarıya çıktığını görünce pencereye doğru yaklaştım ve henüz kararmaya başlayan havayı izlemeye koyuldum. Kucağımda cennet gibi kokan bebeği pışpışlarken sakinleşebilmesi için Safe&Sound şarkısını söylemeye başladım. Derin bir nefes aldıktan sonra her şeyin iyiye gittiğini bir anlığına bile olsa hayal etmeye çalıştım. İşte huzur buydu.
Uykuya daldığına emin olduktan sonra, bebeği yavaşça beşiğine geri bıraktım. Arkamı dönünce, tam karşımdaki koltukta Tuğra'nın oturduğunu görüp irkildim ve dudaklarımdan küçük bir çığlık duyuldu. Bebeğin henüz uyuduğunu kendime hatırlatıp iki elimle ağzımı kapattım. Dakikalardır kendi sesimden başka odada çıt çıkmamıştı ve bir anda onu karşımda görmek beni ürkütmüştü. Tuğra bir ayağını öteki bacağının dizine atmış, eli çenesinde, tam gözlerimin içine bakıyordu. Bu bakışı tanıyordum.
"Uyuttuğun çocuğu geri uyandıracaksın." diye fısıldadı. Oturduğu yere doğru ilerledim ve hiç düşünmeden bileğinden tutup ayağa kaldırdım. Onu misafir yatak odasına doğru götürürken, "Ne yapıyorsun?" diye söylenmeye başladı. Odaya girip kapıyı kapattığımdaysa kolunu bir hışımla kendine doğru çekti. Neden bu kadar sert olmak zorundaydı? Hareketi üzerine bozulsamda umursamamaya çalışarak omuz silktim. Arkamı dönüp yatağın ucuna oturdum ve "Asena'dan haber var mı?" diye sordum. Asena'nın adını duyar duymaz surat hatları kasıldı. "Bilmiyorum." dedi gözlerini kaçırarak. "Yağız kendisi halletmek istiyor. Ben de onu rahat bırakıyorum." dedi. Yüzüme yayılmaya başlayan imalı gülüşü bastırmaya çalıştım. Onu tanıyordum. Çok iyi tanıyordum. Karışmak isteseydi, pekala karışırdı. Karışmamak kendi tercihiydi. Yağız falan hikayeydi.
"Çünkü Ada, aynısı bana olsaydı ben de tek başıma halletmek isterdim. Ona saygı duyuyorum." dedi. Tuğra'nın özel bir gücü varsa eğer, bu kesinlikle zihin okumaktı.
"Çabuk kabullendin bakıyorum." dedim fakat cümleyi kurduğum an pişman olmuştum. Kast ettiğim şey, Asena ve Yağız'ın ilişkisiydi ama başka bir yöne çok rahat çekilebilirdi. "Evet." dedi başını imayla sallarken. "Bu aralar öyle oldu."
Hiçbir şey söylemeden yatağa yattım. Ellerimi karnıma koyup, tavana dik dik bakmaya başladım. Bu sırada Tuğra'nın oturduğu koltuğa daha da yayıldığını fark ettim. Bir süre sonra sessizliği bozdu ve "İnkar etmedi, biliyor musun?" dedi. Başımı hafifçe kaldırıp ona doğru baktım ama o da tıpkı benim gibi tavana bakmaya başlamıştı. "Haber gelince tam konuşamadım, ama inkar etmedi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERT KARANLIK
Novela Juvenil"En parlak yıldızlar bile, karanlık olmadan parlayamaz." 13/12/2014