Basık duvarları ve bütün soğukluğuyla rüyamda gördüğüm o koridorun başındaydım.
Yine.
Bu sefer sağ tarafımda Onur vardı. Verebileceğim her türlü tepki için beceriksiz hareketlerle bir eliyle belimi kavrayan, Onur.
Asena, yine o koridorun sonundaydı. Tıpkı kabusta olduğu gibi. Kanlanmış zümrüt yeşili gözlerini bana çevirince ürperdim. Kabusta yaşadığım bir anın benzerini, bu kadar gerçekçi yaşıyor olmam korkutucuydu. İstemsiz olarak bakışlarımı avuç içlerime çevirdim ve kanı aradım.
Kanın kokusunu solumaktan, ilk defa bu kadar korkuyordum.
Bakışlarımı tekrar koridorun sonuna çevirdiğimde, Seher'in ayakta telaşlı adımlar attığını gördüm. Hep yaptığı gibi bir o tarafa, bir bu tarafa beceriksiz adımlar atıyordu.
Onur'un belimden beni hafifçe itmesiyle kendime geldim ve bu sefer yavaş hareketlerle ilerledim. Attığım adımlar bitmek bilmiyordu. Koridor uzadıkça uzuyor, rüyamdaki kesitler beynimde dönüp duruyordu.
Senin yüzünden.
Sanki attığım her adım, beni bu cümlelere yakınlaştırıyordu.
Ve bir an ne olduğunu anlayamadan, Asena kollarını boynuma doladı. Omzumdaki çantayı yere bıraktım ve belini kavradım. Uzun bir zamandır bu anı bekliyormuş gibi, "Nerdeydin sen?" diyerek hıçkırıklara boğuldu. Hiçbir şey söyleyemiyordum, sanki hareketlerim kısıtlanmıştı.
"Buradayım," diye mırıldandım sadece. "Buradayım. Sakin ol." Kollarından kurtulup elini tuttum. Sakin adımlarla onu bir yere oturtmayı becerdim ve ben de yanına bağdaş kurdum.
Onur, neyle karşılaşacağından emin olamadığı için birisini göndermek yerine beni kendisi almıştı. "Beni endişelendirdin," demişti. "Birilerinin sağlam kalması gerekiyor. Lütfen, Ada," demişti.
"Kızlar perişan halde," diye devam etmişti konuşmaya. "En azından senin sağlam durman gerekiyor. Olabilecek her türlü şeye karşı bizim sağlam durmamız gerekiyor..."
Arabada, "Kapat çeneni Onur!" diye bağırmıştım istemsiz olarak. "Hiçbir şey olmayacak. Destek bekliyorsun ama çocuk gibi davranıyorsun. Sakin kalmaya bak."
Onur her ne kadar erkeklikten yakınarak dik durduğunu iddia etse de, işte; bana yakınıyordu.
Benimse asla böyle bir hakkım yoktu.
Tuğra motosiklet kazası geçirmişti. Onur'un bahsettiği istikamete bakılırsa eğer, kazayı okula giderken yapmamıştı. Yol, okul yolundan çok farklıydı.
"Beni almaya geliyordu," dedi Asena ağlayarak. Ağlaması asla dinmiyordu, bazen hıçkırarak bazen sakin de olsa; asla dinmiyordu. "Dün gece beni aradı, sarhoş olduğunu anında fark ettim," dedi. "Son zamanlarda benimle hiç ilgilenmediğinden yakınınca, sabah gelip beni alacağını ve birlikte okulu asacağımızı söyledi." Bakışlarıyla etrafı taradıktan sonra elleriyle şakaklarını ovuşturdu. "Sana kendimi affettireceğim, demişti," cümlesini tamamlayamadan hıçkırığa boğuldu. "Anında kabul ettim. Onu çok özlemiştim. Beni aradığında saat gece yarısını çoktan geçmişti. Hatta ben uyumuştum, telefonun titreşimi beni uyandırdı." Nefesimi tutup, ağzından çıkan her kelimeyi dikkatle dinliyordum. "Bu yüzden sızıp kalacağını ve beni ekeceğini söyledim. O da, "Gerekirse uyumam," demişti. Allah belamı versin... Keşke uyumasını sağlayabilseydim." Asena bağırmasıyla avuç içlerini alnına geçirmesi bir oldu. "Benim yüzümden!" diye devam etti cümlelerine. Sanki kurduğu cümleler benim beynimde, "Senin yüzünden," olarak yankılanıyordu.
Tıpkı kabustaki gibi.
"Tuğra Güntekin'in yakınları mısınız?" diye sormasıyla hepimiz ayaklandık. "Ben kardeşiyim," dedi Onur, hiç tereddüt etmeden.
"Hayati bir tehlikesi yok. Kaskı olduğu için şanslı, başına bir darbe almamış. Sadece, kaburgasında çatlak var. Yine de her ihtimale karşı uyanık tutuyoruz," dedi. Asena sözünü keserek "Onu görebilir miyiz?" diye sordu heyecanla. "Şimdilik bu mümkün değil. Burada beklemenizin bir faydası yok. Tehlikeyi tamamen atlattıktan sonra da zaten bir süre uyutacağız. Geçmiş olsun."
*
Belirli bir noktaya bakarak hayatımın onunla dolu olan kısmını düşündüm. Yaşadığım duyguları belki de ilk defa beynimle değil, kalbimle sorguladım.
Bütün hayatım boyunca en sinirli olduğum anı düşündüm. Onun yüzündendi.
En heyecanlı hatıramı aklımdan geçirdim, yine onun yüzündendi.
Tutkudan kalbimin patlayacağını düşündüğüm saniyelerin sahibi, yine oydu. Beni öptüğünde yaşadığım duygu karmaşasını ve dudaklarımda atan kalbimi anımsadım.
Ve bir anlığına ortadan yok olduğunu düşündüm. Hiç olmadığını, hiç hayatıma girmediğini gözümde canlandırmaya çalıştım.
Olmuyordu.
Ne yaparsa yapsın, onun içinde bulunmadığı bir hayatı gözlerimin önüne getiremiyordum.
Seher'in önüme dikilmesiyle başımı havaya kaldırdım. "Biraz hava alması için Onur'u dışarı çıkartacağım," dedi. "Asena ağlamaktan helak oldu, uyudu. Yine de bakar ol." Bir cevap vermemi beklemeden arkasını döndü. "Seher," diye seslendim ve bakışlarını tekrar bana çevirdi Uzun denilebilecek bir süre bakıştıktan sonra, gözlerim dolmuştu. Onunsa dudakları birazda olsa yukarıya kıvrılmıştı. "İyi olacak," dedi.
O benden uzaklaşmaya devam ederken, ilk defa Seher'in o her şeyi anlayan bakışlarına şükrediyordum.
Başımı dizlerimin arasına çektim ve sessizce ağlamaya başladım. Gözlerimi kapatır kapatmaz, bir çift ela gözün imalı bakışlarıyla karşı karşıya geldim.
Neden ağlıyorsun, diye mırıldandım kendi kendime. Neden ağlıyorsun, Ada?
Sol tarafımda bir kıpırdanma hissedince başımı kaldırdım. Asena'nın yavaş hareketlerle yanıma çöktüğünü gördüm. "İyi olacak," dedim, Seher'in bana verdiği teselliyi tekrar ederek. Ama o beni duymazdan gelerek konuşmaya başladı. "Bu motoru aldığında," dedi ve duraksadı. Gözlerinin dolmasına engel olamıyordu. "Motoru aldığını ilk bana söylemişti. Bense ona çok kızmıştım, ciddi bir şekilde onu azarlamıştım," dedi ve gülümsedi. "Dikkatli birisi olmadığı için başına bir şeyler geleceğini söylemiştim. Neredeyse, dikkatli olması için yalvarmıştım ona. Ama hiçbir şey umrunda değildi. Öyle mutluydu ki... Onu daha önce ya da sonra öyle gördüğümü hatırlamıyorum." Asena'nın suratındaki ifadede, anlattığı şeyleri tekrar yaşıyormuş gibi bir hal vardı. "Beni umursamadığı için sinirlendim ve.. Lanet olsun. Trip attım," dedi. Onu kucağıma doğru çektim ve başını göğsüme yasladım. "Mesajlarına cevap vermeyi kestiğim ve telefonunu açmadığım için motorla evimin altına kadar gelmişti. Dışarı çık diye ısrar etti ve ben de söylenerek evden dışarı kendimi attım. Ama onu gördüğüm saniye bütün endişelerim kaybolmuştu. Bütün korkularım, sanki... Uçup gitmişti. Gözlerinin içinin nasıl güldüğünü sana anlatamam, Ada. Diyorum ya, onu daha önce hiç o kadar mutlu görmemiştim. O saniye yüzümü asmaktan vazgeçtim ve sevincine ortak oldum. Hatta daha sonra bu konuda kendimi birçok defa azarladım. Hala azarlıyorum..." Derin bir nefes alarak bakışlarını tavana çevirdi. "Koyu siyah motoruna Pars ismini koymuştu. Motosiklete isim verdiği için onunla dalga geçmiştim. Siyah leopar, kızım, demişti. Seni bununla uçurduğum zamanda böyle dalga geçebilecek misin acaba, diye sormuştu." Asena, neşeden uzakta olsa gülmeyi başarmıştı. "Haklıydım," dedi başını sallarken. "Başına bela açacaktı. Ama o an, unutmuştum işte. Boşver, demiştim kendi kendime. Boşver ve onun mutluluğuna ortak ol." Teselli konusunda berbat bir insandım. Sadece dinlemekle yetiniyordum. "Hayatımda varlığını hissedebildiğim tek erkek Tuğra. Ben onu kaybedemem. Karşıma yine o şekilde gelsin, bütün bu olanları yine unuturum." Sesi boğuklaştı ve henüz kurumamış gözleri tekrar yaşardı. "Onu çok seviyorum Ada, anlıyor musun? Ben.. Başka seviyorum."
Ah, hayır.
Hayır, hayır, hayır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERT KARANLIK
Novela Juvenil"En parlak yıldızlar bile, karanlık olmadan parlayamaz." 13/12/2014