Sen, sen,
Hepsi senin için
Yaptığım her şey..
Sana hep söylüyorum,
Seninleyken dünya cennet oluyor
Yapmak istediğin şeyleri söyle bana
Duydum ki kötü kızları severmişsin
Tatlım, bu doğru mu?
Bilebileceğimden daha iyisi,
Dünya iki kişiliktir derler
Sadece,
Eğer birisi seni seviyorsa yaşamaya değer
Bebeğim, sen şimdi yaşıyorsun
Bölüm Şarkısı : Lana Del Rey-Video Games
"Ben..." diye başladım cümleye ama devamını getiremiyordum. Ne söyleyebilirdim ki? Gözlerimi Asena'ya çevirecek gücüm yoktu. Ta ki o konuşana kadar. "Siz ikiniz... Dip dibe..." Sözlerinin devamını getiremiyordu. Tuğra kaskatı kesilmiş bir şekilde öylece duruyordu. Ne yapacağım veya ne söyleyeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu, bana yardım etmesini dilenir gibi Tuğra'ya bakıyordum. Gözlerinde tek bir şüphe yoktu. Hiçbir duygu yoktu.
"Şimdi, Asena..." Onur bunu söylerken ağzı hala açık olan Asena'nın yönünü değiştirip elini omzuna attı. Asena'nın bakışları üzerimizden çekilince birazda olsa rahatlamıştım ama bundan kaçış yoktu. Bunu biliyordum.
"Keşke ikinizden biri telefonunuza baksaydınız." diye söylendi Seher. Tuğra ve ben de anlamayan gözlerle ona bakınca, "Ne? Gerçekten bilmediğimi mi sanıyordunuz? Onur biz ayaklanınca, telefonuna gömülüp tonlarca mesaj attı. Onunda bildiğini anlamalıydım zaten." dedi Seher. Bunun üzerine ben de Tuğra'da telefonlarımızı cebimizden çıkarttık. Onur'un bir mesajı birazda olsa yüzümü güldürmüştü.
"Kırmızı alarm. Pardon, sarı olanından. Geliyoruz. Ellere kollara, ve tabi ki dillere hakim olun."
Marinada biraz ilerledikten sonra kayalıklardan birine oturduk. Seher ikimizden de ses çıkmadıkça konuşmaya devam ediyordu. "Böyle olmamalıydı. Neyi beklediniz ki bu kadar?" diye sordu. Tuğra sinirle ayağa kalktı ve, "Ne istiyorsunuz? Hangi birinizi memnun edelim? Öyle çok konuşuyorsunuz ki ne Ada ne ben birbirimizi duyamıyoruz artık. Biz birbirimizi duyamazken size ne söyleyelim lan?" dedi. Seher inanamayan gözlerle Tuğra'ya baktı ve, "Ben kötü bir şey söylemedim. Böylesi daha mı iyi oldu? Neyden korktunuz bu kadar?" Tuğra bileğimden tutarak beni de ayağa kaldırdı ve ellerini ellerime kenetledi. Hareketleri o kadar sertti ki parmak boğumlarımın kasıldığını hissedebiliyordum. "İyi baksana, Seher. Herhangi bir şeyden korkuyor gibi mi gözüküyorum?" dedi. Beni böylesine sahiplenmesi, bir yandan beni mutlu ederken bir yandan utandırıyordu. Her şey daha çok yeniydi ve işin aslı, Tuğra'yla biz birlikte değildik bile.
Seher bunun üzerine, "Ne haliniz varsa görün." dedi ve hızla yanımızdan uzaklaştı. Bir süre öyle bekledikten sonra Tuğra ellerimi bıraktı. "Spot ışıkları üzerimizden çekildikten sonra aşkımız bitiyor mu?" diye sordum dalga geçerek. Amacım ortamı yumuşatmaktı ama aşk kelimesini sesli söylemek pekte iyi bir adım olmamıştı. Yönünü bana çevirip gözlerimin tam içine baktı. Gözlerinin rengi o kadar güzeldi ki. Ona dair her şey çok güzeldi. Bir süre sonra konuşmaya başladı ve, "Birincisi, sana aşk vaad etmedim. Ben sana hiçbir şey vaad etmedim." dedi. İşte, bunları söyleyen adamla, iki dakika önce ellerimden tutup beni dimdik sahiplenen adamla aynı kişiydi. Bir adım geriye çekildi ve işaret parmağını havaya kaldırarak, "Ayrıca, o spot ışıkları bugüne kadar üzerimizde değilken bir kez ellerini bırakmadım ben senin. Öyle şimarıksın ki." dedi. Kaşlarımı çatarak, "Madem bana bir şey vaad etmedin, ne diye Seher'e meydan okudun söylesene?" dedim. Pekala, bu sefer ben de sinirlenmiştim işte. Hodri meydan. "Sence ben yediğim bir bokun arkasında duramayacak kadar aciz miyim?" diye sordu. Birazda olsa sesimi yükselterek, "Ha şimdi de yediğin bok oldum, öyle mi?" diye sordum. Sabır dilenir gibi gökyüzüne baktı ve, "Yemin ediyorum, Ada. Senin için her şeyin karşısında durmaya gücüm var ama seninle savaşmaya şimdiden gücüm kalmadı." dedi. "Güzel, çok güzel." dedim kafamı sallayarak. "Yine suçlu ben oldum. Zaten hep işine gelen bu değil mi?" diye sordum. Tuğra birkaç adımla aramızdaki mesafeyi kapattı ve, "Çok konuşuyorsun, Ada." dedi. Cümlesini tamamlar tamamlamaz sırıttığını fark ettim ve, "Ne? Neye gülüyorsun?" diye sordum. Etrafa göz gezdirdikten sonra, "Sana ne zaman çok konuştuğunu söylesem, o gün benden seni susturmamı istediğin an aklıma geliyor. Ve her seferinde seni susturmadığıma pişman oluyorum." dedi. Ortamı yumuşatmasına izin vermeyecektim. Az önce ben denediğimde ters tepmişti, ve ben artık onun dengesizliklerine tahammül edemiyordum. Şimdi sıra bendeydi. Büyük ihtimalle Asena bir yerlerde şok geçiriyor, Seher sinirden kuduruyor ve Onur'da bütün bunları tek başına halletmek zorunda kalıyordu. Ellerimi göğsümde birleştirdim ve "Gidelim mi?" diye sorduktan sonra cevabını beklemeden yavaş adımlarla ilerlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERT KARANLIK
Novela Juvenil"En parlak yıldızlar bile, karanlık olmadan parlayamaz." 13/12/2014