Dün gece yarısı Asena'ya mesaj atabilmek için geç yatmıştım. Pekala, bu tarz şeyler hiç benlik değildi ama Asena tüm gün, "Gece yarısı mesaj atmazsanız küserim," diye dolandığı için bu heyecanlı anı beklemek zorunda bırakılmıştım. Normalde ertesi günü cumartesi olduğu zamanlarda, geç yatmak benim için pek problem teşkil etmezdi ama bu sabah çok işimiz vardı. Anlaştığımız gibi ben, Tuğra ve Onur eve gidecektik, Seher ise Asena'yı eve getirecekti.
Aynanın karşısına geçip saçlarıma köpükle şekil verdikten sonra yatağın içinde telefonumu buldum. İki cevapsız arama vardı, ikisi de Onur'a aitti. "Umarım bir aksilik yoktur," diye mırıldandım kendi kendime. Bugünle ilgili içimde kötü bir his vardı. Bunu yansıtmamak adına sürekli yok sayıyordum fakat mide boşluğumun oradaki tuhaf his varlığını hiç unutturmuyordu.
Onur'u geri aradım ve ilk çalışında açtı.
"Uyuyakaldın sandım!"
"Günaydın, Onur," dedim neşeyle. "Her şey yolunda değil mi?"
Hiçbir şeyin mahvolmasını istemiyordum. "Yolunda yolunda," dedi cümlesinin devamı varmış gibi. "Ama Tuğra biraz gecikecek." Korktuğum başıma gelmişti. Dillendirmesem de şu ana kadar bile bir şeylerin yolunda gitmesi mucizeydi. Tabi ki sorun çıkartacaktı. Tuğra'ydı bu. "Bundan daha önemli nasıl bir işi varmış acaba?" Sesimin sinirli çıkmasına engel olamamıştım. "Bilmiyorum, bana da bir şey söylemedi. Sadece seni almamı söyledi, o kadar." Sağ olsun, son dakika olsa bile beni düşünüyordu. Hiç ihmal etmezdik birbirimizi. "Tamam," dedim derin bir iç geçirdikten sonra. Onur'a mızmızlanmanın bir faydası olmayacaktı. "Ben yirmi dakikaya hazır olurum," deyip telefonu kapattım. Onurla evlerimiz yakındı, ama yine de arkadaş olarak yakın olduğumuz söylenemezdi. Dolabımı açıp, içinden bir şeyleri çekiştirirken aklımda arap saçına dönen düşüncelerle boğuşuyordum. Hepimiz birbirimize, sadece birimiz için katlanıyorduk. Ben Asena için, Tuğra Onur için, Onur Seher için, Seher'de Onur için... Galiba hepimizi tam anlamıyla seven, bir tek Asena vardı. Bu yüzden onun doğum günü için bir araya gelmemiz garip hissettirmiyordu.
Hiçbir zaman söylediği saatte hazır olabilen bir insan olmadım. Bu yüzden Onur'un dakikalardır aşağıda beklediğini tahmin etmek zor değildi.
"Beklettim, değil mi?" diye sordum arabaya binip kemerimi bağlarken. Bana doğru eğilip yanağıma belli belirsiz bir öpücük kondurduktan sonra saatine baktı. "Yirmi dakika dedin, kırk dakika oldu. Demek ki sen ne kadar diyorsan, onun iki katını saymak gerekiyor." Ona gülümseyerek karşılık verdim ve yolu izlemeye koyuldum. Tuğra'nın ne işi vardı acaba? Umarım Asena eve gelmeden çoktan evde olurdu. Yoksa yapacağım suratın, sokacağım lafların haddi hesabı bile yoktu. Acaba aramalı mıydım? Ah, tabi ki hayır. Bu çok saçma olurdu. Hele ki Onur'un yanındayken. Torpido gözünün üstüne bıraktığım çantayı kucağıma çektim ve telefonumu çıkartıp Seher'in numarasını tuşladım. Belki ben Seher'i ararsam, Onur'un da aklına Tuğra düşerdi.
"Biz şimdi eve gidiyoruz," dedim telefonu açar açmaz Seher'e. Selamlaşmak manasızdı. Yanında Asena olabilirdi.
"Tamam, anne. Biz de Asena'yla geziyoruz, çok gecikmem."
Hiçbir şey söylemeden telefonu kapattım. Bakışlarımı Onur'a çevirdim ve anlık bir gülümseme yolladım, o da bana karşılık verdi. Tuğra'yı ara. Tuğra'yı ara. Tuğra'yı ara.
"Evin anahtarı var mı, Onur?"
Tuğra'yı ara.
"Oraya biz çok gidiyoruz ya," dedi bir anlığına bakışlarını bana çevirip. "Yedek anahtarım hep var."
"Aman kapıda kalmayalım da, sonra Tuğra'yı aramamız gerekir."
Tuğra'yı ara, Onur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SERT KARANLIK
Fiksi Remaja"En parlak yıldızlar bile, karanlık olmadan parlayamaz." 13/12/2014